İslâm'ın kısa bir tarifi- 8
İslâm dünyası, tarihte uzun bir dönem ilim, irfan ve sanatta Batı’dan çok üstün durumda idi. Bu hakikate tarih de şâhittir. Teknolojinin hemen hemen bütün dallarında Batılıların bildiği en iyi eserler, İslâm topraklarında üretilmiştir. Orta Çağ’da bilim alanındaki en büyük başarılar, Müslümanlarca ortaya konmuştur. Bu çağda, telif edilen bilimsel eserlerin en özgün olanları, İslam âlimlerince kaleme alınmıştır. 11. yüzyıldan 13. Yüzyıla kadar Latinceye çevirileri yapılan bu kıymetli eserler, Avrupa’da eğitim devrimine yol açmış ve Batı’da üniversitelerin doğuşuna bilimsel olarak katkıda bulunmuştur.
İslâm medeniyetinin bilim ve sanat çerçevesinde ortaya koyduğu tarihî birikimin, yalnızca Müslüman dünya için değil, bütün insanlık adına evrensel bilimin gelişmesi için kalıcı sonuçlar doğurduğu, Doğulu ve Batılı tarafsız bilim adamlarınca kabul edilen bir gerçektir.
İslâm’ın yoğun bir şekilde yayıldığı ve İslâm devletlerinin yükselişte olduğu 8-15. yüzyıllarda İslâm topraklarında birçok bilim adamı yetişmiş, pek çok bilimsel faaliyet yapılmış ve İslâm dünyası bilim, teknoloji, kültür ve sanat gibi birçok sahada dünyanın diğer devletlerini ve bölgelerini geride bırakmıştır. Bu döneme “İslam’ın Altın Çağı” denmektedir.
Abbasîler’de, Halife Harûn Reşîd tarafından Bağdat’ta “Beyt’ül-hikme” yani hikmet ve bilgelik evi adı altında bir bilim merkezinin kurulması ile başlayan bu dönemin Moğolların 1258’de Bağdat’ı kuşatıp yağmalaması ve Abbasî Halifeliği’ni ortadan kaldırmasıyla son bulduğu şeklinde genel bir kabul vardır. Ancak bazı kaynaklarda bu dönemin 16. yüzyıla kadar devam ettiği, ifade edilmektedir. Kindi, Farabî, Hârizmî, İbni Sina, İbni Heysem, Birûni, İbni Rüşd, El-Cezeri, Gazzalî, İbni Battuta, İbn Haldun, Uluğ Bey ve daha birçok meşhur İslam âlimi, bu dönemde çok kıymetli bilimsel çalışmalar yapmıştır. “İslâm’ın Altın Çağı”, İslâm dünyasının çoğunun bilimsel, ekonomik ve kültürel yönden zirvede olduğu dönemdir.
Bu dönemde, İslâm coğrafyasında dinî ilimlerin yanında tıp, felsefe, matematik, astronomi ve hukuk gibi geniş yelpazede çalışmalar da yürütülüyordu. Bu dönemde, geçmiş uygarlıkların ürettiği bilgi ve düşünceler tercümelerle İslâm dünyasına ve Endülüs kanalıyla da Avrupa’ya aktarılıyordu.
Müslümanlar, Çinlilerden kâğıt üretim tekniklerini öğrendiklerinden kâğıt kullanımı sayesinde yazılı eserler de daha kolay yayıldı. Müslümanlar, matematik alanında ise, Hintlerden alınan sıfır ve onlu sayı sisteminin keşfi sayesinde, matematiğe olan ilgi ve rağbet arttı. Ayrıca aritmetik, sıradan insanların dahi anlayabileceği ve günlük hayatında kullanabileceği bir hâle geldi. Matematik ve aritmetiğin yanı sıra trigonometri de gelişti, rasathaneler inşa edildi; optik bilimi ve kimya ilmi gelişti.
Kuran-ı Kerim, İslâm bilim tarihinde özel olarak üzerinde durulması gereken çok önemli bir husustur. Zira Kuran-ı kerimin bilimsel gelişmelere de yer verdiği, muhtelif bilimsel keşiflere işaret eden ayet-i kerimeler barındırdığı ve bunların birer mucize olduğu hakikati, konunun uzmanı objektif bilim adamlarınca kabul edilmektedir.
Felsefî eserlerin Arapçaya tercüme edilmesiyle birlikte, felsefe ve diğer ilimler de İslâm dünyasının medreselerine girmiş oldu. Bu sayede, önceleri İslâmî ilimler için kullanılan “ulûm” yani ilimler tabirine bütün ilimler girmeye başladı.
Zamanla Müslümanlar arasında ilim dalları o kadar çeşitlendi ki, bu ilim dallarının tasnifini yapmak üzere özel eserler yazılmaya başladı. Birbirinden farklı olarak çok sayıda sınıflandırma yapan âlimler arasında en önemlileri; Fârâbî, Gazzâlî, Taşköprizade ve Kâtip Çelebi’dir. Müslümanların klasik bilimlerin her alanında yani; matematik, fizik, kimya, biyoloji astronomi ve tıpta çok geniş çaplı araştırmalara imza attıklarını görüyoruz.
Müslümanlar, bir yandan eski Yunan ve Hintli düşünürlerin eserlerini dikkatle incelerken diğer yandan da bunlardan tamamen farklı bilimsel yaklaşım ve metotlar geliştirdiler. İslam dünyasındaki bu bilimsel gelişmeler, diğer medeniyetleri de etkiledi. Özellikle Batı medeniyeti, Endülüs Emeviler’inin bilimsel birikiminden çokça istifade etti. Batı dünyası, modern bilim ve teknolojinin başlaması ve gelişimi noktasında İslâm bilim adamlarına borçludur.
(Devamı haftaya…)