İsrail Yüzsüzlüğü
Geçtiğimiz hafta sonu Fatih Sultan Mehmet Üniversitesinin Yenikapı Mevlevihanesi Kampüsünde, Kızılay Genel Müdür Yardımcısı, İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım ve Hukukçular Derneği adına şahsımın katıldığı Türkiye'de Sivil Toplum Çalışmaları konulu panelde "Gündemdeki Davalara" konulu sunum yapmış ve aynı konuyu sizlerle de paylaşmak istemiştim. Ancak önce ABD Dış İşleri Bakanı John Kerry'nin Başbakan Erdoğan'ın Gazze ziyaretini ertelemesini istemesi ardından da İsrailli heyetin tazminat konusunu görüşmek üzere Ankara'ya gelmesi bir hafta önce Kudüs'te bulunmam ve oradaki ortamı yaşayan biri olarak bu konuda düşüncelerimi paylaşma mecburiyeti doğurdu.
Herkes bilmelidir ki İsrailliler Türk uçaklarından inen 40 yaş altı tüm yolcuları hiçbir gerekçe göstermeden bekletiyorlar. Bu beklemenin süresi ve sebebi size söylenmiyor. Sadece bekliyorsunuz. Hiç kimse size açıklama yapmıyor. Öğrendiğimize göre "özür" açıklamasından sonra bu bekletilme süresi daha da uzamış. Bizim grupta bulunan 60 yaş üstü birkaç kişi ile bir aile dışında herkes bekletildi. Bazılarından mail adresleri iletişim bilgileri istenilerek Filistin'e giriş izni verildi. Özür dilediğini söyleyen ancak bunun metnini hala göremediğimiz İsrailliler acısını Kudüs'e giden Türklerden çıkartıyor. Yıldırma politikası uygulayarak, Türklerin Kudüs'e gelmesini, kendilerince önlemeye çalışıyorlar. Zira yaptığı insanlık dışı uygulamaların kimse tarafından görülmesini istemediği gibi güçlü olduğunu ve bölgenin de tek hakimi olduğunu ispatlamaya çalışıyor. Zira inançlarına göre Türkiye'nin bir kısmı, Kıbrıs, Filistin ve Akdeniz onlara vaat edilmiş topraklar. Burada yaşayan kişiler (bizler) işgalciler. Her türlü yol kullanılarak buralar ele geçirilebilir. Zira inançlarının gereğini yapıyorlar.
Son iki yıl içerisinde birçok Afrika ülkesinde ve bazı Arap ülkesinde karşılaştığım Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma ayrıcalığını İsrail'de yine yaşadım. Bekletilerek. Buna şükretmek gerekiyor zira ilk adımda bizi düşman gördüklerini, güvenilmez insanlardan oluşan bir çete yapılanması olduklarını gösterdikleri için. En ilginç olayı ise çıkışta yaşıyorsunuz. Bir görevli elinde Türkçe yazılı bir kağıttaki yazılı soruları okumanızı ve cevap vermenizi istiyor. Sorularda çantanızı yanınızdan ayırıp ayırmadığınızı, kimseden hediye alıp almadığınız yazılı. En son soru ise çantanızda patlayıcı madde (!) olup olmadığına ait. Havalimanlarında olan normal kontrol noktasına ilave olarak garip bir makineye koyuyorsunuz eşyalarınızı ve oradan geçebiliyorsunuz. Veya hiçbir kontrol cihazına valizinizi koymadan geçiyorsunuz. Oradaki görevlilerin o an ki tavrı her şeyi belirliyor. Bu nedenle bir devletten, hukuk devletinden bahsetmeniz imkansız. Zira karşımızda Yahudi şeriatı ile yönetilen dinci bir yapı söz konusu.
Değişik günlerde değişik uygulamaların olduğundan bahsediyor gidenler. Dönüş yolunda hiçbir engelle karşılaşmadan döndük. Ancak bazı grupların tüm çantalarının didik didik arandığını söyleyenler de var.
Bir devletin başka bir devlete karşı en büyük kozu "mütekabiliyettir." Türk makamlarının İsrail pasaportu kullanan herkese aynı muameleyi yapması gerekmektedir. Zira İsrail'in anladığı tek dil güçtür. Gücü gördüğünde saklanan, güçsüzü gördüğünde ezen bir dil bu.
İsrail'i, İsrail düşünce sistemini anlamak için yapılacak tek şey İsrail'e Türk pasaportu ile gitmek Osmanlı eserlerine neler yapılmakta olduğunu görmek ve Zeytindağı'na çıkarak Mescidi Aksaya bakmaktır. İsrail Medeniyetinin (!) göstergesi olan duvarları görmek, ellerindeki kocaman kocaman silahları ile gruplar halinde gezerken bile gölgesinden korkan İsrail askerlerinin acınası haline bakmak kafidir.
Evimizde İsrailliler tarafından dinlendiğimizi düşünen, onların her şeyi bildiğini, önceden haber aldığı zannı ile hareket edenler, İsrail kocaman bir balon. İletişim ve reklamcılık balonu. Türkiye'nin, Türklerin dönüp bakışı bile İsraillileri yaptıkları o kocaman duvarların altında bırakmaya yetecektir. Bu nedenle yönümüzü çevirmemizi istemedikleri Kudüs'e Mescidi Aksaya aynı anda dönmemiz oradaki zulmün bitmesi için yetecektir.
Mavi Marmara Gemisi yolcularına tazminat ödeme meselesine gelince, İsrail Mavi Marmara'dan önce Filistinlilere tazminat ödemek zorundadır. Yaktığı yıktığı evler için, işgal ettiği topraklar için, topraklarından kovup mülteci durumuna düşürdüğü 7,5 milyon Filistinli için. Bu nedenle İsrail'in tazminat ile ilgili teklifine her türlü sorunu çözecek bir teklif öneriyorum. 1948 yılından sonra bu topraklara getirilip yerleştirilen Yahudilerin toprakları derhal terk etmeleri, sonradan yapılan yerleşim yerlerinin mülteci olarak yaşayan Filistinlilere zarar tazminatı olarak bırakılması, İsrail'in tüm yaptıklarına karşılık olarak her Filistinliye ayrı ayrı tazminat ödemesi, İsrailli suça karışmış tüm teröristlerin Filistin topraklarını terk etmesi, Filistin devletinde silaha bulaşmamak terör faaliyetine karışmamak şartı ile Yahudilerin yaşayabileceği bir Filistin Devleti bölgenin ve tüm dinden olanların huzura kavuşmasına vesile olacaktır. Bunun dışındaki her sonuç "korku nöbeti" geçirmekte olan İsrail'in sebep olduğu cinayetlerle sürüp gidecektir.