İsrail - Yahudi gerçeği
Allah Subhanehu Teâla’ya iftiralar
atmak suretiyle kutsal kitaplarının metinlerini ve dolayısıyla dinlerini
insanlık dışı bir zihniyet haline getirseler de kimseye dininden dolayı husumet
beklememiz doğru değil. Dinini beğenmeyiz, dinlerindeki yanlış ve vahşete saygı
duymayız ama o dinin müntesiplerine sadece dinlerimizin farklı olmasından
dolayı husumet beslemeyiz.
Kaldı ki bizim inancımız da başka
dinlere mensup insanlar tarafından doğru bulunmuyor, zaten doğru kabul edilmesi
halinde o insanların kendi dinlerinde kalmaları mümkün olmuyor.
Geçen Pazar günü YAHUDİ ŞİDDETİN KAYNAĞI başlıklı yazımızı Yahudilere olan garezden
hareketle değil, Yahudilerin doğru
kabul ettikleri dini metinlerinden alıntılar yapmak suretiyle hazırlamıştık.
Dolayısıyla söz konusu yazımız Yahudilerin Filistin halkına insanlığın hiçbir
döneminde kabul görmemiş katliam ve şiddeti neden tercih ettiklerini anlamamıza yönelik bir yazıydı.
YAHUDİ ŞİDDETİN KAYNAĞI başlıklı yazımızın bilhassa Avrupa’da yaşayan Müslümanlar
tarafından İngilizce, Almanca, Fransızca’ya tercüme edilerek WhatsApp
gruplarında paylaşılması üzerine 23.10.2023 günü sabah saatlerinde mailime, X
hesabıma pek çok mesaj geldi. Genelde yazımıza övgü ve teşekkür içerikli olan
mesajların yanı sıra, Yahudi kaynaklara iftira attığımı söyleyenler de olmadı
değil.
Yahudi taraftarı olan ve İngiltere'de
yaşayan bir vatandaşımızla uzun uzun yazıştık. İngiltere'de yaşayan bu
vatandaşımıza da yazımızın tercümesi WhatsApp mesajı olarak gitmiş. İbrahim
Petek kardeşimiz yazımızı okuduğunu, son yıllarda Museviliğe merak sarması
üzerine Tevrat’ı (bileşenleri ile Tevrat) defalarca okumasına rağmen anlattığım
şekilde “öldür” emirlerini
kitaplarda görmeyişine üzüldüğünü söyledi. İbrahim Bey kardeşimiz o yazımızdan
sonra defalarca aynı bölümleri okuduğunu ve dehşete kapıldığını da söyledi.
İşin tevafuk tarafı o yazımızın
gazetemizde yayınlandığı gün İsrailli Hahamlar da, “Tanrı bize çocukları öldürmemizi emrediyor” dediler. Bunlardan
biri de İsrailli Haham Yaron Reuven’dir.
Gazze saldırıları üzerine açıklama yapan Ruven:
Tanrı bize çocukları öldürmemizi emrediyor. Kutsal kitabımız savaş zamanında kimseyi sağ bırakmamamızı emrediyor.
Merhamet yok. Bir çocuğa bile merhamet edemezsiniz. Merhamet ederseniz o
çocuğun büyüdüğü zaman öldüreceği kurbana karşı gaddarlık etmiş olursunuz.
Çünkü o çocuğunun büyüyeceği ideoloji babasının ideolojisinden daha kötüdür.
Tevrat’ın 25. bölümün 19. ayetinde, ‘erkeklerin kadınların ve çocukların yaşama
hakkı yoktur’ der. Tanrı çocukların da öldürülmesini emrediyor, dedi.
Bu Haham’ın hususen Müslüman
düşmanlığı var mı bilemem ama kendi dininin ciddi bir müntesibi olduğunu
biliyorum. Doğru bildiğini saklamıyor, hümanist çevrelerden, LAHEY’den
çekinmeden inancını açık açık ifade ediyor: “Tanrı bize çocukları öldürmemizi emrediyor… merhamet yok… Bir çocuğa
bile merhamet edemezsiniz…”
Evet, bizim Allah’ımız böyle
söylemiyor lakin adamların ‘Tanrı’sı
(her kim ise) onlara böyle söylemiş. Netice de Kur’an-ı Kerim bazı insanların
kendi âlimlerini de ilah edineceğini beyan etmiyor mu? İşte size bu ayette
geçen hadisenin en güzel örneği. Adamların âlimleri Tevrat’ı delik deşik
etmişler, adamlar da Rahman ve Rahim olan Allah’a böyle iftiralar atarak kendi
emellerini gerekçelendiriyorlar.
Yoksa 20 gündür Gazze’de yaşanan
katliamın hiçbir izahı olamazdı. Hiçbir ırk, hiçbir din, hiçbir ideoloji
hayvanların saçacağı vahşete rahmet okutan katliama cevaz vermez. Ama İsrail
devleti dininden aldığı emirle şeytanın yaka silktiği katliamlara imza
atabiliyor.
Biliyorum, sıkça soruyorsunuz, “Müslümanlar neden bu insanlık dışı
katliama böyle seyirci kalıyorlar?”
Bu tür durumlarda organize olmanın
olmazsa olmaz şart olduğunu biliyoruz. Bu organizasyonu da fertler ya da
gruplar değil bizzat devletlerin sağlamaları gerekiyor. Devletler de 1973
hezimetinden sonra buna tevbe etmiş olmalıdırlar ki tam 50 yıldır hiçbir
girişimde bulunmadılar.
Dahası, bu savaş bir Filistin-İsrail
savaşından çok öte bir savaştır. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Çin, Rusya,
İran ve Türkiye'yi de içine çekmek isteyen bir denklemle karşı karşıya
olduğumuzu biliyoruz. Böyle bir savaşa “Müslümanlar
nerede?” sorusuyla başlamak ileriyi görmemektir.