İslam'ın Tarihe Müdahalesi ve Üç Aylar
Hicri takvim içerisinde yer alan Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep’in tümüne birden Kuran’da haram aylar denir. Bu aylardan 11, 12 ve 1. aylar peş peşe gelirken (serd), 7. ay tek başına (ferd) gelir. Yedinci ay, aynı zamanda üç aylar olarak da bilinen Recep, Şaban ve Ramazan’ın başlangıç ayıdır. Bugünlerde mübarek üç ayların arifesindeyiz. Bu vesile ile İslam’da zaman tasavvuru ile ilgili birkaç kelam ederek, bunun geçmiş ve günümüz açısından önemine kısaca değinelim.
Her şeyin
hâkimi olan Allah zamanın ve mekânın da sahibidir. O, her şeyi belli bir düzen
içerisinde yaratmış ve hayatiyetlerini de belli kurallara bağlamıştır. Allah’ın
yarattığı hiçbir şey tesadüfi ve başına buyruk hareket edemez. Buna göre yıl
içerisinde yer alan gerek haram aylar gerek üç aylar, Mevlâ’nın insanlar
üzerindeki bir zaman yönetimidir. Bu yolla O, insanları disipline ve toplumları
ıslah eder. Üç ayların mahiyet ve önemine biraz da bu açıdan bakmak gerekir.
İslam’da haram
aylara riayet ve üç aylara hürmet son derece önemlidir. Bunun önemi anlamak
için her şeyden evvel dönemin Cahiliye toplum yapısını iyi bilmek gerekir. Şöyle
ki; İslam öncesi Arap toplumunda bedevilik, kabilecilik ve körü körüne bir asabiyet
vardı. Yani haklı ya da haksız olduğuna bakılmaksızın kendinden olanı kayırma
söz konusu idi. Öte yandan bu toplumun hayatı kabile içi çetin bir mücadele, savaş,
bilumum kanunsuzluklar ve haksızlıklar üzerine kuruluydu. Orada haklı olan
değil, güçlü olan ayakta kalabiliyordu.
Bu hayatın en
güçsüz halkasını ise kadınlar ve özellikle de kız çocukları oluşturuyordu. Ve
onlar bu zayıflığın bedelini bazen canları da dâhil en ağır şekilde ödüyordu. Kısacası
bu hayat hiç de özenilecek durumda değildi. Bu yüzden Kuran o döneme Cahiliye
asrı (bir diğer ifade ile kötülükler çağı) diyordu ve onunla mücadeleyi en
birinci meselesi yapıyordu.
Kötülükle
mücadelede Kuran’ın en temel metodu bir yandan kademeli olarak kötülüğü ortadan
kaldırmak, öte yandan onun yerine bir iyiliği ikame etmek olmuştur. Buna fıkıh
dilinde tedriç (hüküm tesisinde zamana ve duruma göre hareket etme) metodu denir.
Tedriç
dendiğinde nedense akla hep içkinin aşamalı yasaklanması örneği gelir. Oysa bu
metot başta faiz olmak üzere dinin neredeyse bütün alanlarında uygulanmıştır. Ancak
burada asıl dikkat çekmek istediğimiz husus, İslam’ın zaman ayarlaması yoluyla
yaptığı köklü değişimdir. Ve bu ayarlama neticesinde yılın on iki ayı
içerisinden altısı doğrudan ya yoğun ibadet ayı ilan edildiği için ya da
savaşın yasaklandığı ay olduğu için fiilen bir huzur ve barış ortamı
oluşturulmuştur. Bunun ne kadar anlamlı ve faydalı bir iş olduğunu kavramak
için günümüzde cereyan eden bazı küresel krizlerin ortaya çıkardığı derin izleri
bir an düşünmek yeterlidir. Ve geçmişte Hz. Peygamber, cahiliye toplumunu o
sayede nasıl asrısaadete dönüştürdüyse, aynı şeye bugün çok daha muhtacız.
Kısaca söylemek gerekirse, günümüzde dünya yeniden barış ve istikrara
kavuşacaksa bu, geçmişte olduğu gibi yine üç ayların ve haram ayların ruhundan
hareketle olacaktır. Gelelim günümüze;
Dünya bir
küresel salgın yaşadı ve insanlar eve kapandı. Ama bu kapanma sıradan bir
kapanma olmadı. Neticesi bütün dünyayı etkiledi. Bir yanda ilaç ve gıdaya
ulaşma sıkıntıları, öte yanda enerji krizleri ve yeni bir dünya kurma yolunda
güç savaşları. Hepsinden de öte neyin algı neyin gerçek olduğunun bilinmezliği.
Pandemi ile
birlikte bireysel ve toplumsal ölçekte de pek çok taş yerinden oynadı. Bizim
gibi Müslüman ve aile değerlerine sıkıca bağlı toplumlar da aynı sıkıntılara
duçar oldu. Zira bu evlerde kapanma ve sonrasında maske ile sokağa çıkma insan
davranışlarında öyle derin izler bıraktı ki, bireyler maskelerini çıkarıp
sokağa çıksalar da gönül dünyalarındaki kapanmayı bütün sıkılığı ile devam
ettirdi. Bu kapanmalar artık geride kalsa da derin etkisi ile komşulukları
ve dostlukları vurdu. Anne-baba, eş-dost ziyaretlerini kesmenin bahanesi oldu.
Pandemi sadece
toplumların içyapılarını değil, büyük krizlere yol açacak şekilde devletlerarası
ilişkileri de gerdi. En son ve en büyük kriz, Ukrayna-Rusya savaşı ile yaşandı.
Arkadaki gerekçesi ve kışkırtıcıları kim/ne olursa olsun bu savaş özellikle
enerji ve gıda alanındaki etkisi itibarı ile sadece bölgeyi değil, bütün
dünyayı etkiledi ve de dünya, belki şimdiye kadar hiç alışık olmadığı kadar
büyük bir gerilim yaşadı. Bu krizin gelecekte neye evirileceğini kestirmek de
zor. Bununla birlikte savaşın doğrudan tarafı olmadığı halde, dolaylı yoldan bu
savaşın ceremesini çeken başta Afrika olmak üzere bir sürü toplum var. Bu
açıdan bakıldığında geçmişteki haram aylara riayetin ve üç ayların, sürekli
devam eden kavga toplumu için hiç değilse bir nevi geçici ateşkes olduğunu ve
insanların bir süreliğine de olsa rahat nefes alma fırsatını yakaladığını
anlamak hiç de zor olmayacaktır. Günümüzde geçici de olsa birkaç günlük
ateşkesin bile ne kadar uğraş gerektirdiği meydandadır.
Hal böyle
olmakla birlikte bir Müslüman fert olarak bugünümüz ve geleceğimiz hakkında
ümitsizliğe kapılmaya asla gerek yoktur. Çünkü mülkün sahibi Allah’tır ve
hiçbir güç O’nun mülkünde onun rızası olmadan dilediği gibi hareket edemez. O,
mülkünü de yarattığı mahlûkatını da başıboş bırakmaz. Yani bir başka ifade ile
her şeyin ümitsizliğe dönüştüğü bir anda, kader-i ilahi tecelli eder ve Cenab-ı
Hak mutlaka tarihe ve coğrafyaya müdahale eder.
Hz. Peygamber
ve ashabı, cahiliye toplumunun ortadan kaldırılmasına, insanlığın yeniden
tevhid üzere inşasına en büyük İlahî müdahaledir. Ve Onun ümmeti olma şerefine
erişen ecdadımız Selçuklu, Osmanlı da bu büyük müdahalenin Anadolu, Balkanlar,
Avrupa ve daha pek çok yere vurulan en büyük damgasıdır. Bu müdahalenin son ve
büyük halkası yine Müslüman Türk milletidir. Bu müdahale sayesinde çok büyük
bir felakete dönüşmesi muhtemel buğday ve enerji krizleri bir nebze olsun
çözülebilmiş, dünya rahat bir nefes alabilmişse, burada en büyük pay yine
merhameti ile ahlaklandığımız İslam ile olan bağımızdır.
Hasılıkelam üç
aylar girmek üzere. Ve bu ayların ilki olan Recep, aynı zamanda dinimizce savaşın
yasaklandığı, barış ve kardeşlik fırsatının tesis edildiği mübarek bir aydır. Öyleyse
İslam’ın insanlığa hediye ettiği bu rahmet aylarını vesile edinerek hayatımızı yeniden
İslam ve ihsan üzere tanzim edelim. Allah’a kulluğu bir zevke dönüştürelim.
Ailemizi yeniden sarıp ve sarmayalım. Malayani olandan uzak duralım.
Ey Allah’ın
kulları gelin kardeş olalım.