İsrail, Ürdün’ü istikrarsızlaştırmak istiyor
ABD ve İngilizler kendi çıkarlarını korumak için zengin kaynaklara sahip ülkeleri, kontrol altında tutmak isterler. George Friedman ‘’Gelecek Yüzyıl’’ kitabında açıkça şunları yazmaktadır: ‘’ABD istediği ülkede kargaşa çıkartarak kontrolü sağlayabilir’’ Ortadoğu olarak tanımladıkları Müslüman ülkeleri istikrarsızlaştırma rolünü de İsrail’e vermişler. Batı âlemi, İsrail’in hak ve hukuk tanımaz tutumunu desteklemelerinin temel sebebi verdikleri rol nedeniyledir.
Bu bağlamda İsrail’in son zamanlarda bölgede izlediği politikalara baktığımızda Ürdün’ü istikrarsızlaştırmak istediğini görüyoruz.
Birinci Körfez Savaşından sonra ev sahipliğini İspanya Hükümetinin yaptığı, ABD ile Rusya’nın desteklediği Madrid Konferansı 30 Ekim 1991’de başladı ve üç gün sürdü. Madrid Konferansında İsrail ile Ürdün arasında başlatılan ikili görüşmeler Washington’da yaklaşık iki yıl sürmüş nihayet 14 Eylül 1993 tarihinde iki ülke arasında ortak gündemin imzalanmasıyla sonuçlandı. Varılan anlaşmaların içeriğine baktığımızda su, mülteci ve sınır meselelerinin olduğunu görürüz.
Kral Hüseyin ile İsrail Başbakanı Rabin arasında ve Başkan Clinton’un tanıklığında ‘’Washington Bildirgesi’ni’’ 25 Temmuz 1994’te imzalandı. Her iki ülke 242 ve 338 numaralı BM kararlarına dayanarak adil ve kalıcı bir barışı tesis etmeye çalışacakları konusunda mutabık kalmışlardı. İsrail, Müslümanlar için kutsal kabul edilen Mescidi Aksa üzerinde Haşim’i Krallığının özel rolüne sözde saygı göstereceklerini kabul etmişti.
Ancak o tarihten günümüze kadar İsrail hiçbir zaman yaptığı anlaşmaya uymadı. Filistinlileri sürekli Ürdün’e göç ettirmeye zorlayarak Ürdün’ü ekonomik ve siyasi olarak istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Çünkü İsrail, Filistin ile Ürdün’ü birbirine bağlayan stratejik önemi olan Ghawer Vadisine gözünü dikmiş durumda.
İsrail eğer amacına ulaşırsa, hem sınırlarını genişletmiş olur hem de iki devletli çözümü tamamen akamete uğratmış olacaktır.
Yazımızın başında da belirtiğimiz gibi İsrail kendisine verilen rolü oynuyor. Amacımız İsrail’in görünen politikalarını şikâyet etmek değil, perde arkasındaki stratejik nedenlere ışık tutmaktır. Böylece bakışlarımızı kısa vadeli önemsiz konulardan ayırıp uzun vadeli düşünecek esas konulara bakabilmeyi sağlamaktır.
İsrail, Ürdün’ü ve diğer Müslüman ülkeleri istikrarsızlaştırmak için verilen rolünü oynuyor. Buna karşı Müslüman ülkelerin liderleri, akademisyenleri, sanatçıları halklarının kendilerinden beklediği rolü oynaması beklenir. Artık boş komplo teorileri yerine, somut verilere, anlamsız tartışmalar yerine, derinlikli konulara, rastgele adımlar yerine, sonuçları iyi hesaplanmış stratejik adımlara ihtiyacımız vardır.