İsmet Özel seksen yaşında
Böyle bir serlevha ile yazının zihni arka planındaki bazı bileşenlerini öncelikle paylaşmalıyım. Birincisi, bu “seksen yaşında” ifadesi İsmet Özel’in Sadun Arel ile ilgili yazısında geçmektedir. İkincisi, İsmet Özel’in “Türklük” üzerinden kurmaya çalıştığı felsefe. Üçüncüsü ve aslında daha önemlisi, İsmet Özel’in fikri takibi.
Öncelikle
1980’lerden bu yana fikirlerini takip eden birisi olarak İsmet Özel’in bir
filozof olduğunu söylemeliyim. Kendisi felsefede bir sistem kurmadı. Ancak
meselelere yaklaşımı ve içeriklendirme açısından konuşacak olursak, bir filozof
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Şair olmasının da verdiği kuvvetle
retoriği çok güçlü ve bu sebeple fikri takibi yapılması gerekiyor.
Çoğu
zaman karmaşık, muğlak olarak değerlendirilen İsmet Özel’in “Türk”e dair
söyledikleri de anlaşılmak bakımından bundan nasibini almıştır. Bunu her bir
açıklama denemesi başka bir muğlaklığı beraberinde getiriyor ise de, İsmet Özel’in
öncül cümleleriyle meselenin bir daha altını çizelim.
1-Türk,
kafirle mücadeleyi göze alana denir. Dolayısıyla Türk’ün kafiri olmaz.
2-Allah
Türk milletini özel olarak bu mücadele için seçmiştir.
3-Türkler
böyle bir tarihi misyonla görevlidirler.
Burada
farklı boyutlarda itiraza konu olan noktalar ise şu şekildedir. Türklük niçin
etnik bir unsurun dışında tanımlanmaktadır? İkincisi, Allah’ın Türkleri
seçmesi, seçilmiş bir millet fikrini mi ifade etmektedir ve ne kadar doğrudur?
Aslında
İsmet Özel’in bu yaklaşımı “tarihi bir misyon” açısından düşünüldüğünde oldukça
anlamlıdır. Özel “Türk” kavramına ontolojik bir bağlamda yaklaşmamaktadır. O,
tarihsel süreçte Batı’da Türklük ile Müslümanlık arasındaki özdeşleşmeden
itibaren meseleyi ele almakta; dolayısıyla tarihsel bir gerçekliği öne
çıkararak bugün ve geleceğe projeksiyon geliştirmektedir.
Dolayısıyla
Özel açısından Türklerin Allah tarafından seçilmiş olması, üçüncü maddede de
belirtildiği üzere tarihi bir misyondur. Dünya ölçeğinde birçok müslümanın
“Türk”lükten böyle bir beklentisi bulunmaktadır. Ancak bunun tarihin bu anında
böyle bir misyona tekabül ettiği belirtilmektedir.
Almanlarda
Hegel felsefesinin önemli bir kavşak noktasında durduğunu ve Alman tarihinin
farklı zamanlarında farklı formlarda gerçeklik kazandığını görmekteyiz.
Tanrı’yı Almanlarda tecessüm ettiren Hegel, bunu tarihi şartlarla ve usun
gelişimi ile direkt ilintili görmektedir. Burada da Almanlara tarihin bu
anından itibaren yüklenen bir misyon söz konusudur. Buna bir de Fransızların
hakikati tabiatta aramalarına karşılık Almanların “tarih”i öne çıkarmalarını da
ekleyelim. Elbette İsmet Özel’i Hegel ile özdeşleştirmiyorum.
Üçüncü
esas mesele ise, İsmet Özel 1960’lardan itibaren Türkiye’nin düşünce hayatının
içinde etkin isimlerden birisidir. Onun meselesi kendi ifadesiyle müslüman
olduktan sonra bir mücadeleyi yürütmektir. Bu bağlamda yazıları dağınık gibi
görünse de, Türkiye’nin siyasi ve düşünsel serüveni ile birlikte okunduğunda
anlamlıdır.
Bu
çerçevede İsmet Özel’in maalesef düşünce açısından ardılları oluşmamıştır.
Ardıllardan kastettiğimiz ise, İsmet Özel’in düşünce çerçevesi, yöntemi,
sonraki nesle bıraktığı düşünsel bakıyeler ve bunların fikri takibinin
yapılabilmesi. Dolayısıyla İstiklal Marşı Derneği başta olmak üzere, böyle bir
platformun sistematik olarak oluşturulması elzem görünmektedir.
Özellikle
dünyanın ciddi krizlerden geçtiği böyle bir zaman diliminde, İsmet Özel’in
fikirlerinin bize nasıl bir menfez açabileceği ve krizleri aşma imkanı üzerinde
ciddi olarak tartışmalar yapılmalıdır. İsmet Özel’in bu anlamda nisyana
terkedilmesi birikimlere yazık etmek demektir.