İsrail İnsanlığın Sorunudur
Tarih boyunca zulüm her türlü kötülüğün anası olmuştur. Günümüzde bunun en somut örneği İsrail’dir. Kuruluşundan beri Filistin’de işlediği insanlık suçu bunu göstermektedir. Bugün İsrail’in sahip olduğu güç, Filistin’de vahşet uygulamaya yetiyor. Ancak yarın gücü arttığı zaman başka ülkelere karşı aynı vahşete başvuracaktır.
Demek ki İsrail sadece Filistin halkı için değil, tüm insanlığın
sorunudur. O hâlde ya tüm ülkeler Filistin’de İsrail sorununa kalıcı bir çözüm
bulacaklar ya da İsrail her yeri Filistin’e çevirecektir.
İsrail’in işlediği vahşete karşı somut bir eylem ortaya koymayan ABD ve
AB her defasında: ‘’tarafları itidalli
olmaya çağırıyoruz’’ açıklamasını duymak artık mide bulandırıcı olmaktadır.
Kudüs’te iki eşit taraf mı var? Bir tarafta toprakları ellerinden alınmış,
inanç ve bedenlerinden başka hiçbir şeyi olmayan onurlu Filistin halkı
bulunuyor, diğer tarafta ise, emperyalist devletlerin desteklediği işgalci İsrail bulunuyor.
İşgal demişken, zaman zaman vurguladığım bir hususu burada tekrar
edeceğim: İki türlü işgal vardır. İlki zihinsel işgal diğeri coğrafi işgaldir. Bugün
sadece Filistin toprakları işgal altında değildir. Aynı zamanda bazı Müslüman
ülke idarecilerinin zihinleri, yürekleri de işgal altındadır. Unutulmaması
gerekir ki işgallerin en acıklısı zihinlerdeki işgaldir.
Sömürgeciler işgal ettikleri coğrafyalarda uzun süre hâkim olabilmek
için işe önce zihinsel işgalden başlarlar. Bu bakımdan Müslüman idarecilerin
zihinlerinin işgalden kurtarılması toprakların işgalinden kurtarılması kadar
hatta belki daha mühim bir meseledir.
Sömürgecilerin zihinsel işgale verdikleri önemi ilk defa en çarpıcı bir
şekilde ortaya koyan İngiliz tarihçi ve politikacı Thomas Babington Maculay’dır.
Maculay’ın 1835’te yayımlanan makalesinde şunlar yazılmaktadır: ‘’İngiliz dili ve kültürünü Hindistan’a
yayarak, öyle bir insan grubu oluşturacağız ki bunlar renkleri itibariyle
Hintli ama zevkleri ve dünya görüşleri, zihinsel yapıları İngiliz olacaklar’’
Kadir gecesinde İsrail’in Kudüs’te işlediği vahşete karşı ’dünya nasıl
tepki veriyor?’ diye ajanslara baktım. Bazı Arap rejimlerinin resmi ajanslarının
ortaya koyduğu tepki, insaflı bazı Yahudilerin gösterdiği tepkiden daha düşük
olduğunu üzülerek okudum.
Bu insanlar görünürde Arap ve Müslüman ama ruhu ve zihni bir sömürgeci
gibiydi. Ancak bu insanlara öfke duyulsun, hakaret edilsin diye bunları
yazmıyorum. Aksine bunlara acıyarak içinde bulundukları zihinsel işgalden
kurtarmak için ‘ne yapabiliriz?’ sorusuna
cevap aramak için yazdım.
Topraklarımızı, kaynaklarımızı kaybedebiliriz ancak inancımızı,
ruhumuzu, özümüzü kaybetmezsek tekrar toparlanabiliriz. Bu bakımdan hem
Cumhurbaşkanımızın kararlı tavrı hem de mecliste bulunan tüm siyasi
partilerimizin imzasıyla ‘’İsrail’i
kınama’’ kararı çıkartmaları Türkiye’nin özünü kaybetmediğini göstermiştir.
İsrail’in barbarlığına karşı dünyaya baktığımızda, akıl ifsat olmuş,
değerler yozlaşmış ve hukukun işlevsiz kaldığını görüyoruz. Böyle bir dünya
vasatında Türkiye iktidarıyla muhalefetiyle ortaya koyduğu tavır insanlığın
vicdanını temsil etmiştir.
İnsan haklarından, hukuktan bahseden ülkelerin zerre kadar bu değerlere
saygı duymadıklarının somut göstergesi, İsrail’in Kudüs’te işlediği barbarlığa
karşı sessiz kalmalarıdır.
Hâlbuki Kudüs, iyilik ile kötülüğün, zalim ile mazlumun tevhit ile
şirkin, karanlık ile nurun, kısacası tüm zıtlıkların çarpıştığı bir alandır.
Kimin hangi tarafta durduğu kayıtlara geçmektedir.
Kudüs, aklın ve vicdanın temsilcileri olan Nebilerin tarihi ve yurdudur.
İsrail, bu değerlere karşı savaşmaktadır. Bu
nedenle tekrar diyoruz ki İsrail sadece Filistin’de değil tüm insanlığın
sorunudur.
Not:
Herkesin Bayramını tebrik ederim.