Dolar (USD)
34.62
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2918.90
BIST 100
9659.96
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 May 2021

İsrail'deki polis terörü ve ABD-İsrail hattı üzerine… Bir garip yazı!

Hafta sonu…

“Yarım kapanma” günlerinden biri daha…

Önümden haberler, mesajlar akıp geçiyor,

“Biden’in çocuklarının tamamı Yahudi kökenli Amerikalılarla evli. ABD’nin Biden döneminde ikinci, belki de birinci ismi olarak öne çıkan Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in kocası da bir Yahudi!”

Bunun “bu kadar da böyle” olduğunu bilmiyordum.

Şalom’un bir haberinden öğrendim.

Haberde bu “dikkat çekici” tablo gözler önüne seriliyor:

“Joe Biden ve eşi Jill Biden, Katolik olmalarına rağmen üç çocukları da Yahudilerle evlendi.

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in kocası Doug Emhoff da Yahudi. Doug sadece ilk ‘Second Gentleman’ olmakla kalmıyor, aynı zamanda bir ABD Başkanı’nın veya başkan yardımcısının ilk Yahudi eşi.”

*

Şalom’un, ABD Devlet Başkanı ile Başkan Yardımcısı’nın Yahudiliğe yakınlıklarına vurgu yapmasının sebebi ne?

Onlar için gurur verici bir tablo olmalı.

ABD Devlet Başkanı’nın bütün çocukları Müslüman Türklerle evlenmiş olsaydı ve ABD Devlet Başkan Yardımcısı’nın kocası da bir Müslüman Türk olsaydı, biz neler hissederdik?

Biden İsraillilerin triplex dünürleri oluyor, Harris de kıymetli yengeleri…

“Çok yakın ilişkiler, çok!” dedim.

*

Mescid’i Aksa’ya giren İsrail “polisi”nin namaz kılan Müslümanlara “terör saldırısı” düzenlediği ve yüzlerce masumu yaraladığı haberlerini öfke ve üzüntüyle takip ederken, önümüze Biden ile Harris’in “aile bağları” düştü işte…

Nereden düştüyse.

O an,

Biden’ın genç bir senatörken İsrail’e geziler düzenleyen kongre ekibi içerisinde yer aldığına dair haberleri hatırladım.

ABD Devlet Başkanı’nın şahsi internet sitesindeki “Biden-Harris yönetimi, İsrail’e sarsılmaz bağlılığını sürdürecektir!” cümlesini yerli yerine oturttum.

ABD Yönetimi’nin dün geceki terör saldırısına yönelik göstermelik açıklamasını ve Biden’ın “İsrail’i her koşulda destekliyorum!” cümlesini yan yana koydum.

Trump Yönetimi’nin Kudüs’ü “İsrail’in Başkenti” ilan ettiğini ve orada Büyükelçilik açtığını düşündüm.

“Kim gelirse gelsin, ABD’nin İsrail politikası pek değişmiyor. Biden’ın yapacağı da Trump’ın üzerine koymak!” dedim.

Trump’ın Kudüs’e Büyükelçilik açma, Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etme kararını açıkladığı günlerde, İslam Dünyası’ndan ve özellikle de Türkiye’den “Bunun kabul edilemez olduğuna” dair açıklamalar gelmişti.

Bizler de, cami avlularındaki, konsolosluk önlerindeki tepki eylemlerimize yenilerini eklemiştik.

Otuz beş yıllık gazetecilik hayatımdaki “İsrail’e tepki eylemleri”, “Gazze Şeridi” gibi gözümün önünden geçti.

Sonra..

Bir başlık geldi önüme:

“Kosova Kudüs’te büyükelçilik açtı!”

“Balkanlar!” dedim.

“Kuşatma” dedim.

Biden’in, 24 Nisan konuşmasında, “soykırım” ifadesini kullanması…

“Türkiye Ermenilere soykırım uyguladı!” iftirasını atması.

Reza Zarrab davası…

Yaptırımlar, CAATSA…

Biden demişti ki;

“Erdoğan’ı seçimle değiştireceğiz!”

İmamoğlu’na soruşturma meselesi…

“Zorla İstanbul’a başkan yaptılar… Şimdi de sıra Türkiye’ye Başkan yapmakta mı?”

*

Bunları düşünürken…

AB’nin birkaç gün önce İsrail’e yeni yerleşimleri durdurma çağrısında bulunduğunu hatırladım, güldüm geçtim.

Alâkalı, alâkasız…

Plândemi geldi aklıma.
“Dünya nüfusunu yüzde şu kadar düşürmek lâzım” diyen Bill Gates’in elindeki “aşı”yla pis pis sırıtan fotoğrafına…

Avusturya Yahudisi Ray Kurzweil’in İnsanlık 2.0 adlı kitabında ortaya koyduğu senaryolara baktım:

“Virüs üretimi, bir felâket, çiplemeler, yapay et…”

Türkiye’deki “merkez kanal” denilen televizyonların “Hayvancılık tabiata zarar veriyor! Yapay et ne zaman?” yayınlarını…

“Bill’in Kurulu” tartışmalarını gördüm…

Aleyna Tilki’nin Bugün Cumartesi yarın Pazar sonra pazartesi olucak!” cümlesinin “paylaşım rekoru” kırdığını hatırladım, bu da konumuzla alâkasız değil mi?..

“Ohooo, kime ne anlatacaksın, hallere bak!” demek istedim.

“Bir yandan ahlâk öğüten televizyonlar, diğer yandan eğitimde reform-kültürde reform meselesi…”

Ondan şikâyet bundan şikâyet, ne iştah kaldı ne de afiyet!..

Vaziyet böyleyken…

“Korkarım ki bir gün teknoloji, insan iletişiminin ve yakınlaşmasının önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak!” diyen Albert Einstein’a kızdım durdum.

Düşünüp dururken telefonum çınladı.

Biri video atmış.

Canan Karatay konuşuyor.

Altına da “Canan Karatay’ın sansür yemesine sebep olan son konuşması…” diye yazmışlar.

Grip virüsü ve aşı meselesine dair söyledikleri var…

Canan Karatay’ı bir ara hep görürdük ekranlarda…

Görünmez oldu, malûm!..

Neden ve nasıl acaba?

Nasıl bir mekanizma?

*

Böyle bir gün…

Bir dolu alâkalı, alâkasız konuya dalmışım…

“İsrail terörü” haberleri akıp geçiyor önümden…

Bir ara…

Rahmetli Erbakan Hoca’nın 8 milyonluk İsrail için 1,5 milyar Müslüman Ebabil bekliyorsa, Ebabiller gelse İsrail'i değil, bizi taşlar." cümlesini görüyorum …
Ve sonra…

Ümitsizlik olur mu?” derken…

Yine Merhum Erbakan Hoca şöyle sesleniyor bana:

“Bir gün gelecek İsrail’e öyle bir tokat atacağız ki, hayatı gözünün önünden ‘Gazze Şeridi’ gibi geçecek”

İnşAllah Hocam, İnşAllah.