İstanbul Sözleşmesi dersleri!
“İstanbul Sözleşmesi”nin imzaya
açıldığı günden, “çöpe atıldığı” güne kadar geçen 10 yıllık süreçte yaşadıklarımızın
muhasebesini yapmak faydalı olmaz mı?..
Bence çok çok faydalı olur.
“Ne hallerde” olduğumuzu gösteren
nice mesaj var bu süreçte.
Öncelikle…
Kendimizden başlayalım.
“Bizim medya”nın ne hallerde olduğunu
görelim.
“Kadına Şiddet” ambalajının altında önümüze
getirilen ve Meclis’imizden geçirilen Batı imalâtı bu “berbat” Sözleşme’nin zararlarına uyanabilmemiz için uzun yılların
geçmesi gerekmiş…
Koca medya…
Onca yazar, muhabir…
Uyumuş!..
Vahim değil mi;
Memleketin koca koca üniversiteleri,
koca koca profesörleri, doçentleri vesaire uyumuş!..
Sosyologları, ilâhiyatçıları, aile
danışmanları, eşcinselliği meşrulaştırmak isteyenlerle sözüm ona mücadele eden
koca koca “aydın”larımız, hepsi
uyumuş…
Koca koca “partilerimiz” uyumuş…
Eğitime, kültüre, aileye çok çok önem
veren nice “büyük lâf sahibi” varsa
uyumuş…
Sözleşme’nin Meclis’ten geçirilmesini
“el kaldırarak” onaylayan koca koca
milletvekillerimiz, yerli ve de milletvekillerimiz uyumuş…
Sesini duyuramayan çok az sayıdaki
vatan evlâdı hariç, herkes uyumuş…
Uyuyanlar, uyutulanlar arasındaki
yerimizi bir güzel almışız.
Bir güzel…
Hani…
Rahmetli Necip Fazıl diyor ya,
“Otuz üç yıl saatim işlemiş ben durmuşum,
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!”
*
Peki…
Niçin böyle olmuş vaziyetler?
Çeşitli şeyler söylenebilir:
“O günlerde gündemdeki tek mevzu, darbe endişeleriydi.
Memleketi her seferinde en az 50 yıl geriye götüren darbelerden birinin
daha olmaması mevzuuna kilitlenmişti.
Türkiye, zorluklarını Avrupa Birliği üzerinden aşmaya çalışıyordu.
FETÖcüler bu süreci çok iyi kullandı.
Yönetenlere, ‘darbe hazırlıklarına’ dair, kimisi gerçek kimisi uydurma,
kimisi abartılı dosyalar sundu, bilgiler verdi.
Korku havası oluşturdu, büyüttü.
‘Çare bizdedir!’ diyerek alanları kaptı, kapattı.
Memleketin, ‘Yunanistan, İspanya darbecileri cezalandırarak darbe
geleneğinden kurtuldu. Biz de bunu başarmak zorundayız’ diyen saf ve temiz evlâtları,
malzemeleri sorgulamadan kullandı, kimi zaman ve hatta çoğu zaman kullanıldı.
Bu toz bulutunun arasında İstanbul Sözleşmesi de Meclis’ten geçirildi!”
Vesaire, vesaire…
*
Türlü tercüme “oyunları”na sahne olan
o metin üzerinde çalışan, ayrıntısıyla okuyan kaç milletvekili vardı ki,
iktidar cenahında.
Hele de, o günkü iktidar cenahında!..
*
O günlerdeki uyuma halini geçelim.
Son yıllara gelelim.
Ailenin çöküşü, boşanmaların artışı,
evlenmelerin azalışı, süresiz nafaka, çocuk haczi zulümlerine tepkinin gittikçe
artması, vesaire derken…
Bu İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı
Kanun gündeme geldi.
O andan itibaren konu iyice mercek
altına alındı.
Ortadaki tuhaf durumlar iyice
tartışılır oldu.
Mesela…
AK Parti’nin her yaptığına karşı
çıkan HDP-CHP’nin başını çektiği “malûm muhalefet
ittifakı”, Ak Parti’nin bu icraatını çok beğeniyordu.
Teröre kol kanat geren ABD, AB çok
beğeniyordu.
Şer odakları bu Sözleşme’ye
bayılıyordu.
Milyonlarca kadına şiddetin en
büyüğünü uygulayanlar çok seviyordu!..
Meselâ,
Irak’ta nice kadının ırzına geçen ABD, çok
takdir ediyordu İstanbul Sözleşmesi’ni!..
Kandildekiler çok seviyordu!..
(Sözleşme’nin iptal edilmesinin
ardından ABD ve AB’den yükselen tepkiler… Berbat niyetleri bir kez daha gözler
önüne sermedi mi?)
*
Bizler, sözleşmenin zararlarını
maddeler halinde ve defalarca dile getirirken, yazıya dökerken, o taraflar tam
destek veriyordu.
Bir de “bu taraflarda” destek verenler vardı.
Bizim alanımıza bakacak olursak;
Bazı “arkadaşlarımız” büyük bir hararetle savunuyordu İstanbul
Sözleşmesi’ni.
Hatta…
“Bizleri”
hedef alır kıvama bile getirdiler savunmalarını!..
“İki
kulplu kazan, tut bir ucundan sen de kazan!” dünyasında, “KÂR”larını
maksimize etmeye ya da en azından “muhafaza” etmeye çalışanlar, bambaşka
yerlere düşmüşlerdi.
Bu arada, gerçekten de konuyu
istismar etmeye ve ikide bir “Bu
düzenlemeyi Ak Parti getirmedi mi, niçin ona doğrudan çakmıyorsunuz!” diye
sataşanlar oluyordu.
Eleştirilerimizin dozunu iyice
arttırmamız ve zemini zayıflatmamız isteniyordu.
Biz de, “Maksat bağcı dövmek değil,
üzüm yemek” dedik bu süreçte.
Kırmadan, dökmeden halledebilmek
işi!..
Birilerinin ellerine koz vermeden,
memleketin dışarıda yürüttüğü zorlu mücadelede kayba yol açmadan bir şeyleri
anlatmaya çalışıyorduk ama…
*
Sözleşme’nin iptal edilmesinden kısa
bir süre öncesine kadar, ne sataşmalara, ne hakaretlere, ne iftiralara maruz
bırakıldığımızı bizi takip edenler bilir.
“Az sayıdaki” büyük sosyal medya
hesabı sahibi gazeteci-yazar, siyasetçi,
akademisyen, ilahiyatçı, sivil toplum örgütü yöneticisi, gerçekten de büyük sıkıntı çekti ama sonuçta
bir yere gelindi.
Sözleşme şükür iptal edildi.
Şimdi de, “Yeni Sözleşme”nin endişeleri gündemimize geldi.
Bitmeyecek bu işler,
bitmeyeceeeeek!..
*
Dersler, dersler…
Ya arkadaş,
Allah aşkına!
Kaç günlük dünya bu dünya.
Değer mi?..
Rızık Allah’ın değil de, kullarının
elinde mi?..
Ekranlarda habire boy göstermek,
şöhreti katlamak, parayı katlamak çok mu önemli!..
Ne olacak, neyin garantisi var, kaç
gün, kaç saat, kaç dakika yaşayacağımız belli mi?..
Ya sonrası?..
Çıkartılması gereken çok ders var da…
İnsanoğlu işte…
Nefis taşıyor, nefsi taşıyor.
Rabbim, kalplerimize kuvvet versin.
Sağa, sola saptırmasın!..
Amin!..