İstanbul boğazımızı süsleyen inciler
İstanbul boğazını bugün rahatlıkla, huzur içinde
gezebiliyorsak bunu gerek Bizans döneminde gerekse Osmanlı döneminde yapılmış
olan İstanbul boğazımızı koruyan kalelere borçluyuz. İstanbul Boğazı, geçmişten
günümüze askerî açıdan stratejik bir konumda bulunmasının yanında, uluslararası
deniz taşımacılığının da önemli bir geçiş noktası. İstanbul’un güvenliğinin
sağlanması açısından da ayrıca önemli. Osmanlı hâkimiyeti döneminde özellikle
Karadeniz’in tamamıyla kontrol altına alınması sonucunda İstanbul Boğazı şehrin
güvenliğinin sağlanması açısından bir süre önemini kaybetse de 17. yüzyılın
ikinci yarısında Kazakların Boğaz’ı yağmalaması ve daha sonraki dönemlerde yeniden
gündeme gelmiş. Biz de ilk olarak Poyrazköy Kalesini ziyaret ettik. İşte
detaylar:
BOĞAZI KORUYAN KALELER: POYRAZKÖY KALESİ
Kuruluş tarihi altı yüzyıl öncesine kadar giden Boğazköy’e
ilk yerleşenlerin Cenevizlilerin olduğu tahmin edilmektedir. Mahalleye daha
sonra Bizanslılar gelip yerleşmiş ancak mahallenin Osmanlı hâkimiyetine
geçmesinin ardından Trabzon ve Rize'den getirtilen insanlar yerleştirilmiştir.
İstanbul Boğazı Savunma Yapıları Boğaziçi’ndeki savunma
yapılarını Bizans dönemi, 17. yüzyıl öncesi Osmanlı dönemi ve 17. yüzyıl ve
sonrası Osmanlı dönemi olarak üç bölüme ayırmak mümkündür. Buna göre Bizans
döneminde Yoros ve Serapion Kaleleri inşa edilmiş fakat Serapion Kalesi
günümüze ulaşmamıştır. Her ne kadar bu kalelerin Bizanslılar tarafından
yaptırıldığı iddia edilse de aslında Cenevizliler tarafından inşa edilmişlerdir.
Boğaz’ın dışında Rumeli tarafında Kilyos’ta, Anadolu tarafında ise Riva’da ve
Boğaz girişindeki fenerlerde ikişer kale daha yaptırılmıştır. Daha sonra Rumeli
kıyısında Garipçe, Büyük Liman Tersanesi, Anadolu kıyısında ise Poyraz Limanı
kalelerinin de inşasıyla yediye ulaşan kalelere topluca “Kılâ‘-i Seb‘a”
denilmiştir.
GÜNÜMÜZE ULAŞMAYAN KALELER DE VAR
Boğaziçi’ndeki savunma yapıları için kullanılan diğer bir
tabir de “Kıla-i Tis’a”dır. 1789 tarihli bir tamirat keşif defterine göre söz
konusu tabir şu savunma yapılarını ihtiva ediyordu. Yuşa Burnu Tabyası, Anadolu
Kavağı Kalesi, Poyraz Limanı Kalesi, Anadolu Feneri Kalesi, Revancık Kalesi,
Kilyos (Bağdadcık) Kalesi, Rumeli Feneri Kalesi, Garibçe Kalesi, Liman-ı Kebir
Tabyası ve Telli Dalyan Tabyası.19 19. yüzyılın ilk çeyreğinde bunlara
Karaburun Tabyası, Fil Burnu Tabyası, Papas Burnu Tabyası, İbrahim Paşa
Tabyası, Ağaçaltı Tabyası, Köybaşı Tabyası, Baltalimanı Tabyası, Servi Burnu
Tabyası ve Çakal Burnu Tabyası da eklenmiştir.
RUS BASKINI YÜZÜNDEN KALELER TEKRAR ÖNEM KAZANIYOR
Sultan III. Selim tahta çıkar çıkmaz (Recep 1203/Nisan
1789), Rusya ile devam eden savaşın da etkisiyle başkentin korumasını sağlama
almak amacıyla İstanbul Boğazı’nın tahkim edilmesine özel önem vermiş, mevcut
yapıların tamiratı ve yeni savunma yapılarının inşası için Fransız mühendisler
istihdam etmiştir. Bu mesele ile ilgili olarak da Tevkiî Feyzullah Efendi
görevlendirilmiştir.
KALEYE İYİ BAKMAYAN İDAM EDİLİYORDU
Boğaz kalelerinin idaresine atanan nazırlar sefer için
orduya katıldıklarında yerlerine vekil tayin edilirdi. Diğer zamanlarda görev
yerlerinde hazır bulunmaları istenirdi. Boğaz nazırlarının görev ihmalleri
ortaya çıkarsa idam edilmeleri olağandı. Nitekim Sultan II. Mahmut Boğaz
Nazırlığı görevini yürüten Abdülhamit Ağa’yı görevinden alarak idam ettirmiş ve
malları müsadere edilmiştir. Nazırların yüksek rütbelere sahip olmaları
yaptıkları işte kolaylık sağlardı. Boğaz’ın güvenlik tedbirleri zaman zaman padişahlar
tarafından da denetlenir ve bu hususta boğaz nazırlarından bilgi alınırdı.
KIRIM SAVAŞI KALELERİN ÖNEMİNİ ARTIRIYOR
Kırım Savaşı sonrasında Boğaz’ın güvenliği meselesi daha da
önem kazanmış ve buralarda görevli subay ve askerlerin yeterli düzeyde eğitimli
olmamaları kronik bir problem olarak sürekli gündemde tutulmuştur. Bu sebeple
orduların cephanelerinin yanında topçu teşkilatıyla boğazlar ve sahillerde
bulunan kale ve istihkâmlar da doğrudan Tophane-i Amire’ye bağlanmış ve “boğaz
muhafızı” unvanıyla bir görevlinin sorumluluğuna verilmeye devam etmiştir. Bu
işlerden birinci derecede Tophane müşiri paşa sorumlu tutulmuştur.
RUSLARIN GÖZÜ ESKİDEN BERİ BOĞAZLARDA
Boğaziçi'ne 10. yüzyılın ikinci yarısında Rus baskınları söz
konusudur. Prens İgor döneminde Ruslar, yüzlerce küçük gemilerle Karadeniz'i
geçerek Boğaziçi'ne gelmiş, Üsküdar'a kadar bölgeyi istila etmiştir. Rum halkı
bu soğuk iklim insanlarına katil-i beşer anlamında Roshomicides
demişlerdi. Bu baskınlarda birçok kilise
de tahrip edilmiştir. Bizans İmparatorluğu, boğazdan gelebilecek saldırıları
önlemek ve Boğaziçi'ni Rus saldırılarına karşı güvenceye almak amacıyla
Karadeniz girişinde karşılıklı iki tepede yapmış olduğu kalelerde zamanla
Cenevizliler'in eline geçmişti. 13. ve 14. yüzyıllarda Karadeniz ve Akdeniz
deniz ticaretine hâkim olan İtalyan şehir devletlerinden Cenevizliler, bu
şekilde rakipleri diğer bir İtalyan şehir devleti olan Venediklilere karşı
büyük bir üstünlük kurmuşlardı.
Osmanlı döneminde Anadolu Kavağına yerleşim Yıldırım Bayezid
dönemiyle başlar. 14. yüzyılın sonlarına doğru Yoros Kalesi ele geçirilir ve
bir askeri üs olarak kullanılır. Daha sonraları boğazın aşağı kısmında Göksu
nehrinin denize karıştığı yerde Anadolu Hisarı adlı yapı yaptırılarak Boğazın
Anadolu yakası kontrol altına alınmaya çalışılmıştır
18. yüzyılda I. Abdülhamid döneminde Kaptanı-ı Derya
Cezayirli Hasan Paşa tarafından boğazın bu kısmında tahkimatları yenilenmiş ve
yeni tahkimatlarda inşa ettirmiştir. Hasan Paşa Anadolu Kavağı'nın ilerisinde
bir de köşk yaptırmıştır. Anadolu Kavağı Kalesi'nin bulunduğu alan günümüzde
Boğaz Komutanlığı sahası içerisinde kalmıştır. Bu alanda Sultan Abdülaziz Han
döneminde Saray doktorluğu yapmış Rum asıllı Marko Paşa’nın 1887-1888 yılları
arasında yaptırdığı bir köşk de yer alır. Köşk 1. Dünya Savaşı sırasında Paşa
Dairesi olarak kullanılmıştır45 .
XVII. yüzyıldaki bağ, bahçelerine ilişkin Evliya Çelebi ve
Eremya Çelebi’de önemli bilgiler yer almaktadır. Evliya Çelebi,
Seyahatnamesi’nde Beykoz’un büyük bir liman kıyısında 800 haneli, bağ ve
bahçeleriyle mamur bir kasaba olduğunu belirtmektedir. Kasabanın bütün halkı
bağcı, odun çeken ve balık avcılarıdır. Beykoz’a bağlı Yoros Kalesi’nin dört
tarafının kestane ormanı olduğunu ve lezzetli yoğurtları olduğunu dile getirir.
Anadolu Kavağı’nda da kestane ve ahlât armudunun meşhurluğu, verdiği bilgiler
arasında dikkat çekmektedir. Çelebi’nin verdiği bilgilerden Beykoz’un XVII.
yüzyılda da bir mesire alanı olduğu anlaşılmaktadır. Beyaz kiraz ve kestane
mevsimlerinde ailelerin Akbaba köyüne gidip iki üç ay kestane faslı ettiklerini
söylemektedir.
Mahallede
bulunan Poyraz Kalesi de yine aynı dönemlere aittir. Kara kısmından çok az bir
bölümü görülebilen kale askeri amaçlar için kullanılmıştır. Rumeli yakasında, Poyraz Kalesi'nin hemen karşısında Garipçe
Kalesi bulunmaktadır.
Sultan III. Mustafa zamanında donanmanın Çeşme'de Ruslar
tarafından yakılmasından sonra Boğaziçi'nin savunması gözden geçirilmiştir.
Avrupa yakasında Kilyos ve Anadolu yakasında Riva kaleleriyle, Boğazın
girişindeki Fenerlerde kaleler inşa edilmiştir. Daha sonra boğazın girişine
yakın iki yakanın birbirine yaklaştığı Poyrazköy ve Garipçe burunlarına birde
Büyükliman olarak bilinen yere üç kale daha yaptırılarak savunma
güçlendirilmişti. Bu kalelere Kıla-i Seb'a ismi verilmiştir
III.Mustafa'dan sonra tahta çıkan I. Abdülhamid Han devrinde
Gazi Hasan Paşanın Kaptanı Deryalığı zamanında Boğaziçi savunması tekrar elden
geçirilmiş, 1783 yılında Toussaint'e Rumeli kavağı ve Anadolu kavağı tabyaları
yaptırılmıştır. Her iki tabya 1794 yılında Sultan III. Selim döneminde Monnier
tarafından yükseltilmiştir.
Günümüzde Osmanlı Devletinin gerileme ve çöküş dönemlerini
kapsayan 18. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yıkılışına kadar Boğaziçi'nde
inşa edilen birçok tabyadan, Anadolu ve Rumeli Feneri, Poyrazköy Garipçe ve
Riva Kaleleri ile Rumeli Kavağı Tabyası ve Macarburnu Tabyası günümüze
gelebilmiştir. Bu yapılardan Macarburnu Tabyası ile Rumeli Kavağı Tabyası TSK
tarafından aktif olarak kullanılmaktadır.
Ayrıca Anadolu Kavağı Tabyasının bulunduğu alan ile Yoros
Kalesinin bir bölümü askeri alan içerisinde yer almaktadır.
Kaynak: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1926205