İstanbul için büyük tehlike
İstanbul artık İstanbul’u kaldıramayacak kadar yorgun, yaşlı ve kırgın. Akıl almaz bir çarpık ve yoğun kentleşme. Bir yandan yükselen ucube binalar, bir yandan kazılan temeller nedeniyle yıkılan duvarlar, ani ve tehlikeli bir biçimde çöken çürük bitişik yapılar. İstanbul’un nüfusu bugün “16 milyonu” aşmış durumda. Türkiye nüfusunun yaklaşık beşte biri. “Belçika, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, Portekiz, İsveç, İsviçre, Macaristan, Azerbaycan, Ürdün, İsrail, Hong Kong, Bulgaristan, Sırbistan, Danimarka” olmak üzere 145 ülkenin nüfusundan daha fazla insan yaşar bu şehirde. Her 5 yılda ortalama 1 milyon kişi ekleniyor. Nüfusunun 2023 yılında, 17 milyon civarında olması bekleniyor. Türkiye’nin 341 milyar dolarlık dış ticaret hacminin yüzde 56’lık kısmını karşılayan İstanbul, milli gelirin yüzde 27’sini, İhracatın yüzde 43’ünü yine tek başına sağlıyor. Yani Türkiye çapındaki 100 dolarlık ticaretimizin yaklaşık 56 doları İstanbul’da dönmektedir. Türkiye’de 4 vergi mükellefinden 1’i İstanbul’da bulunuyor. İstanbul’daki vergi gelirimiz, toplam tahakkuk içindeki oranı yüzde 44,4’tür. Türkiye’nin en büyük 100 sanayi kuruluşunun 42’si, en büyük 500 kuruluşun 250’si İstanbul’dadır.
“İstanbul, bombanın üzerinde
oturuyor”
İnsan ve sermaye gücümüz bakımından Türkiye’nin
kalbi İstanbul’da atıyor, beyni İstanbul’da hükmediyor. Servetimizin ve
insanımızın büyük bir kısmı İstanbul’da. Bir yandan bilim adamlarınca beklenen
büyük Marmara depremi, bir yandan da bölgeler arasındaki ekonomik ve sosyal
dengesizliğin yarattığı sorunlar nazara alındığında insan ve sermaye gücümüzün
büyük kısmının İstanbul’da toplanmış olması büyük bir risk ve tehlike
yaratmaktadır. İstanbul adeta patlamaya hazır bombanın üzerinde oturuyor. İstanbul
nüfusunun büyük kısmı birinci derece deprem bölgesi. Bilim adamları ve odalar
tarafından hazırlanan deprem raporlarına göre, İstanbul’da 30 yıl içerisinde
gerçekleşme olasılığı yüzde 65 olan ve aynen 1509 yılındaki İstanbul depremi
gibi en kötü senaryo olan 7,7 şiddetindeki bir deprem sonrası yaklaşık 650 bin
insanın hayatını kaybedebileceği belirtiliyor.
“Acilen nüfusu ve yapı stokları
azaltılmalı”
İstanbul’da eski yapıların yüzde 27’sinin
deprem riskine bağlı olarak acilen yıkılması lazım. İstanbul’un kalbine hançer gibi
sokulan gökdelenler ve dikey yapılaşma, su havzaları ile yeşil alanların bir bir
yok olması tehlikeyi daha da artırıyor. 7.4’lük 17 Ağustos 1999 depreminin ardından
yaklaşık 460 deprem sonrası toplanma yeri tahsis edilmişken günümüzde bu sayı imara
açılarak 60-70 civarına kadar düşmüş. Türkiye bir deprem ülkesi, maalesef
İstanbul beklenen büyük depreme hazır değil. Acilen İstanbul nüfusu ve yapı
stokları azaltılmalı. Bunun için Anadolu’da yeni cazibe merkezleri,
yeni sanayi ve ticaret kentleri kurulmalı. Nüfusu o kentlere taşıyacak
politikalar ve yatırımlar yapılmalı. Üretimi, sanayiyi, ticareti, üniversite
gençliğini Anadolu’nun değişik yerlerine kaydırmalıyız. Maazallah,
İstanbul’da beklenen büyüklükte bir depremin meydana gelmesiyle ortaya çıkacak
acı tabloyu, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti kaldıramaz, can ve mal kaybı
bakımından tarihin görmediği ve duymadığı büyük felaket yaşanabilir.
“Köye dönüş projeleri desteklenmeli”
İstanbul’da girişimciler, istihdam için harıl
harıl personel ararken "çalıştırmaya eleman bulamıyoruz"
derken, Diyarbakır'da, Kars'ta, Sinop’ta işsizlikten kıvranan yüz binler var.
İstanbul’un büyümesinde ihtiyaç duyulan işgücü karşılanamayınca
kaçak göçmenler devreye giriyor. Afganistan'dan Özbekistan’a, Moldova'dan
Gürcistan'a, Suriye'den Kırgızistan'a birçok ülkeden kaçak göçmenler büyüyen
İstanbul ekonomisinin istihdam açığını kapatıyorlar. Marmara Belediyeler
Birliği’nin raporuna göre “İstanbul’da 540 bini Suriyeli olmak üzere
bir milyon civarında yabancı uyruklu insan” yaşamaktadır. İstanbul
dünya kenti olurken, Anadolu ise terk edilmiş devasa köy hüviyetinde,
milyonlarca dekar arazimiz boş yatıyor. Zaman zaman köye dönüş projeleri açıklanır. Anlamlı bir başarı elde
edilemez. Köye dönüş projeleri sanayi yatırımları ile birlikte olmalı. Köye dön
dediğin aileden 1 kişinin asgari ücretle çalışıp karnını doyuracağı,
sosyal güvenlik şemsiyesi altında kalabileceği iş imkanı sağlanırsa ancak
amaç hasıl olur. Tarım ve hayvancılık yüzde yüz artar. İşsizlik de çok azalır.