İsraf ve enflasyon İlişkisi
Pandemi, Rusya-Ukrayna savaşı, politika değişikliği derken fiyatlar aldı başını gitti.
Ekonomi güvenliğini tesis etmek amacıyla 2021 yılının son
çeyreğinde uygulanmaya başlanan ekonomi modelinden 14-28 Mayıs seçimlerinde
sonrası vazgeçilince yeniden bir enflasyon dalgası yaşanmaya başladı.
Enflasyonu düşürmek için öncelikle faiz oranları artırıldı.
Sonrasında vergi oranlarında artış yapıldı. Uygulanan politika değişikliği fiyatların
yeniden yükselmesine neden oldu.
Son politika ile vatandaşın alım gücü azaltılarak enflasyonun
düşmesi planlanıyor. Özellikle kredi kartı gecikme faizi ve nakit avans
faizleri yükseltilerek talep düşürülmeye çalışılıyor.
Pazarda fiyat araştırması yaparken satıcının “halde şu fiyat
ama satış azaldığı için fiyat artıramıyorum” cevabını alıyoruz. Enflasyonu
düşürmek planının bu minvalde etkisi görülmeye ufak ufak başlamış.
Ancak sonbahar aylarında etkisi daha çok hissedilmeye
başlar. Yaz aylarında birçok kişi tatil sebebiyle harcamasını artırır. Bir de
temmuz maaş/ücret zamları da etkili olur. Son bahar aylarında harcamalar
azalınca işçi çıkarmalar da başlar. Özellikle “zombi şirketler” olarak
adlandırılan iş yerleri kapanacaktır. Bu durum işsizliği beraberinde
artıracaktır. Diğer taraftan Körfez Turu sonrası doğrudan yatırımlar artarsa
istihdama olumlu katkı sağlayabilir. Ancak ne zaman başlayacağı önemli bir
konu.
Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan “israf” konusuna
vurgu yapmıştı. İsraf, gereksiz bir şekilde talebi artıran böylece fiyatların
daha da yukarı çıkmasına neden olan bir etkendir.
İsraf, tüketim talebinde artışa yol açar. Bu durumda,
talepteki artış, mal ve hizmetlere olan genel talebi yükseltir ve arz-talep
dengesini bozar. Talep artışı, fiyatların yükselmesine ve enflasyonun artmasına
neden olur. Diğer taraftan israf, kaynakların verimsiz kullanılmasına ve üretim
süreçlerinde gereksiz harcamalara yol açar. Bu da üretim maliyetlerini artırır.
Üreticiler, artan maliyetleri tüketici fiyatlarına yansıtarak enflasyonu tetikler.
Ayrıca tüketim talebindeki artışı teşvik ederek para arzını artırır. Para
arzındaki artış, genel fiyat düzeyini yükseltir ve enflasyon baskısı oluşturur.
Tüm bunların haricinde de ithalat talebini artırarak dış ticaret açığını büyütür.
Yüksek dış ticaret açıkları, ülkenin dışarıya bağımlı hale gelmesine ve döviz
kuru dalgalanmaları ile enflasyon baskısı yaşamasına neden olur.
İsraf eğilimi, tüketici ve işletmeler arasında gelecekte
daha yüksek fiyatlar beklentisi oluşturur. Bu durum, insanların ve şirketlerin
gelecekteki enflasyonu dikkate alarak fiyatları artırmaya yönelik adımlar
atmalarına neden olur. Bu şekilde, enflasyon beklentileri kendini teyit eder ve
enflasyon sürekli bir döngü haline gelir. Bunların yanında israf kaynakların
adaletsiz dağılımına da yol açar. Eşitsizlikler, düşük ve orta gelirli
kesimlerin harcamalarını kısıtlamalarına ve yüksek gelirli kesimlerin tüketim
talebini artırmalarına yol açar. Bu durumda, talepteki dengesizlik enflasyonu etkiler.
Son olarak da kaynakların verimsiz kullanımına ve rekabetin azalmasına neden olur.
Verimlilik düşüşü, üretim maliyetlerini artırır ve enflasyona katkıda bulunur. Rekabetin
azalması ise fiyatların belirlenmesinde etkinliği azaltarak fiyat artışlarını kolaylaştırır.
İsraf ekonomisi enflasyonu doğrudan ve dolaylı çeşitli
şekillerde etkilemektedir. Bu nedenle harcama yaparken gerçekten ihtiyaç olup olmadığını
göz önünde bulundurmak gerekir. Bu bağlamda düşünülürse ihtiyaç olmayan
ürünlerin satın alınmaması talebi düşürürken enflasyonun düşmesine de neden
olacaktır.