İstanbul Sözleşmesi (2)
İstanbul Sözleşmesi’nin farklı yerlerinde geçen “toplumsal cinsiyet” kavramı üzerinde durmak gerekmektedir. Bu kavramı tanımlamaya geçmeden önce, Sözleşme’de birbiriyle tezat teşkil eden anlam konseptlerine göndermede bulunduğunu belirtmeliyim öncelikle.
Sözleşme toplumsal cinsiyeti şöyle tanımlamaktadır:
“Toplumsal cinsiyet”, herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun
olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler
ve özellikler olarak anlaşılacaktır.” (Madde 3/C) Buradan anlaşılan; bir
toplumda biyolojik olarak değil, toplumsal anlayışlar çerçevesinde cari olan
kadın ve erkeklerin konumlandırılma biçimleridir. Buna göre çok farklı
toplumlarda farklı cinsiyet konumlandırmaları olduğundan farklılıklar
oluşacaktır. Hatta aynı ülkenin farklı bölgelerinde de bu farklılıklar arasında
ciddi mesafeler olabilir.
Sözleşmenin, “taraflar bu Sözleşmeyi tüm aile içi şiddet
mağdurları için uygulamaya teşvik edilir. Taraflar bu Sözleşmenin hükümlerinin
uygulanmasında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurlarına özel
olarak dikkat göstereceklerdir. (Madde 2/2)” ifadesi, bu tanıma uygun olarak
kullanılmakta ve toplumda varolan negatif cinsiyetlendirmeye atıfta
bulunmaktadır. Metinde bu manada oldukça fazla kullanım mevcuttur.
Fakat Sözleşme’nin ilerleyen satırlarında “toplumsal
cinsiyet” kavramına başta belirtilen tanımın içeriğinden farklı bir anlam
yüklendiği görülmektedir. Şu madde buna örnektir: “Taraflar bu Sözleşmenin
uygulanmasına ve sözleşme hükümlerinin etkilerinin değerlendirilmesine bir
toplumsal cinsiyet bakış açısı katacak ve kadınlarla erkekler arasında eşitliğe
ve kadınların güçlendirilmesine ilişkin politikalarını yaygınlaştıracak ve
etkili bir biçimde uygulayacaklardır.”(Madde 6)
Toplumsal cinsiyet, kavramı cinsiyet kavramından farklı bir
bağlamı içermektedir. Cinsiyet, biyolojik anlamda verili olan kadın ve erkeğe
atıfta bulunmaktadır. Toplumsal cinsiyet (Gender) ise, cinsiyetlerin biyolojik
değil toplumsal ve kültürel olarak kurulduğu tezinden hareketle, kültür
değiştirildiği oranda cinsiyet anlayışlarının ve rollerinin de değişeceğini savunmaktadır.
Bu bağlamda Simone De Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, olunur” sözü sıklıkla
söylenmektedir.
Toplumsal cinsiyet bağlamında üç önemli nokta üzerinde
durulmalıdır. Birincisi, Kadına karşı şiddetin toplumsal kültürden kaynaklanan
bir boyutu olduğu doğrudur. Dolayısıyla şiddetin önlenmesinde bu unsurların
değiştirilmesi önem taşımaktadır. Bunu önlemenin yolu, öncelikle insanların
cinsiyetler arasında ayrım yapmayacak bir zihni ve kültürel arkaplana sahip
olmalarıdır. İkincisi, fakat toplumsal cinsiyet kavramı giderek “kadın”lık ve
“erkek”lik diyebileceğimiz biyolojik cinsiyet faktörü ile toplumsal roller
arasındaki ilişkiyi tamamen reddetmekte ve neredeyse sanallaştırmaktadır.
Üçüncü önemli nokta da, toplumsal cinsiyetin göndermelerinin
kendi içerisinde çeşitliliğe sahip olmasıdır. Bu bağlamda, kimi cinsiyet
rollerinin değiştirilmesi önerisinden kadının ikincilleşmesinin temel sebebini
evlilik olarak gören ve dolayısıyla aile ve evlenmeye karşı olan anlayışlara
kadar çok geniş bir tayfta toplumsal cinsiyet kavramı temellük etmektedir.
Dolayısıyla kadın ve erkek dünyalarını birbirinden tamamen ayrıştırmaya yönelik
radikal tavırlar da kendilerini toplumsal cinsiyet kavramına referansta
bulunarak ifade etmektedirler.
İstanbul Sözleşmesi’nde toplumsal cinsiyet kavramının
ikircikli kullanımı, buradan nasıl bir toplum hedeflendiğini
muğlaklaştırmaktadır. Şayet şiddetin önlenmesi temel hedefse, bunu besleyen
anlayışların değiştirilmesi gerekir. Cinsiyetlere fırsat eşitliği tanımak esas
olmalıdır. Fakat metin toplumsal cinsiyetin sabit pozitif bir anlamı varmış
gibi kendi tanımının dışında kullanmakta; bu ise ailenin, evliliğin vb.
toplumsal değerlerin nerede durduğunu muğlaklaştırmaktadır.
Bizim burada temel iddiamız, İstanbul Sözleşmesi’nin
içeriğinin toplumsal değerler ile
gerilim içinde olduğudur. Elbette bu kültürde ayrımcılık ve şiddeti
besleyen negatif ögelerin değiştirilmesi önem arz eder. Fakat İstanbul
Sözleşmesi’nin negatiflikler için önerdiği enstrümanlar toplumda bir harabiyet
yaratacak türdendir.
Gelecek yazımızda da inşaallah bu enstrümanlar üzerinde
duralım.