İslâm'ın kısa bir tarifi- 4
İslâm dini, miladî 610’da Arabistan’ın Mekke-i mükerreme şehrinde yaşamakta olan son Peygamber Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselamın, Cibril aleyhisselam isimli meleğin getirdiği vahiy aracılığıyla Allahü Teâlâdan alıp bütün insanlığa yaymağa başladığı tek hak dindir.
Bundan sonra başka bir din gelmeyecektir. Yani İslâm, Allahü Teâlâ’nın Âdem aleyhisselamdan beri kullarına gönderdiği dinin en son ve en mükemmel versiyonudur. Bu biricik hak dine inananlara “mümin” (inanan) ve “müslim” (Allah’ü Teâlâ’nın emrine teslim olan) denir.
Müslümanlar, başlangıçta Mekke müşrikleri tarafından büyük zulüm ve işkencelere tabi tutuldular. İslâm dinini tebliğ eden Allahü Teâlâ’nın son Peygamberi Hazret-i Muhammed aleyhissalatü vesselam, vahyin gelmesinden yaklaşık 13 yıl sonra Mekke-i mükerremeden yine Arabistan’ın başka bir şehri olan Medine-i münevvereye hicret (göç) etti. Hicretten sonra İslâm tarihinde yepyeni bir dönem başladı. Mekke’de teşekkül etmeye başlayan İslam toplumu, Medine-i münevverede devletleşti.
Miladi 629 yılında Allah Rasulü Hazret-i Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemin anavatını olan Mekke-i mükerreme şehri müslümanlar tarafından fethedildi. Sonra İslâm dini, Arap Yarımadası’nda büyük bir hızla yayılmaya başladı. Rasulullah sallallahü aleyhi ve sellemden sonraki Hülefa-i Râşidin (Dört Halife) Dönemi’nde de İslâm dini yayılmaya ve İslam devletinin sınırları genişlemeye devam etti.
Yeni fetihlerle başta Suriye ve Irak bölgeleri olmak üzere Filistin, Mısır, Kuzey Afrika’nın büyük bölümü, İran ve Horasan toprakları İslam devletinin hâkimiyetine girdi. Emeviler Dönemi’nde Maveraünehir, Sind ve Endülüs topraklarında fetih hareketleri devam etti. Daha sonra Abbasiler Dönemi’nde İslam dini toplumda iyice yayıldı ve ilmi-kültürel faaliyetler hız kazandı.
10. yüzyıldan itibaren Karahanlılar’ın Müslüman olmasıyla Orta Asya Türkleri kitleler halinde İslâm’a girmeye başladılar. 11 ve 12. yüzyıllarda İslâm bir yandan Anadolu’ya diğer yandan da Hindistan, Batı ve Orta Afrika’ya yayıldı ve Orta Asya’dan Endülüs’e kadar uzanan geniş topraklarda halkın çoğunluğunu Müslümanlar oluşturmaya başladı.
Büyük Selçuklularla Anadolu’da devam eden İslâmlaşma süreci, Osmanlılarla birlikte Balkan coğrafyasına ve Avrupa’ya doğru genişledi. Müslüman tüccarlar vasıtasıyla Çin ve Güney Asya’da kitleler tarafından benimsenen İslâm dini, özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren göçler ve yeni Müslüman olan topluluklar vasıtasıyla Afrika içlerinden Rusya’ya, Güney Amerika’dan Uzak Doğu’ya kadar birçok ülkeye yayıldı. Günümüzde dünya genelinde iki milyar civarında Müslüman insan olduğu tahmin edilmektedir.
İslâm’ın, doğuşundan itibaren kısa bir süre içinde geniş coğrafyalara yayılarak farklı inançlara ve kültürlere mensup insanlar tarafından kabul edilmesi ve halen dünya genelinde yayılmaya devam etmesindeki en önemli faktör, bu dinin hayat anlayışının insan fıtratına (doğasına) uygun olduğu gerçeğidir.
İslâm dininin inanç açısından en belirgin özelliği, Allah’tan başka yaratıcı ve mâbud kabul etmeme esasına dayanan tevhid (Allahü Teâlâ’nın birliği) ilkesine verdiği önemdir. Müslüman olabilmek için Âmentü’deki esaslara inanmak lazımdır. Âmentü şöyledir: “Âmentü billâhi ve melâiketihi ve kütubihi ve rüsulihi ve’l-yevm’il-âhiri ve bi’l-kaderi hayrihi ve şerrihi minellâhi teâlâ ve’l-ba’su ba’de’l-mevti hakkun, eşhedu ellâ ilâhe illellâh ve eşhedu enne Muhammeder’resûlullah.”
Manası şöyledir:
(Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, son güne [yani Kıyamet gününe] kadere; hayrın ve şerrin Allahü Teâlâdan geldiğine inandım. Öldükten sonra dirilmek haktır. Ben şehâdet ederim ki [yani kalbimle inanıyor ve dilimle söylüyorum ki] Allah’tan başka ilâh [yani ibâdet edilmeğe lâyık] kimse yoktur. Yine ben şehâdet ederim ki [yani kalbimle inanıyor ve dilimle söylüyorum ki] Hazret-i Muhammed, Allah’ın rasûlü [yani peygamberi]dir.)
Ayrıca Kuran-ı kerimin âyet-i kerimeleri ve Rasulullah aleyhisselamın hadis-i şeriflerinde yer alan dinin temel ilkelerinin tamamına kesin olarak inanmak gerekir. Dolayısıyla iman konuları, Kuran-ı kerim âyetleri ve Resulullah aleyhisselamın sünnet-i seniyyesine dayanan İslam esaslarının bütününden oluşur. Dolayısıyla mesela zinanın etmenin, içki içmenin ve hırsızlık yapmanın haram olduğuna inanmayan, dinden çıkar.
(Devamı haftaya…)