Dolar (USD)
32.47
Euro (EUR)
34.73
Gram Altın
2440.77
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Ağustos 2019

İslâm’ın laikliğe ihtiyacı yoktur

Son zamanlarda yine sahibinin sesi gibi bozuk olan bazı plaklar piyasaya çıkmaya başladı. Her zaman tarihte de bu böyle olmuştur. İşe yaramaz eski fikirleri gündeme getirmekten başka marifetleri olmayanların tekrarladığı bu tekerlemeleri artık duyan olmadığı gibi bunlara aldırış eden de yok. Kurban Bayramının üçüncü günü geceleyin Teke Tek programında Mustafa Öztürk isimli İlahiyatçı bir profesör, laikliği şiddetli bir şekilde savunuyor ve laikliğe ihtiyacımız olduğunu söylüyordu.

Laiklik, kilisenin insanlara karşı yaptığı müthiş bir baskı ve zülüm sonucu Fransa’da haklı olarak ortaya çıkmıştı. Batı dünyasının dört elle laikliğe sarılmasının ciddi sebepleri vardı. Çünkü Hristiyanlığın dünyasız ve sadece ahirete müteallik olan yönü vardır ve hayattan çıkarılması gerekir. Hristiyanlar için laiklik kaçınılmaz hale gelmiştir.

İslâm dini ise hem dünya hem de ahireti birlikte birbirinden kopmaz iki halat gibi sarmalamış ve birinin eksikliğini diğerinin felaketi olarak ortaya koymuştur. Dünyadan vazgeçenin ahireti de olamaz. Ahiretini kaybeden bütün dünyayı eline alsa sonuçsuz ve faydasız olacak, hayatın hiç bir değeri olmayacaktır. Sonuçsuz bir hayat ise dünyada kazandıklarının tümünü ölümle kaybedeceğinden, dünya başına adeta bir bela haline gelecektir.

Takviyeye ihtiyaç yoktur

İslâm Dini, mükemmel bir din olduğu için, onu herhangi başka bir anlayışla takviye yapmaya ihtiyaç yoktur. Aksi halde din tamamlanmamış olur. Halbuki hem kitabımız Kur’an-ı Kerim ve hem de Hz. Peygamberimiz (s.a.v), dinin tamamlandığı bildirmiştir. İslâm hiçbir inancı mütecaviz olmamak kaydı ile hiç kimseye müdahale hakkını vermemiştir. Her insanın kendi inancını muhafaza ve yaşamı genel ahlaki kurallar iç ersinde olduğu sürece müdahale edilmemesini emretmiştir.

Hatta Hz. Peygamberimiz (s.a.v) kendisini ziyarete gelen bazı Hristiyan dindarların ibadetlerini yapmak üzere kendisine müracaat ettiklerinde mescitte rahatlıkla ibadetlerini yapmaları için onlara izin vermiştir.

Onların taptıklarına küfretmeyin diyen Hz. Peygamber, “Şayet böyle bir şey yaparsanız onlar da sizin kutsallarınıza küfrederler” diyerek bu yolu kapatmıştır.

Bugün Avrupa’da İsrail’de ve İslâm karşıtı olan bir çok yerde Kur’an-ı Kerim’i ayaklar altına alıp yakanlara, Peygamberimize karşı ahlaksızca saldıranlara karşı Müslümanler, ne İncil’e ne Tevrat’a, ne de haşa onların peygamberine hakaret eder. Çünkü onların inandığı kitap ve Peygamberler tahrif edilmemiş kısmıyla bizim de kitabımız ve peygamberlerimizdir.

Türkiye’de laikliğin nasıl uygulandığını gördük. Kur’an-ı Kerim yasaklanmış, tekke ve zaviyeler kapatılmış bazı camiler satılmış, Hilafet kaldırılmış, faiz fuhuş, içki devletin eliyle kanunlarla korunmuştur. Daha düne kadar bazı başörtülü kızlarımızın çekmediği cefa kalmamıştır.

Said-i Nurs’nin eserleri bin defadan ziyade mahkemelere verilmiştir. Dünya hukuk tarihinde emsalsiz bir hukuk felaketi yaşanmıştır. Kitaba ve okumaya düşmanlık nasıl izah edilebilir?

Prof. Mustafa Öztürk, Atatürk bu ülke için bir şanstır diyor. Osmanlı mekteplerinde yetişen askeri bir deha olarak hiç kimse buna karşı çıkmaz. Ülke savaştan çıktıktan sonra ekmeğe muhtaç iken dünyanın en lüks gemisi olan Savanora’nın büyük bir para karşılığında alınıp denizde yapılan alemleri nasıl izah edebiliriz. Şapka giymedi diye idam edilen insanlar ve hâlâ yürürlükte olan şapka kanunu izahtan varestedir. Kurulan seyyar mahkemelerde binlerce insanın idam edilmesini nereye koyacağız. Daha nelerde neler.

Sayın Prof. Mustafa Öztürk’ün bunları bilmesi gerekmez mi?.. Karşı karşıya gelebilseydik anlatacağımız çok şey var. Herkes ölecek ve Allaha hesap verecek. Bizimkisi sadece bir hatırlatma kabilinden…