İsrail planı ile İran yolu
Türkiye’nin taraf olduğu ve çözemediği birçok sorun var.
Suriye ve Libya gibi direkt müdahil olduklarının dışında bir de Ukrayna ile Rusya arasındaki Donbass krizi ile Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki Karabağ krizi gibi dolaylı müdahil olduğu konular var.
Ülkemiz yaşanan tüm zorluklara rağmen hem Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecini yürütmeye çalışırken bir yandan da dünyada yaşanan güç değişimine göre adım atarak Rusya ve Çin ile ilişkilerini ilerletmeye gayret gösteriyor.
Yeni kurduğu ilişkilerde ilkelerden de taviz vermeyerek Doğu Türkistan’daki meseleleri not edip Kırım’ın ilhakını da asla kabul etmiyor.
Bu kadar “atara atar, gidere gider” bir siyaseti ilk yirmi içerisinde yer alan bir ekonominin yapması mümkün değil.
Bu nedenle Türkiye etki alanı itibarıyla çoktan ilk 10’a girdi bile...
Ülkemiz elinden geleni yapmaya çalışıyor.
Bir taraftan iç politikada birbirimizle yoğun bir kavga içerisindeyken bu işi de başarabilmek apayrı bir konu...
Hata, eksik, noksan tabii ki de var.
Olmazsa zaten olmaz.
Önemli olan hedefler doğrultusunda küçük ya da büyük fark etmeksizin ilerlemek.
Türkiye ilerliyor.
Düne kadar Batı’nın uzak karakolu işlevi gören ve her söylenene kafa sallayarak “Yes Sir” cevabı verilmesi istenen Türkiye’nin ilk sert çıkışı SSCB tehdidiyle baş başa kalma riskine rağmen Kıbrıs’ta soydaşlarını korumak üzerine atılan cesur adım ile oldu.
Türk Mukavemet Teşkilatı, Kıbrıs'taki soydaşların mücadelesine nefes verse de Johnson’ın mektubundan ancak 10 sene sonra müdahale edilebildi.
Hatay’dan sonra Türkiye’nin sınırlarından uzakta bulunan Türklerin de "emanetimiz" olduğu mesajı verildi.
Ardından Bulgaristan’daki Türklerin sesine ses olundu...
Batı Trakya Türkleri için âdeta seferberlik ilan edildi.
Bu çabayı gören Moldova’daki Gagauz Türklerine bile omuz verildi.
Türkiye, bu süre boyunca Sovyetler ile ABD arasında paylaşıma konu olan Ortadoğu’da ise aradığını bulamadı.
İsrail ile yakınlaşma Arap coğrafyasında Türkiye için “hain” yaftalamalarını beraberinde getirdi.
AK Parti döneminde ise ABD’nin Irak müdahalesi en büyük imtihan oldu.
Meclis’teki irade ile ülkenin duruşu yansıtılsa da atılması gereken adımlar atıldı.
Türkiye, NATO ve ABD için ne Afganistan’dan geri durdu ne de diğer misyonlardaki görevlerden...
Buna rağmen sınırlarımızın güneyinde Türkmeneli’ni parçalamak isteyenlere çanak tutan bir ABD’den başka bir şey bulamadık.
ABD’ye rağmen destek verdiğimiz İran ise yapılan fedakârlıklardan hiç ders almamış gibi Karabağ’da Ermenistan’a kamyonlarla silah taşıyarak Türkiye’ye karşı duruşunu bir daha göstermiş oldu.
İsrail’in yaptığı son suikast ile önemli bir nükleer fizikçisini kaybeden İran’ın intikam amacıyla Yahudi bir Türk vatandaşına istihbarat operasyonu ile suikast yapmaya çalıştığı ve buna rağmen MİT ve MOSSAD’ın ortaklaşa çalışması ile bu operasyonun suya düşürüldüğünü öğrendik.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un gelişinden önceye planlanan İran operasyonun bertaraf edilmesi Türkiye ve İsrail için bölgede yeni ortak adımların gelme iradesini körükleyebilir.
Türkiye’nin ikna edemediği ABD’yi can damarından yakalayan İsrail’in PYD-YPG konusunda Türkiye’ye vereceği destek ile bölgede yeni bir zemin kurulabilir.
ABD’nin “dertleri atmak” gündemiyle Ortadoğu’dan çıkmaya çalıştığı ve İran ile müzakereler sürecini hızlandırdığı bir zamanda Türkiye’nin stratejik adımlarla ilerlemesi çok ama çok önemli.
Kardeş Filistin davasında İsrail’in tutumunda yumuşama sağlamak için de çaba gösterilmesi tam bir kazan kazan ortamı oluşturabilir.
Fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor.
Çin de bölgedeki değişimi yakından takip ediyor.
Türkiye yine jeopolitik konumunun getirdiği avantajı kullanacaktır.