İsrail, Amerika'nın Desteğini Nasıl Kazanıyor?
Amerika, kolonileştirmenin
öncüsüdür. 1648'deki Amerika haritasına baktığınızda,
"ziraat devrimi" ifadesinin aslında Kızılderililer için başka bir
anlam taşıdığını görürsünüz. Onları Kuzey
Amerika'nın Filistinlileri olarak adlandırabiliriz; orada yaşıyorlardı ve o
topraklar onlara aitti.
Amerikan hikayesi genellikle şu
şekilde anlatılır: İngiltere
vergi yasalarını keyfi olarak geçiriyordu; gidişata bir grup insan
"yeter!" dedi. 1776'da Pennsylvania'da bir masanın etrafında oturup
bir anlaşma imzaladılar ve ülke bugünkü haliyle kuruldu. Gerçek ise, beyaz toprak sahiplerinin batıya doğru
genişlemelerinin kısıtlanması ve vergi ödemek istememeleriydi. Çoğu köle sahibiydi ve kölelerine cinsel istismarda bulunuyorlardı. Yasaları çiğnediler çünkü genişlemeyi destekliyorlardı ve
silahlı isyan çıkardılar. Kendi çıkarlarını korumak için yasaları çiğneyen ve
genişlemeyi destekleyen bir grup insan, Amerika'yı kurdu.
1789'da anayasa yürürlüğe girdiğinde, yerlileri bugünkü
Georgia ve Florida bölgelerinden çıkarmaya başlamışlardı. Mississippi Nehri fiziksel bir bariyer oluşturuyordu. Fransa, Amerikan bağımsızlık savaşını finanse etmişti
ancak kendi iç karışıklıkları nedeniyle Louisiana'yı sattı. Bu satın alma, Amerikan İmparatorluğu'nun meşru olarak satın
aldığı tek toprak parçasıydı.
Andrew Jackson döneminde
yerlilerin topraklarından zorla çıkarılması ve Utah'a sürülmesi gibi olaylar
yaşandı. Yerlilerin %90'ı bu zorlu yolculukta hayatını
kaybetti. Daha sonra "av partileri" düzenlenerek geride kalanlar
öldürüldü. Claudio Saunt'un 'Değersiz Cumhuriyet' kitabında bu olayları
detaylıca okuyabilirsiniz.
İç Savaş'tan sonra Amerikan
hükümeti yerlilerle anlaşmalar yapmaya başladı ancak bu anlaşmalar nadiren
tutuldu. Amerikalılar, yerlilere 3 milyon dönüm arazi
teklif ederken 90 milyon dönüm araziyi işgal ediyorlardı. Amerika'nın nasıl Amerika olduğu, İsrail'in nasıl İsrail
olduğuna pek de farklı değildir. 1871'de
İspanyollarla yapılan savaşlardan sonra Amerika bugünkü haline geldi. Altına hücum dönemi, yerlilerin topraklarını ciddi şekilde
tahrip etti ve her sonraki Amerikan başkanı tarafından yavaş yavaş ellerinden
alındı.
Yerliler, küçük ayrılmış
bölgelere yerleştirildi ve kendi kendilerini yönetme hakları ellerinden alındı. Federal yasalara uymak zorunda bırakıldılar. Ardından
etnik temizlik geldi; Amerikan yetkilileri yerli çocukları rutin olarak kaçırıp
onları "medenileştirmek" için yatılı okullara gönderdi. Bu çocuklar cinsel istismara uğradı ve kültürlerini unutmaları
için zorlandı. 1935'te Hitler tarafından gönderilen bir grup
avukat, Amerikan yasalarını inceleyerek bu geniş çaplı yerinden edilmenin nasıl
mümkün olduğunu anlamaya çalıştı.
Amerika'nın İsrail'e bakışı,
aynaya bakıp kendini görmek gibidir. Bu
nedenle İsrail'e karşı güçlü bir duygusal bağ hissetmeleri şaşırtıcı
değildir. Amerika'nın İsrail'e olan
desteği, sadece bölgedeki stratejik çıkarlarını koruma çabasının bir
parçasıdır. Bu destek, İran'a karşı bir tampon oluşturma
amacı taşırken, Filistin halkının yaşadığı acılar göz ardı edilmektedir. Türkiye olarak bizler, bu haksızlıkların farkında olmalı ve
Filistin halkının yanında durmalıyız.
Dün, Suriye'de Esed rejimi
karşıtı silahlı gruplar, Halep ve İdlib illerinin ardından, Beşşar Esed rejimi
güçlerinin kontrolündeki Hama iline yöneldi. Bu gelişme, Suriye'deki çatışmaların yeniden alevlendiğini
ve bölgedeki istikrarsızlığın devam ettiğini gösteriyor. Suriye'deki bu durum, sadece bölgesel değil, küresel bir sorun
haline gelmiş durumda.
2024 Amerikan seçimlerinin ardından
dünya, yeni seçilmiş başkanın yaratacağı kargaşaya hazırlanıyor. Ancak, Başkan Biden ile pek çok kişinin düşündüğünden daha
fazla ortak nokta bulunabilir. Trump’ın bir zamanlar ‘tarihi açıdan korkunç’
olarak tanımladığı Biden dış politikalarını sürdürebileceği konuşuluyor. Bu durum, Orta Doğu'daki mevcut durumu daha da karmaşık hale
getirebilir.
Biden yönetimi, Ukrayna'ya
verdiği destekle dikkat çekmişti. Biden,
Ukrayna'ya uzun menzilli ATACMS füzeleri sağlayarak Rusya'ya karşı daha güçlü
bir savunma hattı oluşturmuştu. Bu
politika, Trump döneminde de devam edebilir. Trump, Ukrayna'ya olan desteği sürdürerek Rusya'ya karşı
sert bir tutum sergileyebilir. Bu durum, Orta
Doğu'daki güç dengelerini de etkileyebilir.
Suriye'deki çatışmalar, Biden
yönetiminin Orta Doğu politikalarının bir yansıması olarak görülebilir. Biden, Esed rejimine karşı daha sert bir tutum
sergileyerek, Suriye'deki muhalif gruplara destek vermişti. Trump'ın bu politikayı sürdürmesi, Suriye'deki çatışmaların daha
da şiddetlenmesine yol açabilir. Bu durum,
Türkiye'nin de dahil olduğu bölgesel aktörlerin stratejilerini yeniden gözden
geçirmesine neden olabilir.
Amerika'nın İsrail'e olan
desteği de Orta Doğu'daki dengeleri etkileyen bir diğer önemli faktördür. Biden yönetimi, İsrail'e verdiği desteği artırarak, İran'a
karşı bir denge unsuru oluşturmuştu. Trump'ın bu politikayı sürdürmesi, İsrail'in bölgedeki etkisini
artırabilir ve Filistinlilerin yaşadığı zorlukları daha da derinleştirebilir.
Amerika'nın İsrail'e olan
desteği, sadece bölgedeki stratejik çıkarlarını koruma çabasının bir
parçasıdır. Bu destek, İran'a karşı bir tampon oluşturma
amacı taşırken, Filistin halkının yaşadığı acılar göz ardı edilmektedir. Türkiye olarak bizler, bu haksızlıkların farkında olmalı ve
Filistin halkının yanında durmalıyız.
Sonuç olarak, 2024 Amerikan seçimlerinin ardından
dünya, yeni başkanın yaratacağı kargaşaya hazırlanıyor. Ancak, Biden ve
Trump'ın dış politikaları arasında düşündüğümüzden daha fazla ortak nokta
bulunabilir. Bu durum, Orta
Doğu'daki mevcut durumu daha da karmaşık hale getirebilir. Türkiye olarak
bizler, bu gelişmeleri yakından takip etmeli ve bölgedeki stratejilerimizi buna
göre şekillendirmeliyiz. Bölgedeki etkin savunma gücümüzle hakimiyetimizi
korumalıyız. Amerika'nın İsrail'e bakışı, aynaya bakıp
kendini görmek gibidir. Bu nedenle İsrail'e karşı güçlü bir duygusal bağ
hissetmeleri şaşırtıcı değildir. Amerika'nın
İsrail'e olan desteği, sadece bölgedeki stratejik çıkarlarını koruma çabasının
bir parçasıdır. Bu destek, İran'a karşı bir tampon oluşturma
amacı taşırken, Filistin halkının yaşadığı acılar göz ardı edilmektedir. Türkiye olarak bizler, bu haksızlıkların farkında olmalı ve
gerçek manada Filistin halkının yanında durmalıyız.