İslamofobi ve evrensel değerler
Batıda İslam korkusu olarak nitelendirilen İslamofobi günümüzde Müslümanlara karşı dışlamayı, ayrımcılığı ve şiddeti içeren bir kavram halini almıştır.
Batı
dünyasında özellikle İslam’a, Müslümanlara ve İslam medeniyetine yönelik
küresel bir saldırı, Sürekli bir nefret körüklenerek İslamofobi oluşturuluyor.
Bu, evrensel
değerlere aykırı ve demokrasinin kabul edemeyeceği bir durumdur.
Zira nasıl antisemitizm
bir insanlık suçu ise İslamofobi de bir o kadar insanlık suçudur.
Batılı kimi çevrelerin İslamiyet’e ve
Müslümanlara olumsuz bakışları ve dışlayıcı tavırları, ön yargılı zihin
dünyaları İslamofobiyi beslemektedir.
Diğer tarafta, özellikle Avrupa’da,
Müslümanların kamusal alanda daha görünür olmaları ve içinde yaşadıkları
toplumda o ülkenin kendi vatandaşları gibi değer üretmeleri, aşırı sağ
kesimleri rahatsız etmektedir. Yaşanan ekonomik krizler ve artan işsizlik aşırı
sağ partilerin oylarının yükselmesine yol açmaktadır.
Bu durum İslam’a ve Müslümanlara
karşı mevcut ön yargıların artmasına yol açmış ve Günümüzde Batılı ülkelerde
yükselen bir İslamofobi dalgası görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaşmıştır.
Bu gün itibariyle “İslamofobi” kavramı,
Batı dünyasından kaynaklanan İslam düşmanlığı, Müslümanların temel hak
ve özgürlüklerinin sınırlandırılması, din ve inanç özgürlüklerinin baskı altına
alınması, fiziksel şiddeti de içeren
çeşitli baskı ve şiddet mekanizmalarından oluşan önemli bir sorun alanını
tanımlamaktadır.
1990’lı yıllarda Avrupa’da merkez sağ
partilerin güçlenerek büyük bir toplumsal taban kazanmaya başlaması; Fransa,
Belçika, Almanya, Norveç ve Avusturya’da son 25 yılda yapılan
seçimlerde, İslamofobik söylemlere ağırlık veren sağ partilerin oylarını
sürekli artırmış. Bu durum, Batı dünyasında bir arada yaşama kültürünün
gittikçe aşınmasına ve İslamofobik söylemlerin yoğunlaşmasına yol açmıştır.
Avrupa’da önemli bir sorun olmaya
devam eden İslamofobi, Müslümanlara
karşı ayrımcı ve dışlayıcı uygulamaların dayanağı olmakta ve İslam’ın ve
Müslümanların yanlış anlaşılmasından kaynaklanan önyargıların bazı güç odakları
tarafından manipüle edilmesiyle gündemdeki yerini koruyarak yükselen bir ivme
ile devam etmektedir.
İslam
karşıtlığının merkezi haline gelen Avrupa ülkelerinde İslam’ın kutsallarına
karşı şiddet eylemlerinin her geçen gün artarak devam etmesi gelecek açısından
kaygı vericidir.
Bu
saldırıların sadece marjinal aşırılıkla açıklanması mümkün değildir. Saldırılara
karşı yönetimlerin sessizliği, esas hedefin ne olduğu konusunda Müslümanları
kaygılandırmaktadır.
Öte yandan
Avrupa ülkelerinde devlet politikası haline gelmeye başlayan bu hedef
doğrultusunda Fransa örneğinde olduğu gibi yasal düzenlemeler yapılarak İslam
karşıtlığı, yasalar ile hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması şeklinde, tarihe
utançla hatırlanacak notlar düşülmektedir.
Şu Tarihi bir gerçek ki, Batı
dünyası, İslamiyet’i hem teolojik hem de politik açıdan rakip bir medeniyet
olarak görmektedir.
Tarihsel süreçte ekonomik ve siyasi
kaygılarla karşı karşıya gelmiş doğu ve batı medeniyetleri üstün gelme kaygısı
ile dinsel kavramları ön planda tutunca iki medeniyet arasındaki rekabet
yüzyıllarca sürecek dinler arası bir savaşa dönüştü.
Bu Rekabet ve savaş zaman içinde Anti-İslamizm
olarak vücut buldu.
İslamofobi ile İslam ve
Müslümanlardan korkma ve şüphe etme olarak karşımıza çıkan durum, Anti-İslamizm’de psiko-patolojik bir hal
almakta ve İslam karşıtlığına yol açmaktadır.
Fakat ne hazindir ki; Avrupa’da
ayrımcılıkla ve dışlayıcılıkla ve dolayısıyla İslamofobi ile ilgili hem ulusal
hem de uluslararası düzeyde pek çok düzenleme söz konusu olduğu halde
ayrımcılık ve dışlayıcılık hala önemli bir sorun olmaya devam etmektedir.
Bu anlamda Avrupalıların, Müslümanlarla ve diğer göçmen unsurlarla
birlikte yaşama konusunda kendilerini sorgulamaları gerekmektedir.
Bu gün Tüm Dünya için Birlikte
yaşamanın ilkelerinin belirlendiği ve tüm kimliklerin kendilerini özgürce ifade
edebildikleri bir modele ihtiyaç vardır. Bunun gerçekleşmesi için korku ve
nefretin aşıldığı ve toplumsal uzlaşmanın temel alındığı projelerin ortaya
çıkması gerekmektedir.
Bu tür projelerin gündeme gelmesi
için uygun bir siyasi ortam ve güçlü bir siyasi irade mevcut olmalıdır. Aksi
takdirde günümüzde olduğu gibi gelecekte de tüm dünyada İslamofobi, yabancı
düşmanlığı, ırkçılık, içe kapanma ve
sonuçta ötekileştirme egemen düşünce olmaya devam edecektir.