İsrail su kaynaklarını işgal ediyor
1967 savaşında İsrail ordu komutanı Moşe Dayan şöyle diyordu; “İsrail
için su o kadar önemlidir ki biz, 1967’de Araplarla savaşa biraz da su
kaynaklarını kontrol altına alabilmek için girdik.”
Hayfa Üniversitesi’nden Prof.
Armon Sofer, 1990 yılında verdiği bir demeçte “Ortadoğu’da su kaynaklarının kullanımı yüzünden savaş çıkacak”
demişti.
1995 yılında İsrail’in
Ankara Büyükelçisi Zvi Elpeleg ise; “Türkiye’de
su da bol, toprak da ancak bizde ikisi de yok!” demişti.
1919 yılında yapılan Wersailles Barış Konferansı’nda ileri
sürülen Siyonist haritaya Litani nehrinin dâhil edilmesinin bir nedeni de 1978
ve 1982’de Lübnan’ın işgalinde oynayacağı rol içindi.
Onlara göre Arap
sularının fethedilmesi muharref Tevrat’ta her Yahudi’ye emredilen dini bir
vecibedir.
Esad’ın düşmesinden
hemen sonra işgalini ilerleten İsrail, Golan Tepeleri'nde yasadışı yerleşim
birimlerinin genişletilmesine ilişkin "teşvik planını" onaylamıştı.
Golan Tepeleri,
Yarmuk Nehri'nin bir kısmını ve Hula Gölü'nün havzasını kontrol etmektedir. Bu
su kaynakları, İsrail'in su ihtiyacını karşılamak için kritik bir rol
oynamaktadır.
İsrail'in su ihtiyacının %15'i bu bölgede bulunan
akarsulardan karşılanmaktadır. Bölgede yer alan en yüksek zirve 2,236 metre
olup Hermon Dağı'nda yer almaktadır.
Tamam, ortada bir “vaat edilmiş topraklar” palavrası var biliyoruz.
Çünkü bu işin planlayıcısı Evangelistlerdir. Onların İnanışlarına göre de “Armageddon”
inancı bu dünyada gerçekleşecek. Öbür dünya inanışına göre “Armageddon” ise
evangelistler için söz konusudur
Onlar, “Armageddon” öncesinde
sadece 144 bin Yahudi’nin göğe yükselip aşağıda kopan kıyameti yukarıdan
eğlenceli bir şekilde oturarak izleyeceklerine inanıyor. Böyle bir devrenin
gerçekleşeceğine inanıyorlar.
İsrail’in Ortadoğu’daki güvenliğine bu inanışa binaen çok önem veriyorlar.
Daniel Kehanetleri’ne inanıyorlar. Buna göre,
İncil’in Yuhanna adlı kitabında İsa’nın “yedi inayet kilisesi”ne mektup gönderdiğine
inanılıyor. Bu kiliselerin tamamı Türkiye’dedir. Bunları naçizane bu köşede hep
dillendirdik.
Ancak işin bir de “su kaynakları” kısmı var;
İsrail askeri
istihbarat servisi AMAN’ın eski şefi Harkabi’ye göre İsrail’in nihai hedefi
“Nil’den Fırat’a uzanan coğrafya üzerinde egemenlik sağlamaktır. Bu egemenliğin
önemli bir boyutu kuşkusuz su yataklarını denetim altına alabilmektir.”
Winston Churchill, Nil’in jeopolitik konumunu şöyle tasvir
etmişti. Nil’i; kökleri orta
Afrika’da-Victorya, Albert ve Kenya göllerinde- uzun gövdesi; Sudan ve Mısır’da
ve dalları kuzey Mısır’daki deltada yer alan dev bir palmiyeye benzetmiş ve
şöyle demiştir: “Kökle kesilecek olursa dallar kuruyacak ve ağacın geri kalan
kısmı da çürüyüp ölecektir. “
İsrail de bunun üzerine bir su stratejisi belirledi.
1940’lı yıllarda
Başbakan David Ben Gurion tarafından hazırlanan ve sonradan “Gurion Planı”
olarak adlandırılan planda Türkiye’deki kaynakların kontrolü ile kuzeyden
İsrail’in güneyden Etiyopya ve bazı Afrika ülkelerinin de güneybatıdan
bastırması ile Ortadoğu’daki su ve petrolün kontrol altında tutulması
öngörülüyordu.
Palmiyenin köklerinden biri olan Etiyopya, Mısır’a giden
suyun %85’ini kontrol eden bir ülke ve bu yüzden ona “Afrika’nın su kalesi” adı
verilir. Sudan ile Mısır’ı besleyen suyun musluğu onun elindedir.
Bu bölgelerde neler yaptığı ortadır. Meraklısı
araştırabilir.
Nil bu büyük rüyanın güneybatı kısmını ilgilendirmektedir. Peki ya kuzeydoğu sınırı, yani Fırat’ta
neler oluyor? GAP projesi bunun neresindedir? Bir zamanlar GAP, bölgenin California’sı
olacak deniliyordu. Buna ilaveten PKK terör örgütünün bu bölgede
palazlandırılmasını da bu büyük planın ve su savaşlarının bir parçası olarak
görebilir miyiz mesela?