İsrail kanıksatır!..
SETA Genel Koordinatörü Prof.Dr. Burhanettin Duran, A Haber
Bülteni’nde, tam da üzerinde durduğum
tehlikeye,
“İsrail’in gündem
değiştirtme tezgâhı”na işaret etti.
Evet…
Siyonistlerin bundan sonra yapabilecekleri tek şey kaldı:
“Kültürel İktidar”ını
elinde tuttukları ülkelerde, gündemi başka yerlere kaydırmak!..
Gazze Soykırımı’na
dair paylaşımların, haberlerin oranını düşürmek…
Dikkatleri dağıtmak!..
Soykırımı kanıksatmak!
x
Neredeyse 80 yıldır “Mağdur Siyonist” algısı üzerinden “prim
kasan” Siyonistler, “imaj” bakımından hiç olmadıkları kadar kötü durumdalar.
Film, müzik, edebiyat vesaire…
Kültürel iktidarın bütün unsurlarını kullanarak,
trilyonlarca dolar yatırım yaparak oluşturdukları “Mağdur Siyonist ” algısı,
yerini “Soykırımcı Siyonist” gerçeğine bıraktı.
“Siyonizm”in
insanlığın başındaki en büyük belâ olduğunu…
Bunların girdikleri
her yere çatışma, çekişme, fitne tohumları ektiklerini…
Kendilerinden başka hiç kimseyi “insan” olarak
görmediklerini…
“Binek
hayvanlarından” da kıymetsiz bellediklerini…
Katliamı, soykırımı, bölücülüğü, terör örgütü destekçiliğini,
sapkın ruhbanlarının teşvik ettiği “îbadet” olarak gördüklerini...
“Vaat edillmiş
topraklarımızdır” diyerek, Türkiye’nin de bir bölümünü “işgal etmeyi”
hedeflediklerini anlatanlara burun kıvıranlar, Gazze’deki insanlık utancı
Siyonist Soykırım’ın vardığı boyutları görünce…
“Haklıymışsınız!”
diyorlar.
İnsanlık âlemi, bu sapkın akımdan kurtulmalı.
Başka yolu yok!
Bunun için de, “bilinci” iyice pekiştirmeliyiz...
Siyonizm dünyayı nasıl yönetiyor, algıları nasıl
şekillendiriyor, bunun için hangi vasıtaları kullanıyor?
Ülkelerin yönetimlerini, muhalefetlerini kontrol etmek için
neler yapıyor?
Çocukların, gençlerin beyinlerini nasıl yıkıyor?
Hedef ülkelerin medyalarını nasıl ele geçiriyor, nasıl
etkiliyor, etki ajanlarını stratejik mevkilere nasıl yerleştiriyor?
Ne giyeceğimize, ne yiyeceğimize, nasıl eğleneceğimize,neye
üzülüp neye sevineceğimize nasıl oluyor da karar veriyor?
Her ülkenin en meşhur markaları, nasıl oluyor da
Siyonistlerin markaları oluyor?
Koca koca ülkelerin markaları, nasıl oluyor da, “sabun,
deterjan, meşrubat” alanlarında bile bunların gerisinde kalıyor?
Siyonizm gençliğin beynini “boş,
beleş” mevzularla doldurmak için hangi usulleri kullanıyor?
Ülkelerin kaynaklarını ele geçirmek, ekonomilerini zora
sokmak için neler tezgâhlıyor?
Çevreci görünümlü, feminist, sapkın akımları nasıl fonluyor,
niçin fonluyor?
Hedef ülkelerin “zeminindeki” değerleri aşındırmak için ne
gibi taktikler uyguluyor?
Hangi “muhteris
işbirlikçilere” kanaat önderi vasfını yükletiyor, onlar üzerinden ne gibi
operasyonlar yapıyor?
Hedef ülkelerdeki “eğitim” sistemleri, niçin daima
başarısızlığa mahkûm oluyor?
Siyonizm, hedef ülkelerdeki “din adamı” kisveli bazı
fitnecileri, bölücüleri nasıl yetiştiriyor, sahaya sürüyor ve parlatıyor?
Gerçek kanaat önderlerini niçin dirsekletiyor, kenara
ittiriyor?
Faiz denilen en güçlü “nükleer” silahı nasıl kullanıyor?
Her iktidar niçin, “faiz
indirirsen şöyle olur, faiz yükseltirsen böyle olur” baskısı altında
kalıyor?
“Merkez Bankası tam bağımsız olmalı” telkininin arka
plânında ne var?
Bunların “küresel para”sına (Dolar’a) niçin bu kadar muhtaç
insanlık?
Her uçak seyahatimizde, hatta her Hac İbadeti seyahatimizde
Siyonistlere pay ödemek mecburiyetinde olmamız nedendir?
Hastalara hangi ilaçların verilebileceğini, verilemeyeceğini
“takdir” yetkisi niçin
Siyonistlerdedir?
Liste uzar gider…
Gidince de, birileri “Yani,
bu durumda teslim bayrağını çekelim, olsun bitsin! Her şeyi en ince detaylarına
kadar plânlayıp uygulayabilen bir güç karşısında ne yapılabilir ki?” der.
Bu tür itirazlarla çokça karşılaşıyorum.
Siyonizm’i gözümde çok büyüttüğümü söyleyenler oluyor.
Buradan şöyle cevap vereyim onlara:
Yaptıkları hem çok şey, hem de çok basit bir şey.
Bunlar, insan- toplum psikolojisi üzerine çalışıyor, her
toplumun genetik haritasını çıkartıyorlar…
Bu işlere büyük kaynaklar ayırıyor, ülkeleri ancak “ruhları ve beyinleri” kontrol altında
tutabildikleri sürece yönetebileceklerini çok iyi biliyor, buralara yatırım
yapıyorlar.
Kabilelere kadar bütün insanlığın bütün şubelerini
ayrıntısıyla tanımaya ve genetik kodlara göre yöntemler geliştirmeye çok önem
veriyorlar.
Bir kişiyi iyi tanırsanız, onun genetik özelliklerini
bilirseniz…
Nelerden hoşlandığını, nelerden korktuğunu, hangi konularda
hassasiyetlerinin bulunduğunu bilimsel yöntemlerle ortaya koyarsanız…
O kişiyi uygun vasıtalarla yönlendirmeniz, kontrol altında
tutmanız, amaçlarınız doğrultusunda kullanmanız çok zor olmaz.
Bu toplumlar için de geçerlidir.
Her toplumun özgün karakteri vardır, o karaktere göre bir
model uygularsınız…
Toplumlar, kahramanlık
marşları söyleye söyleye sokar kendi bağırlarına hançerleri!
Siz, “Bir başkadır benim Memleketim” derken bile, Siyonizm’in
kodlarına bağlanmış olmamızın “tesadüfî”
olduğunu mu zannediyorsunuz yoksa?
Futbol fanatizminden dolayı birbirlerimizi bıçaklayacak
duruma gelmemiz, tesadüf eseri mi?
Televizyonlarımızın yuva yıkıcı, ahlâksızlığı, sapkınlığı,
israfı teşvik edici programlarla, dizilerle dolu olması kör tesadüflerin eseri
mi?
12 Eylül 80 Siyonist Darbesi’ne giden süreçte, “Öldüm
bittim, mahvoldum, nereden aşık oldum!” yollu “şarkılarla” aşağı çekilmemiz…
Tembelleştirilmemiz…
İslâm’ın ruhuyla uzaktan yakından alâkalı olmayan tarzda bir
“kadercilik” ya da “kadere isyan” anlayışına savrulmamız…
Son 10 yılda Siyonizm güdümlü terör örgütlerinin, kimi legal
politik yapılardan da büyük destek alarak eş zamanlı olarak Türkiye’ye
saldırması…
Ekonomimizde büyük “darbe girişimi” gediklerinin açılması...
Masaların kurulması ve Türkiye’nin “masa”ya ekonomik
bakımdan en sıkışık olduğu dönemde “oturtulmak”
istenmesi!..
Memleketin en zararlı tiplerinin sürekli olarak taltif
edilmesi!
Bunlar elbette kör tesadüflerin eserleri değil!
Siyonistler bugüne kadar dünyanın birçok yerinde bu
yöntemleri uyguladılar ve çok da “başarılı” oldular.
Bugün ise…
Sapkın ideolojileri akıllarını bastırdı, bütün kurgularını,
şeytani plânlarını başlarına geçirecek bir yola girdiler.
Bundan sonra yapabilecekleri…
Dünyanın gündemini değiştirmek!..
Son günlerde, Türkiye’deki “Kurultay” işinin fazla
abartıldığını görüyoruz…
Hayır, bu “Siyonist taktik icabıdır” demiyoruz ama, “Türkiye’deki medyanın Gazze-Soykırım gündeminden kopmaya ne kadar
müsait olduğunu göstermesi bakımından tehlikeli bir durumdur!” diyoruz…
Hiçbir gündem maddesi, Soykırım’ın önüne geçememeli…
Siyonizm’in gündemimize, Gazze’deki Soykırım’ın adeta “unutulmasına” yol açacak kadar büyük
bir maddeyi sokmasından endişe ediyorum.
İ