İspatsız ve Delilsiz Siyaset
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin gündem getirdiği HDP’nin kapatılması konusu Mart ayında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın HDP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi (AYM)’ne başvurusunu beraberinde getirmişti.
Mart ayı bitmeden konuyu ele alan AYM iddianameyi usul yönünden eksik bularak
iade etti.
Geçtiğimiz gün bu iadesine ilişkin gerekçeli kararı açıklayan AYM, iddianamede adı
geçen kişilerin eylemlerine açıkça yer verilmediğini, bunların tespitinin
mahkemeye bırakıldığını ifade etti.
Soruşturma ve kovuşturma konusu olan kişiler ile HDP'nin bu eylemlerin
odağı hâline gelmesi
arasındaki ilişkinin net kurulamaması AYM’nin iade kararının temeli oluşturdu.
Bir de HDP'den ihraç edilen Bağımsız Mardin Milletvekili Tuma Çelik, seçim çalışmaları sırasında
tanıştığı kadına cinsel saldırıda bulunduğu suçlamasıyla yargılandığı davadan
delil yetersizliğe beraat etti.
Kararlara bakılınca bazılarının aklına “HDP’lileri koruyanlar mı
var?” sorusu geliyor.
Hepimiz sosyal medya mahkemesi ile yapılan yargılamaların kesin kes bir
hüküm olacağını
düşünüyoruz ama gerçek hiç de öyle değil.
Bakınız başka bir örnek Kadir Şeker Olayı...
Konya'da sevgilisi Ayşe Dırla'yı dövdüğü öne sürülen Özgür Duran'ı
engellemek isterken kalbinden bıçaklayarak ölmesine neden olan 20 yaşındaki Kadir
Şeker’den bahsediyoruz.
Kamuoyu ayağa kalkmıştı.
Herkes Kadir Şeker’in haklılığına vurgu yapıyor ve “delikanlı davrandı”
diyordu.
Sosyal medyada defalarca Kadir Şeker’in serbest bırakılması için kampanyalar düzenlendi.
Peki ne oldu?
Mahkeme Kadir Şeker’i yargıladı ve 12,5 yıl hapse mahkum etti.
Geçtiğimiz gün Konya Bölge Adliye Mahkemesi 1.Ceza Dairesine yapılan itiraz
da reddedildi.
Dosya Yargıtay'a gönderildi. Kadir Şeker’in avukatı karara itiraz edeceğin söyleyerek Yargıtay’da
da bir süreç başlatacak.
Üç yargılamanın konusu farklı olsa da yargılama yöntemi bağlamında “ortak”
noktaları var.
Kadir Şeker’in niyeti ne olursa olsun ortada bir ölen var.
HDP’lilerin niyeti ne olursa olsun ortada parti ile ilgili ispatlanan
bir fiil yok.
Tuma Çelik’in yaptığına karşı delil bulunmuyor.
Yani yargı somut delillerle çalışıyor.
Sosyal medya ya da kamuoyunun kurduğu “idam sehpası”
yargılamalarda etkili olmuyor.
Buna kızabilirsiniz ya da üzülebilirsiniz ama bu iyi bir şey.
Türkiye’de yargının talimatla çalıştığı dönemler oldu.
Bu yaşananlar bir yandan yargıdaki öz güvenin yükseldiği anlamına gelirken bir
yandan da hâkimlerin akla dayanan, ispatlanabilir suçlamalar ile kanunları
gözeterek vicdanlarıyla hüküm verdiğini anlamına geliyor.
HDP’nin nereye hizmet ettiğini hepimiz biliyoruz.
Ya da diğer durumları...
Ama akılcıl olunmazsa iyi bir tiyatro ve algı operasyonu ile herkes suçlu gösterilebilir.
Tıpkı CHP’nin “128 milyar dolar nerede?” kampanyası gibi...
Haklı ve ya haksız bir itham olması önemli değil.
Önemli olan Türkiye’deki siyasetin belgelerle değil; hamasetle ve
iftiralarla yürütülmesi...
Bu kimseye bir şey kazandırmaz.
Türk halkını kandırmak büyük bir suç ve bu suçun cezası mahkemede değil seçim günü sandıkta
veriliyor.
Yargıda somut delillerle adalet temin edilirken siyasetteyse nedense kimse bu somut delilleri sormuyor?
BU NE PERHİZ BU NE LAHANA TURŞUSU!
Çin Büyükelçiliği’nin İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’na yönelik twitine
ilişkin cüretkâr çıkışı sonrasında yapılanların yanlış olduğunu, Çin’in
Türkiye’nin iç işlerine karışamayacağını söylemiştim.
Doğu Türkistan’daki Türkleri sahiplenenlere yapılan ithamlar yanlış.
Buna cesurca cevap vermek gerekiyor.
Çin Büyükelçisinin bu adımı sonrasında belediyenin elçilik önünde kayıp-kaçak
kazısı yapmasını ve ardından elçiliğin bulunduğu caddeye “Türksoy”
ismi verilmesinin teklif edilmesini anlamlı bir girişim olarak görüyorum.
Millet İttifakı’nın CHP kanadında yer alan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Türk davasını bu kadar
savunurken ittifakın diğer ortağı İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in
Libya’daki Köroğlu Türklerini görmezden gelerek Libya’ya verilen
150 bin Kovid19 aşını eleştirmesi ise büyük bir çelişki barındırıyor.
Bu durumda 'Millet İttifakı’nın hangi yaptığı doğru?