İstanbul aslında lanetli mi?
İstanbul'la hepimizin dini ve tarihi öğelerle iç
içe geçmiş özel bir bağı var. Bu bağın kurulması
için İstanbullu olmak veya orda yaşamak
gerekmez. İstanbul, kimimize göre inanç kimilerimize
göre tarihsel misyonu itibarıyla önemli.
Aslında bu sadece çağımız veya ülkemiz insanını
bağlayan bir durum da olmamıştır.
Onu fetheden fetih ve askere yönelik övgü
dolu peygamber sözü, İslam'ın güçlenmesinden
sonra burayı potansiyel memleket, fetih bölgesi
kılmıştı tabii. Sırf bu hadisten hareketle buraya
kutsiyetlik atfetmek, şehrin maneviyatını beslemiş
özel insanların ruhani ve cismani varlıklarına
vurgu yapıp manevi hüviyet oluşturmak da usulden
olunca çoğumuzun ruhunda böyle bir algı
oluşturmuştur. Hatta, yaşayanlardan çok geçmişte
yaşamışların maneviyatlarının şehri ve insanını
koruduğuna, şehrin ayakta duruş sebebi olduğuna
inanılmıştır.
Bunlar doğru mu yanlış mı tartışmasına
girmek değil isteğimiz, bilineni ikrar etmek hiç
değil. Eğer sizler de İstanbul'un aslında kutsal
değil de aslında lanetlenmiş bir şehir olduğunu
okursanız bu şehre ait tüm bildiklerinizi bir kez
daha hatırlama, düşünce dünyanızı sorgulama
ihtiyacı hissedersiniz...
Hepimiz bazen bildiklerimizden o kadar
emin oluruz ki, aksi yönde işittiğimiz her şey
bizde ihanete uğramışlık hissi uyandırır. Verdiğimiz
ilk tepki mantıksallıktan uzak olup duygusaldır.
Şedit bir karşı koyuş, yok sayış, reddediş
yaşarız önce. En aklı selimimiz bile bunu lisanla
yapmasa da kalbiyle yaşar, kelimelere dökmese
de ruhuna konuşturur...
İşte Feridun Emecen'in iddiaları bende ilk
olarak ciddi bir savunma mekanizmasıyla karşılaşmış
olsa da aradan bir süre geçince olguyu
daha soğukkanlı ve tarafsız incelemeye çalıştım.
Belki bir sonuca varamadım, yeni varsayımların
kesin yargılar içerdiğine emin olamadım ama
en azından paylaşabileceğimi fark ettim.
Efendim, aslında gerçek bizlerin bildiği gibi
olmayıp İstanbul'un lanetli bir şehir olduğuymuş.
Hatta yazar, İstanbul'un fetihçilerinin övülmesine
yönelik sahih bir hadisin bulunmadığını bile
söyler. Bu ciddi iddia işin uzmanları tarafından,
hadis erbabı tarafından yapılmış mıdır bilemiyoruz
ama yazar, iddialarına yeni şeyler de ekler.
Fatih Sultan Mehmet'in bu lanetten korktuğunu,
burayı elde tutabilmeye ilişkin endişesi olduğunu
ve bunu Cemaleddin Halveti Hazretleri'nin
verdiği tavsiyeyle aştığını söyler. Halveti Hazretleri
ise Fatih'e çözüm olarak adil olmasını ve her
gün 70.000 kelime-i tevhid okutmasını söylemiştir.
Her ne kadar yazara göre Fatih, kendi kaygı
ve sıkıntısını bu şeklide aşmış olsa da bizim sorgulama
ve şüphelerimizin bu kadar kolay izale
olmayacağını düşünmekteyim. Yazarın Fetih ve
Kıyamet kitabı bu konuda daha tafsilatlı bilgi
verse de en azından benim yaklaşımım biraz
sorgulayıcı; kaynak, uzman ve metodoloji açısından
irdeleyici olacaktır.
* * *
Konu İstanbul olunca buraya ilişkin bir başka
önemli şeyden bahsetmeden geçemeyeceğim.
İstanbul'da yaşayanlar çoğu kez farkında değillerdir
ama bu şehre ilk kez gelenler için dikkat
çekici iki şey vardır. Birincisi mezarların diğeri
ise kedilerin çokluğudur. İstanbullular için gayet
sıradan olan bu iki unsur İstanbul'un yeni misafirlerini
şaşırtsa hatta biraz ürkütüp korkutsa da
misafirlik yerleşikliğe evrilmeye başladığında,
yahut gidiş gelişler sıklaştığında kişi kedilere de
alışmaya başlar; her köşe başında, olur olmaz
yerlerde karşılaştığı mezarlara dau2026
Aslında her İstanbul misafiri için ne boğaz
bir sürprizdir ne yalılar ne de saraylaru2026 Kişi nerede
yaşarsa yaşasın buranın önemli yerlerini
zaten defalarca ekranlardan görmüştür. Onlar
için İstanbul'a geliş, bir rüyaya dokunmak yahut
eskiden çokça gidilmiş mekanın yıpranmış hatıralarını
canlandırmak gibi bir anlama sahiptir.
Hiçbir şey kişiyi şaşırtmaz, her şey gördüğü,
bildiği, hayal ettiğine benzer; tabii kediler ve
mezarlar hariç!
İstanbullular için sıradan olan mezarlar ve
kediler, misafiri bazen dehşete bile düşürebilir.
Nerdeyse her köşe başında gördüğü tarihi, eski
mezarlar; her sokağa kıvrılmış arsız ve yüzsüz
kediler ürkütücü gelebilir. İnsanlarının ruhsuzluğuna,
soğukluğuna, umarsızlığına karşın kedileri
de bir o kadar yılışık, kuralsız, sıcakkanlıdır.
Belki de hiçbir şehirde bu kadar yaşamın
içerisinde mezar olmadığından kedilerden çok
mezarlardan korkarlar misafirler. İstanbul'a ilk
kez gelen birinin Piyer Loti'yi gördükten sonra
yaptığı yorum, belki de durumu çok iyi anlatacaktır.
Dehşetle açılmış gözleriyle, "Şu İstanbullular
çok tuhaf insanlar, mezarların içerisine
cafeler yapmış, oturmuş çay içiyorlar!" demişti
de, gülmemek için kendimi çok zorlamıştım...