Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Ağustos 2024

​İslâm'ın kısa bir tarifi- 3

İlim adamları, “İslâm”ı birbirine yakın şakilde tarif etmişlerdir. Buna göre İslâm, Allahü Teâlâya tam teslimiyet, kayıtsız olarak hükümlerine boyun eğmek ve yüce emrine uymaktır. İslâm, kişinin müvahhit bir şekilde kendini bütünüyle Allahü Teâlâya teslim etmesi, sadece ve sadece O’na kulluk edip hiçbir şeyi O’na ortak koşmamasıdır. İslâm, kalpteki iman ve inancı dille ifade etmek ve eylemlerle gereğini yerine getirmek suretiyle Allah’ın hükmüne boyun eğip hâkimiyetine samimiyetle teslim olmaktır.

İslâm, Rasulüllah sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin bütün haber verdiklerini can û gönülden kabul etmek, samimiyetle benimsemek ve titizlikle uygulamaktır. İslâm, bütün kuşkulardan arındırılmış bir teslimiyetle Allahü Teâlânın yüce emrine bağlanmak yani yapın dediği farzları titizlikle yapmak; yapmayın dediği haramlardan da şiddetle kaçınmaktır. İslâm aynı zamanda Allahü Teâlânın, peygamberlerin sonuncusu olan Muhammed aleyhissalatü vesselama vahiy yolu bidirip O’nun da bütün insanlığa tebliğ ettiği son hak dindir.

İslâm öncesi câhiliye dönemi toplumunun hâkim telakki ve anlayışı şirk inancından ibaret idi. Son hak din İslâm ise, bunun tersine Kuran-ı kerimin bildirdiği gibi; bütün noksanlıklardan münezzeh ve bütün kemal sıfatlarıyla muttasif olan Allahü Teâlânın kâinatın yegane yaratıcısı, mutlak hâkimi ve tek rabbi olduğu inancını temsil eder. Kulluk ise, kişinin ihlas ve samimiyetle kendisini Allah’a teslim etmesi ve O’ndan başka bir tanrı tanımamasıdır.

İslam öncesi câhiliye insanının temel karakteri “taassup” yani bağnazlık idi. Bunun için câhiliye toplumu; gücüne çok güvenen, son derece egoist, haklı da olsa hiçbir otorite karşısında eğilmek istemeyen ve en önemlisi Allahü Teâlâyı bırakıp kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmakta direten bir karaktere sahip zavallı insanlardan ibaret idi.

Biricik hak ve evrensel din olan İslâm’a inanmış müslüman ise, güçlü de olsa son derece mütevazı, enaniyet ve bencillikten uzak, her zaman hakkı kabu eden ve en önemlisi de sadece ve sadece Allah’ü Teâlâya teslim olan kişidir.

Câhiliye insanı, en ufak bir kızgınlık anında iradesini kaybeden, kontrolsüz bir ihtirasla öfkesine kapılıp sonucu hiç düşünmeden ileriyle atılan, aklını bırakıp duygularıyla hareket eden kaba saba, sabırsız ve sorumsuz davranışlar sergileyen kişidir. Yani câhiliye insanının temel özelliği “gurur” ve “küstahlık” iken, müslümanın ana şiarı “tevazu” ve hakka “teslimiyet”tir.

İslâm öncesi Arap toplumunda “cehl”in yani cahilliğin zıddı ise “hilim” idi. Hilim, mütevazı, duygularyla değil aklıyla hareket eden, her durumda kendine hâkim olan, en güçlü uyarıcılar karşısında bile sâkin kalmasını bilen insanın huyunu nitelemektedir.

İslâm’ın doğuşuyla birlikte cehil yani cahillik kavramı, insanlar arası ilişkilerdeki etkinliğini kaybedip inanmayanların; Allah’ın hidayetine ve bunu sağlayan İslama karşı gösterdikleri kin ve düşmanlığı temsil eden bir tavır olarak anlaşılmaya başladı.

Yukarıda tarif edildiği gibi kişi, bütün kibir ve ihtiraslarından vazgeçip tam olarak hakka teslimiyete eriştiğinde artık bunun adı hilim değil İslâm’dır. Buna göre de İslâm, âdeta hilim kavramının esaslı bir şekilde tadil edilip düzeltilmiş halidir.

İslâm’a farklı açılardan hareketle getirilebilecek değişik tanım ve açıklamalar sonuç olarak birbirini tamamlar niteliktedir. Bu sebeple gerek genel din tasavvuru ve vahiy geleneği ya da diğer semavî dinlerle farklılığı ön plana çıkarılarak, gerekse müslümanların ayırıcı özelliğini oluşturan inanç ve ibadet esaslarına, duygu, düşünce ve davranış yönüyle müslüman fert ve toplumların tarihten günümüze yansıyan genel görüntüsüne ağırlık vererek yapılacak tanımlar ayrı ayrı anlam taşımaktadır. Böyle olduğu için de artık İslâm, Allah Rasulünün bütün esaslarını vahiy yoluyla Allahü Teâlâdan aldığı ve ilk uygulamalarını bizzat kendisinin gerçekleştirdiği, zamanla dünyanın her tarafına ulaştırılan din ve dünya görüşünün; insan, toplum, devlet gibi insanî konularda kendine has ilkeleri ve felsefesi bulunan tarihî tecrübenin, kültür ve uygarlığın adı olarak da kullanılmaktadır.

(Devamı haftaya…)