Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
01 Aralık 2024

​İsrail, Amerika'nın Desteğini Nasıl Kazanıyor?

Amerika, kolonileştirmenin öncüsüdür. 1648'deki Amerika haritasına baktığınızda, "ziraat devrimi" ifadesinin aslında Kızılderililer için başka bir anlam taşıdığını görürsünüz. Onları Kuzey Amerika'nın Filistinlileri olarak adlandırabiliriz; orada yaşıyorlardı ve o topraklar onlara aitti.

Amerikan hikayesi genellikle şu şekilde anlatılır: İngiltere vergi yasalarını keyfi olarak geçiriyordu; gidişata bir grup insan "yeter!" dedi. 1776'da Pennsylvania'da bir masanın etrafında oturup bir anlaşma imzaladılar ve ülke bugünkü haliyle kuruldu. Gerçek ise, beyaz toprak sahiplerinin batıya doğru genişlemelerinin kısıtlanması ve vergi ödemek istememeleriydi. Çoğu köle sahibiydi ve kölelerine cinsel istismarda bulunuyorlardı. Yasaları çiğnediler çünkü genişlemeyi destekliyorlardı ve silahlı isyan çıkardılar. Kendi çıkarlarını korumak için yasaları çiğneyen ve genişlemeyi destekleyen bir grup insan, Amerika'yı kurdu.

1789'da anayasa yürürlüğe girdiğinde, yerlileri bugünkü Georgia ve Florida bölgelerinden çıkarmaya başlamışlardı. Mississippi Nehri fiziksel bir bariyer oluşturuyordu. Fransa, Amerikan bağımsızlık savaşını finanse etmişti ancak kendi iç karışıklıkları nedeniyle Louisiana'yı sattı. Bu satın alma, Amerikan İmparatorluğu'nun meşru olarak satın aldığı tek toprak parçasıydı.

Andrew Jackson döneminde yerlilerin topraklarından zorla çıkarılması ve Utah'a sürülmesi gibi olaylar yaşandı. Yerlilerin %90'ı bu zorlu yolculukta hayatını kaybetti. Daha sonra "av partileri" düzenlenerek geride kalanlar öldürüldü. Claudio Saunt'un 'Değersiz Cumhuriyet' kitabında bu olayları detaylıca okuyabilirsiniz.

İç Savaş'tan sonra Amerikan hükümeti yerlilerle anlaşmalar yapmaya başladı ancak bu anlaşmalar nadiren tutuldu. Amerikalılar, yerlilere 3 milyon dönüm arazi teklif ederken 90 milyon dönüm araziyi işgal ediyorlardı. Amerika'nın nasıl Amerika olduğu, İsrail'in nasıl İsrail olduğuna pek de farklı değildir. 1871'de İspanyollarla yapılan savaşlardan sonra Amerika bugünkü haline geldi. Altına hücum dönemi, yerlilerin topraklarını ciddi şekilde tahrip etti ve her sonraki Amerikan başkanı tarafından yavaş yavaş ellerinden alındı.

Yerliler, küçük ayrılmış bölgelere yerleştirildi ve kendi kendilerini yönetme hakları ellerinden alındı. Federal yasalara uymak zorunda bırakıldılar. Ardından etnik temizlik geldi; Amerikan yetkilileri yerli çocukları rutin olarak kaçırıp onları "medenileştirmek" için yatılı okullara gönderdi. Bu çocuklar cinsel istismara uğradı ve kültürlerini unutmaları için zorlandı. 1935'te Hitler tarafından gönderilen bir grup avukat, Amerikan yasalarını inceleyerek bu geniş çaplı yerinden edilmenin nasıl mümkün olduğunu anlamaya çalıştı.

Amerika'nın İsrail'e bakışı, aynaya bakıp kendini görmek gibidir. Bu nedenle İsrail'e karşı güçlü bir duygusal bağ hissetmeleri şaşırtıcı değildir. Amerika'nın İsrail'e olan desteği, sadece bölgedeki stratejik çıkarlarını koruma çabasının bir parçasıdır. Bu destek, İran'a karşı bir tampon oluşturma amacı taşırken, Filistin halkının yaşadığı acılar göz ardı edilmektedir. Türkiye olarak bizler, bu haksızlıkların farkında olmalı ve Filistin halkının yanında durmalıyız.

Dün, Suriye'de Esed rejimi karşıtı silahlı gruplar, Halep ve İdlib illerinin ardından, Beşşar Esed rejimi güçlerinin kontrolündeki Hama iline yöneldi. Bu gelişme, Suriye'deki çatışmaların yeniden alevlendiğini ve bölgedeki istikrarsızlığın devam ettiğini gösteriyor. Suriye'deki bu durum, sadece bölgesel değil, küresel bir sorun haline gelmiş durumda.

2024 Amerikan seçimlerinin ardından dünya, yeni seçilmiş başkanın yaratacağı kargaşaya hazırlanıyor. Ancak, Başkan Biden ile pek çok kişinin düşündüğünden daha fazla ortak nokta bulunabilir. Trump’ın bir zamanlar ‘tarihi açıdan korkunç’ olarak tanımladığı Biden dış politikalarını sürdürebileceği konuşuluyor. Bu durum, Orta Doğu'daki mevcut durumu daha da karmaşık hale getirebilir.

Biden yönetimi, Ukrayna'ya verdiği destekle dikkat çekmişti. Biden, Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzeleri sağlayarak Rusya'ya karşı daha güçlü bir savunma hattı oluşturmuştu. Bu politika, Trump döneminde de devam edebilir. Trump, Ukrayna'ya olan desteği sürdürerek Rusya'ya karşı sert bir tutum sergileyebilir. Bu durum, Orta Doğu'daki güç dengelerini de etkileyebilir.

Suriye'deki çatışmalar, Biden yönetiminin Orta Doğu politikalarının bir yansıması olarak görülebilir. Biden, Esed rejimine karşı daha sert bir tutum sergileyerek, Suriye'deki muhalif gruplara destek vermişti. Trump'ın bu politikayı sürdürmesi, Suriye'deki çatışmaların daha da şiddetlenmesine yol açabilir. Bu durum, Türkiye'nin de dahil olduğu bölgesel aktörlerin stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden olabilir.

Amerika'nın İsrail'e olan desteği de Orta Doğu'daki dengeleri etkileyen bir diğer önemli faktördür. Biden yönetimi, İsrail'e verdiği desteği artırarak, İran'a karşı bir denge unsuru oluşturmuştu. Trump'ın bu politikayı sürdürmesi, İsrail'in bölgedeki etkisini artırabilir ve Filistinlilerin yaşadığı zorlukları daha da derinleştirebilir.

Amerika'nın İsrail'e olan desteği, sadece bölgedeki stratejik çıkarlarını koruma çabasının bir parçasıdır. Bu destek, İran'a karşı bir tampon oluşturma amacı taşırken, Filistin halkının yaşadığı acılar göz ardı edilmektedir. Türkiye olarak bizler, bu haksızlıkların farkında olmalı ve Filistin halkının yanında durmalıyız.

Sonuç olarak, 2024 Amerikan seçimlerinin ardından dünya, yeni başkanın yaratacağı kargaşaya hazırlanıyor. Ancak, Biden ve Trump'ın dış politikaları arasında düşündüğümüzden daha fazla ortak nokta bulunabilir. Bu durum, Orta Doğu'daki mevcut durumu daha da karmaşık hale getirebilir. Türkiye olarak bizler, bu gelişmeleri yakından takip etmeli ve bölgedeki stratejilerimizi buna göre şekillendirmeliyiz. Bölgedeki etkin savunma gücümüzle hakimiyetimizi korumalıyız. Amerika'nın İsrail'e bakışı, aynaya bakıp kendini görmek gibidir. Bu nedenle İsrail'e karşı güçlü bir duygusal bağ hissetmeleri şaşırtıcı değildir. Amerika'nın İsrail'e olan desteği, sadece bölgedeki stratejik çıkarlarını koruma çabasının bir parçasıdır. Bu destek, İran'a karşı bir tampon oluşturma amacı taşırken, Filistin halkının yaşadığı acılar göz ardı edilmektedir. Türkiye olarak bizler, bu haksızlıkların farkında olmalı ve gerçek manada Filistin halkının yanında durmalıyız.