İsrail boş binaları neden bombalıyor?
İsrail, Filistin’deki aşağılık saldırılarına ek olarak şehrin boş binalarını da bombalıyor. Öyle ki bu durum, dünyanın en onursuz askeri olmaya namzet olan İsrail askerleri tarafından kayda alınarak sosyal medyada “gururla” paylaşılabiliyor. Peki, zaten harap olmuş, ayakta dahi durmakta zorlanan kadim şehrin binaları, neden milyonlarca dolarlık bombalarla hala bombalanıyor hiç düşündünüz mü?
Anlaşılan o ki işgalci
İsrail, milleti millet yapan değerlere de aynı onursuzlukla saldırıyor.
Savunmasız kadın ve çocuklara dünyanın gözleri önünde her türlü zulmü yapan siyonistlerin
boş şehri bombalaması, kimseye garip gelmiyor. İnsanlık, canavarın dahi
duraksamadan yapamayacaklarını hiç düşünmeden yapan İsrail sayesinde dibin dibini
görüyor. Üstelik terör devleti İsrail, yalnızca Filistinlilerin canına kastetmiyor
aynı zamanda köklü bir geçmişe ve geleceğe de saldırıyor. Hem Filistinlilerin
bedenine hem de ruhuna kastediyor.
İsrail İslam düşmanlarından
aldığı emanet mühimmatlarla zaten harap olmuş, viraneye dönmüş boş şehri neden tamamen
yok etmek istiyor? Amaç şehirdeki her bir taşın, her bir evin ve caminin yani
bir bütün olarak şehrin Filistinlileri ayakta tutan gücünü yok etmek. Çünkü Filistin
şehirlerinin her noktasında Filistinlileri daima diri tutan izler var. Hem İsrail’e
hem de onu destekleyenlere karşı öfkeyi taze ve diri tutan şehrin ta kendisi! Şehrin
inşasında kullanılan taşlar, aynı zamanda intifada’da İsrail’e fırlatılmış yeryüzünün
en şerefli taşları. Bu taşlar, şehrin sağlam temellerini oluşturan onları bir
arada tutan en önemli yapı malzemesi. Her bir mermi ve füze izi, Filistinliler
için onurlu bir nişan.
Şimdi mermi ve füze izleriyle
dolu o duvarlar da içinde yaşayanlar da yok belki. Fakat şehir ne kadar yıkık
dökükse ruhlar o kadar diri; şehir ne kadar suskunsa ruhlar o kadar çığlık
çığlığa… Şehrin hemen altından –köklerden- diriliş muştusu yayılması bunun en
büyük göstergesi. Bu nedenle Filistin şehirleri yer altı yer üstü ayırt edilmeden;
kadın, çocuk, yaşlı demeden topyekûn olarak saldırıya uğruyor. Şehrin virane
hali dahi İsrail’i korkutuyor.
Kural tanımaksızın, hedef
gözetmeksizin saldırılıyor; hastaneler, sığınma kampları bombalanıyor. İsrail’in
bu aşağılıkları yapabilmesinin ardındaki cesaretin kaynağını, düşünüldüğü gibi sadece
İsrail’e mühimmat sağlayanlar ya da para yardımı yapanlar oluşturmuyor. İsrail en
büyük cesareti, suskun kalanlardan alıyor. Evet, bu bombalar gücünü, hayvan
hakları diyerek avaz avaz bağırıp parçalanmış çocuk bedenlerine sessiz
kalanlardan alıyor. Bu bombalar gücünü, kadın hakları naraları atıp ortalığı
velveleye verenlerin, binlerce kadının şehit edilmesine sessiz kalmalarından
alıyor. Bu bombalar gücünü insan hakları narası atıp 30.000 Filistinlinin dünyanın
gözleri önünde şehit edilmesine, geride kalanların ise açlıktan, hastalıktan
öldürülmesine susanlardan alıyor.
Bu nedenle dini, dili, ırkı fark etmeksizin dünyanın birçok yerinde hala
insan kalabilmiş olanların “yaşamaktan utanıyorum” dediği bir çağın şahitleri
olarak yaşamaya devam ediyoruz. Nerede durduğumuz, kimin yanında olduğumuz tarihin
hiçbir döneminde bu kadar önemli olmamıştı. Elimizden her ne geliyorsa yapmak
boynumuzun borcu, kazası olmayan ibadet hükmünde belki… Bu ibadeti yapmazsak susanlar,
boykotu küçümseyenler, tarafını belli etmeyenler, sosyal medya hesaplarını dahi
bu konuya ayırmaktan imtina edenlerle beraber insanlık tarihinin dibindeki
tortuda yerimizi alacağız.