İstanbul 3.Eğitim Zirvesi'nde neler konuşuldu?
Hafta sonu, Türkiye Maarif Vakfının düzenlediği 3.İstanbul Eğitim Zirvesi düzenlendi. Beş
ülkeden eğitim bakanlarının ve altı kıtadan eğitim uzmanlarının görüşlerini
paylaştığı önemli bir zirveydi bu.
Ana teması, eğitimde
değişimi yönetmek ve Türkiye’nin eğitim yüzyılı olan zirvenin açılış
konuşmalarını, Maarif Vakfı Başkanı
Birol Akgün ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin gerçekleştirdi.
Birol Akgün, 52 ülkede edindikleri eğitim tecrübesi ve
Türkiye’nin eğitim birikiminin özgün bir sentezi olan Uluslararası Maarif (IM) programından bahsetti.
IM Eğitim Modelini
ilmini ve irfanını insanlığın barış ve huzuru için kullanacak erdemli insan
yetiştirmeyi hedefleyen programlar bütünü olarak değerlendirdi.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ise, “Eğitimde eşitlik ve
adalet olmazsa olmazımızdır. Eğitimde değişim sürecini yönetirken bütün
öğrencilerin eşit fırsatlara sahip olması için elimizden geleni yapmalı, adalet ve eşitlik temelli bir eğitim
felsefesi inşa etmeliyiz” diyerek eğitim alanında yaşanan büyük bir
eksikliğin altını çizdi.
Nedir o? Elbette
Türkiye’ye özgü, buraya ait kapsamlı bir eğitim felsefesinin inşa edilmesi.
Çünkü ülkemizin hala bir eğitim felsefesi yok.
Şimdi zirveden aldığım bazı notları paylaşmak istiyorum.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti İlk, Orta ve Teknik Eğitim
Bakanı Tony Mwaba Kazadi, “Kültürümüze ve değerlerimize aykırı her
uygulamayı saf dışı bırakmalıyız. Etik ahlaka aykırı olanı bertaraf etmeliyiz.
Bir değişimin olması için iyi bir vizyon ve güçlü bir liderlik gerekir”
diyor.
Bosna Hersek Saraybosna Kantonu Eğitim Bakanı Naida Hota Muminović, ise “Geleceklerini planlamayan insanlar gelecekte
acı çekmeye mahkûmdur” diyerek başlıyor sözlerine.
Sonra, “Öğrencilere önce öğrenmeyi öğretmemiz gerekiyor.
Kendilerine daha iyi bir gelecek hazırlamak için bu en önemli hareket noktamız.
Öğretmenlerin eğitime bakışını
değiştirmeden ve bu noktaya taşımadan da bunu yapmak imkânsız” diyor.
Maryam Jaffar İsmail
ise WEF Başkanı Klaus Schwab’ın uzun zamandır dillendirdiği ve hatta kapsamlı
bir müfredat değişikliği olarak neredeyse tüm ülkelerde uygulanmasını istediği
“eğitim 4.0” modelinden bahsetti.
“Artık endüstri 4.0’ı gibi eğitim 4.0’dan bahsetmek de
mümkün. Son teknoloji ürünleri iletişime de yeni boyutlar kazandırdı.
Geleneksel öğrenme metotları yerini daha başka yöntemlere bıraktı” diyerek bir
bakıma WEF’in eğitim politikasına vurgu yaptı.
Burada benim en çok dikkatimi çeken Didem Kaya Bayram oldu. Didem Kaya, “Bizim teknoloji ve yapay zeka adını verdiğimiz sistemler sandığımız
kadar masum olmayabilirler” diyor.
Ona göre kapsayıcı
pedagojik yaklaşımlar kullanmak, müfredatı sömürgecilikten arındırmak ve yeni
teknolojilere eleştirel yaklaşmak, sınıf içinde ve dışında herkes adına daha
iyi bir gelecek için önemli.
Bu fikri yıllardır dile getiren birisi olarak yüzde yüz
katıldığımı ifade etmeliyim.
Arber Morina, Öğrencilerin akademik başarısı, ders
performansları eleştirel düşünme becerilerinin gelişmesi, duygusal hallerinin
iyi olması ve öğrenme deneyimlerinin karakteri fiziksel mekânlarla yakından ilişkilidir diyerek bir yaraya parmak
bastı.
Tunus Maarif Okulları Yöneticis Amy Louise Shaw Mabrouk da bu fikri destekleyen bir sunum yaptı.
Tam da bu noktada ülkemizdeki okulların fiziki anlamda da
tam bir kontrol mekanizması olarak işlev gördüğünü söylemem gerekiyor.
Hapishaneyi andıran
mekânlar ve hala rahat hazır-ol komutlarıyla çocukların sıraya dizilmeleri tüm
aktivitelerini bir zil vasıtasıyla yapmaları, okul girişlerinde öğretmenleriyle
birlikte nöbet tutmaları ve tek bir kıyafete zorlanarak tercihlerinin hiçe sayılması
gibi buraya sığdıramayacağım birçok uygulamalar devam ettikçe eğitimde değişimi
nasıl tesis edeceğiz?
Sanırım işe önce buradan başlamak gerekiyor.