Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Ekim 2024

​İstanbul boğazımızı süsleyen inciler

İstanbul boğazını bugün rahatlıkla, huzur içinde gezebiliyorsak bunu gerek Bizans döneminde gerekse Osmanlı döneminde yapılmış olan İstanbul boğazımızı koruyan kalelere borçluyuz. İstanbul Boğazı, geçmişten günümüze askerî açıdan stratejik bir konumda bulunmasının yanında, uluslararası deniz taşımacılığının da önemli bir geçiş noktası. İstanbul’un güvenliğinin sağlanması açısından da ayrıca önemli. Osmanlı hâkimiyeti döneminde özellikle Karadeniz’in tamamıyla kontrol altına alınması sonucunda İstanbul Boğazı şehrin güvenliğinin sağlanması açısından bir süre önemini kaybetse de 17. yüzyılın ikinci yarısında Kazakların Boğaz’ı yağmalaması ve daha sonraki dönemlerde yeniden gündeme gelmiş. Biz de ilk olarak Poyrazköy Kalesini ziyaret ettik. İşte detaylar:

BOĞAZI KORUYAN KALELER: POYRAZKÖY KALESİ

Kuruluş tarihi altı yüzyıl öncesine kadar giden Boğazköy’e ilk yerleşenlerin Cenevizlilerin olduğu tahmin edilmektedir. Mahalleye daha sonra Bizanslılar gelip yerleşmiş ancak mahallenin Osmanlı hâkimiyetine geçmesinin ardından Trabzon ve Rize'den getirtilen insanlar yerleştirilmiştir.

İstanbul Boğazı Savunma Yapıları Boğaziçi’ndeki savunma yapılarını Bizans dönemi, 17. yüzyıl öncesi Osmanlı dönemi ve 17. yüzyıl ve sonrası Osmanlı dönemi olarak üç bölüme ayırmak mümkündür. Buna göre Bizans döneminde Yoros ve Serapion Kaleleri inşa edilmiş fakat Serapion Kalesi günümüze ulaşmamıştır. Her ne kadar bu kalelerin Bizanslılar tarafından yaptırıldığı iddia edilse de aslında Cenevizliler tarafından inşa edilmişlerdir. Boğaz’ın dışında Rumeli tarafında Kilyos’ta, Anadolu tarafında ise Riva’da ve Boğaz girişindeki fenerlerde ikişer kale daha yaptırılmıştır. Daha sonra Rumeli kıyısında Garipçe, Büyük Liman Tersanesi, Anadolu kıyısında ise Poyraz Limanı kalelerinin de inşasıyla yediye ulaşan kalelere topluca “Kılâ‘-i Seb‘a” denilmiştir.

GÜNÜMÜZE ULAŞMAYAN KALELER DE VAR

Boğaziçi’ndeki savunma yapıları için kullanılan diğer bir tabir de “Kıla-i Tis’a”dır. 1789 tarihli bir tamirat keşif defterine göre söz konusu tabir şu savunma yapılarını ihtiva ediyordu. Yuşa Burnu Tabyası, Anadolu Kavağı Kalesi, Poyraz Limanı Kalesi, Anadolu Feneri Kalesi, Revancık Kalesi, Kilyos (Bağdadcık) Kalesi, Rumeli Feneri Kalesi, Garibçe Kalesi, Liman-ı Kebir Tabyası ve Telli Dalyan Tabyası.19 19. yüzyılın ilk çeyreğinde bunlara Karaburun Tabyası, Fil Burnu Tabyası, Papas Burnu Tabyası, İbrahim Paşa Tabyası, Ağaçaltı Tabyası, Köybaşı Tabyası, Baltalimanı Tabyası, Servi Burnu Tabyası ve Çakal Burnu Tabyası da eklenmiştir.

RUS BASKINI YÜZÜNDEN KALELER TEKRAR ÖNEM KAZANIYOR

Sultan III. Selim tahta çıkar çıkmaz (Recep 1203/Nisan 1789), Rusya ile devam eden savaşın da etkisiyle başkentin korumasını sağlama almak amacıyla İstanbul Boğazı’nın tahkim edilmesine özel önem vermiş, mevcut yapıların tamiratı ve yeni savunma yapılarının inşası için Fransız mühendisler istihdam etmiştir. Bu mesele ile ilgili olarak da Tevkiî Feyzullah Efendi görevlendirilmiştir.

KALEYE İYİ BAKMAYAN İDAM EDİLİYORDU

Boğaz kalelerinin idaresine atanan nazırlar sefer için orduya katıldıklarında yerlerine vekil tayin edilirdi. Diğer zamanlarda görev yerlerinde hazır bulunmaları istenirdi. Boğaz nazırlarının görev ihmalleri ortaya çıkarsa idam edilmeleri olağandı. Nitekim Sultan II. Mahmut Boğaz Nazırlığı görevini yürüten Abdülhamit Ağa’yı görevinden alarak idam ettirmiş ve malları müsadere edilmiştir. Nazırların yüksek rütbelere sahip olmaları yaptıkları işte kolaylık sağlardı. Boğaz’ın güvenlik tedbirleri zaman zaman padişahlar tarafından da denetlenir ve bu hususta boğaz nazırlarından bilgi alınırdı.

KIRIM SAVAŞI KALELERİN ÖNEMİNİ ARTIRIYOR

Kırım Savaşı sonrasında Boğaz’ın güvenliği meselesi daha da önem kazanmış ve buralarda görevli subay ve askerlerin yeterli düzeyde eğitimli olmamaları kronik bir problem olarak sürekli gündemde tutulmuştur. Bu sebeple orduların cephanelerinin yanında topçu teşkilatıyla boğazlar ve sahillerde bulunan kale ve istihkâmlar da doğrudan Tophane-i Amire’ye bağlanmış ve “boğaz muhafızı” unvanıyla bir görevlinin sorumluluğuna verilmeye devam etmiştir. Bu işlerden birinci derecede Tophane müşiri paşa sorumlu tutulmuştur.

RUSLARIN GÖZÜ ESKİDEN BERİ BOĞAZLARDA

Boğaziçi'ne 10. yüzyılın ikinci yarısında Rus baskınları söz konusudur. Prens İgor döneminde Ruslar, yüzlerce küçük gemilerle Karadeniz'i geçerek Boğaziçi'ne gelmiş, Üsküdar'a kadar bölgeyi istila etmiştir. Rum halkı bu soğuk iklim insanlarına katil-i beşer anlamında Roshomicides demişlerdi. Bu baskınlarda birçok kilise de tahrip edilmiştir. Bizans İmparatorluğu, boğazdan gelebilecek saldırıları önlemek ve Boğaziçi'ni Rus saldırılarına karşı güvenceye almak amacıyla Karadeniz girişinde karşılıklı iki tepede yapmış olduğu kalelerde zamanla Cenevizliler'in eline geçmişti. 13. ve 14. yüzyıllarda Karadeniz ve Akdeniz deniz ticaretine hâkim olan İtalyan şehir devletlerinden Cenevizliler, bu şekilde rakipleri diğer bir İtalyan şehir devleti olan Venediklilere karşı büyük bir üstünlük kurmuşlardı.

Osmanlı döneminde Anadolu Kavağına yerleşim Yıldırım Bayezid dönemiyle başlar. 14. yüzyılın sonlarına doğru Yoros Kalesi ele geçirilir ve bir askeri üs olarak kullanılır. Daha sonraları boğazın aşağı kısmında Göksu nehrinin denize karıştığı yerde Anadolu Hisarı adlı yapı yaptırılarak Boğazın Anadolu yakası kontrol altına alınmaya çalışılmıştır

18. yüzyılda I. Abdülhamid döneminde Kaptanı-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa tarafından boğazın bu kısmında tahkimatları yenilenmiş ve yeni tahkimatlarda inşa ettirmiştir. Hasan Paşa Anadolu Kavağı'nın ilerisinde bir de köşk yaptırmıştır. Anadolu Kavağı Kalesi'nin bulunduğu alan günümüzde Boğaz Komutanlığı sahası içerisinde kalmıştır. Bu alanda Sultan Abdülaziz Han döneminde Saray doktorluğu yapmış Rum asıllı Marko Paşa’nın 1887-1888 yılları arasında yaptırdığı bir köşk de yer alır. Köşk 1. Dünya Savaşı sırasında Paşa Dairesi olarak kullanılmıştır45 .

XVII. yüzyıldaki bağ, bahçelerine ilişkin Evliya Çelebi ve Eremya Çelebi’de önemli bilgiler yer almaktadır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Beykoz’un büyük bir liman kıyısında 800 haneli, bağ ve bahçeleriyle mamur bir kasaba olduğunu belirtmektedir. Kasabanın bütün halkı bağcı, odun çeken ve balık avcılarıdır. Beykoz’a bağlı Yoros Kalesi’nin dört tarafının kestane ormanı olduğunu ve lezzetli yoğurtları olduğunu dile getirir. Anadolu Kavağı’nda da kestane ve ahlât armudunun meşhurluğu, verdiği bilgiler arasında dikkat çekmektedir. Çelebi’nin verdiği bilgilerden Beykoz’un XVII. yüzyılda da bir mesire alanı olduğu anlaşılmaktadır. Beyaz kiraz ve kestane mevsimlerinde ailelerin Akbaba köyüne gidip iki üç ay kestane faslı ettiklerini söylemektedir.

Mahallede bulunan Poyraz Kalesi de yine aynı dönemlere aittir. Kara kısmından çok az bir bölümü görülebilen kale askeri amaçlar için kullanılmıştır. Rumeli yakasında, Poyraz Kalesi'nin hemen karşısında Garipçe Kalesi bulunmaktadır.

Sultan III. Mustafa zamanında donanmanın Çeşme'de Ruslar tarafından yakılmasından sonra Boğaziçi'nin savunması gözden geçirilmiştir. Avrupa yakasında Kilyos ve Anadolu yakasında Riva kaleleriyle, Boğazın girişindeki Fenerlerde kaleler inşa edilmiştir. Daha sonra boğazın girişine yakın iki yakanın birbirine yaklaştığı Poyrazköy ve Garipçe burunlarına birde Büyükliman olarak bilinen yere üç kale daha yaptırılarak savunma güçlendirilmişti. Bu kalelere Kıla-i Seb'a ismi verilmiştir

III.Mustafa'dan sonra tahta çıkan I. Abdülhamid Han devrinde Gazi Hasan Paşanın Kaptanı Deryalığı zamanında Boğaziçi savunması tekrar elden geçirilmiş, 1783 yılında Toussaint'e Rumeli kavağı ve Anadolu kavağı tabyaları yaptırılmıştır. Her iki tabya 1794 yılında Sultan III. Selim döneminde Monnier tarafından yükseltilmiştir.

Günümüzde Osmanlı Devletinin gerileme ve çöküş dönemlerini kapsayan 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yıkılışına kadar Boğaziçi'nde inşa edilen birçok tabyadan, Anadolu ve Rumeli Feneri, Poyrazköy Garipçe ve Riva Kaleleri ile Rumeli Kavağı Tabyası ve Macarburnu Tabyası günümüze gelebilmiştir. Bu yapılardan Macarburnu Tabyası ile Rumeli Kavağı Tabyası TSK tarafından aktif olarak kullanılmaktadır.

Ayrıca Anadolu Kavağı Tabyasının bulunduğu alan ile Yoros Kalesinin bir bölümü askeri alan içerisinde yer almaktadır.

Kaynak: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1926205