İsrail kendisini ez(dir)di
İsrail devleti ile Filistin arasında
devam eden savaş, her bakımdan insanlık dersleri vermeye devam ediyor.
Orantısız güç kullanımından, insani hiçbir değere riayet etmeksizin Filistin’e
saldırmaya kadar İsrail’in geldiği nokta bir iflas olmuştur.
Geçen Cuma günü İsrail ile Hamas arasında esir
değişimleri gerçekleşti. Değişim sırasında yaşananlar, bir yandan insanlık
dramını faş ederken diğer yandan zor ve çaresiz halde bile Filistinlilerin (bu
işi icra eden Hamas’ın) insanlık değerlerini ne derece gözettiğini ortaya koydu
ki, bundan sonra İsrail’in işi gerçekten çok zor.
Bir kere İsrail esir değişimlerini
saat olarak bile geciktirdi. Dünya kamuoyu ile dalga geçer gibi keyfi
davranışlarda bulundu. Salt bu sebeple bile İsrail’e destek veren Batılı
ülkelerin halkları nezdinde savunma yapmaları gittikçe zorlaşıyor. Dünyanın farklı
coğrafyalarında ve bilhassa batılı ülkelerde halkların insanlık onuru adına
ayağa kalktıkları düşünüldüğünde, bunun geleceğe doğru umut verici bir gelişme
olduğu söylenebilir. Bir başka deyişle, insanlık “insanlık” dramına bigane
kalmıyor.
Diğer önemli bir nokta, İsrailli
esirler teslim ederken hepsinin yüzünde tebessümler ve Hamaslılara yönelik el
sallamalar dikkatlerden kaçmadı. Bu, kendilerine iyi muamele yapıldığı anlamına
geliyordu. İsrail hapishanelerinden getirilen esirlerin kıyafetleri ve yüz
ifadeleri ise çok farklı dramı göstermekteydi. İçlerinde yıllardır İsrail’de
hapis olan insanlar bulunmaktaydı. Mutlu İsrailli manzaralarının İsrail
televizyonlarda yasaklandığı haberleri de yayıldı.
Filistinliler orada bir halk olarak
bulunmaktadırlar. Filistin halkının bir devleti yok. 1993 yılında Oslo
antlaşmasına İsrail uymadı. Orada Filistin ve İsrail iki ayrı devlet olarak
belirlenmişti. Filistinliler yıllardır evlerine, işlerine, tarlalarına İsrail’in
keyfi olarak uyguladığı izinlerle gidip geliyorlar. Birçok temel ihtiyaçlarına
ulaşımları ise söz konusu değil.
Fakat tüm bunlara rağmen
Filistinliler İslam’ın “insanlık” teorisini esir değişimlerindeki pratikleri
ile gösterdiler. Doğrusu yıllardır müslümanları birçok bakımdan eleştirdim.
Hatta batılı hegemonya ile başa çıkabilmek açısından gayretlerini yetersiz buldum.
Sistematik olarak bir çalışma içinde olmadıklarını dile getirdim. Ancak
Filistinliler insanlık değerlerini içkin İslam’ın böyle bir durumda nasıl hayat
bulduğunu pratiğe döktüler; hem de böyle zor bir zamanda. Küresel bir dünyada,
ekranların her gün oradan tüm küreye yayın yaptığı bir zamanda, bu durum
İslam’ın tüm dünyaya açık mesajını net bir şekilde iletmek demektir.
İsrail’in işi bundan sonra gerçekten
zor. En fazla zorlanacağı şey de meşruiyet krizi olmaya devam edecek. Mutlak
gücün bir uygulaması olarak günlerce bombalar yağdırmak, her yeri yıksanız da
sizin galibiyetinizi garantilemiyor. Tam tersine bu mutlak güç “insanlık”
denilen bir güce takılıp orada kalıyor. Öyle ki, artık İsrail’in kendi halkını ülkesinde
tutması bile oldukça zorlaşacak. Bir yerli filmde herkesin bildiği üzere Yaşar
usta tüm zorluklara göğüs gererken insanlığını hiç bırakmıyor; fakat patron kızı
tarafından terkedilerek yalnızlaşıyor. Yaşar Usta patrona soruyor; “Sen mi
büyüksün yoksa ben mi?” diye.
Diğer yandan İsrail’in içinde ya da
dışında yaşayan milyonlarca Yahudi vatandaş kendi vicdanlarında İsrail’i eminim
yargılayacaktır. Batılı devletler halklarına rağmen, İsrail’i ne kadar tolere
edecekler? Çünkü dikkatle bakıldığında dünyadaki yüreklerden “Filistin”
yükseliyor; “insanlık” yükseliyor.