İslâm'ın kısa bir tarifi- 14
İslâm dininin çok önemli
özelliklerinden biri de hiç şüphe yok ki, “ahlak”tır. ‘Hulk’ kelimesinin
çoğulu olan “ahlak”, insan ruhundaki ‘huy’ dediğimiz hâller ve
melekelerdir. Edeb, tevazu ve cömertlik gibi hayırlı neticeler veren huylara güzel
huylar manasında “ahlak-ı hasene,” denir. Terbiyesizlik, kibir ve
cimrilik gibi şer sonuçlar veren huylara da kötü huylar manasında “ahlak-ı
zemîme,” denir. İşte iyi kötü bütün bu huylardan ve neticelerinden
bahseden; insanı bunların iyilerini yapmaya ve kötülerinden de sakınmaya sevk
eden ilme “ahlak ilmi” denir.
“Ahlak ilmi”,
yaradılış gayesine uygun olarak insanı; mükemmel hâle getirmeye yani “insan-ı
kâmil” olmaya sevk eder ve çok kıymetlidir. Zira böyle yüce bir hedefe, ancak
ahlak ilminin ilkelerine uyularak varılabilir. Sorumluluk bilincine sahip
insanlar; ahlak ilminin emrettiği vazifeleri hakkıyla yerine getirdiklerinde;
-kendilerine de başkalarına da faydalı olmanın yanısıra- son derece mutlu ve
mesut olurlar. Bundan dolayı ahlak ilmin faydası herkes içindir.
“Ahlak ilmi”; dört
temel İslamî ilimden biri olup, çok önemli ve çok faziletlidir. Öyle ki, bütün
peygamberler aleyhimüsselam; kötü huyları toplumdan silmeye ve güzel ahlakı
aşılamaya çalışmışlardır. Allahü Teâlâ, sevgili Peygamberimizi, güzel ahlakıyla
övmektedir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Şüphesiz sen, pek yüksek bir
ahlak üzeresin!” (Kalem 4) Efendimiz aleyhisselam da bir hadis-i
şeriflerinde şöyle buyuruyor: “Ben, ancak ve ancak güzel ahlakı tamamlamak
için gönderildim!” (Muvatta 2633)
Büyük İslam âlimlerinden İmam-ı Gazalî
hazretleri, Kimyâ-i Saâdet isimli kitabında diyor ki: “Ahlak ilmini öğrenmek,
her müslüman erkek ve kadına farz-ı ayndır. Çünkü mesela; ‘hıkd’ yani
kin bağlamak, ‘hased’ yani başkasının sahip olduğu nimetin kaybolmasını
arzu etmek, ‘kibir’ yani kendisini başkasından üstün görmek, ‘su-i
zan’ yani peşinen başkasını kötü bilmek gibi huyların haram olduğunu
öğrenmek farzdır…”
Ahlak konusu, Kuran-ı kerimde çok
geniş yer almıştır. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:
“İçinizden (insanları)
hayra çağıran; iyiliği emredip, kötülükten sakındıran bir topluluk olsun; işte
onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmran 104)
“Siz, insanlar için çıkarılmış en
hayırlı ümmetsiniz: İyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah’a
inanırsınız.” (Âl-i İmran 110)
‘Ahlak’, sünnet-i
seniyyede de çok teferruatlı bir şekilde işlenmiştir. Hadis-i şeriflerde
buyuruldu ki:
“Güzel ahlak, Allah’ın yüce
ahlakıdır.” (Müslim)
“Sizin en hayırlınız, ahlakça en güzel
olanınızdır.” (Tirmizi)
“İman bakımından müminlerin en olgunu,
ahlakı en güzel olup, ailesine karşı en yumuşak ve en cömert davranandır.” (Tirmizi)
“Kıyamet gününde, mümin kulun
terazisinde; güzel ahlaktan daha ağır bir şey bulunmaz!” (Tirmizi)
“Bana en sevimli ve kıyamet gününde
bana en yakın olanınız, ahlakça en güzel olanınızdır!” (Tirmizi)
“Bir keresinde Resûlullah sallallahü
aleyhi ve selleme: ‘İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir,’
diye soruldu. Efendimiz aleyhisselam; ‘takva ve güzel ahlaktır,’ cevabını
verdi.” (Tirmizi)
“Ahlak ilmi”nin ve
ahlak eğitiminin gayesi; insan şerefini koruyan iyi huyları ve yüksek vasıfları
kalıcı bir şekilde kazanmış sağlam karakterli fertler yetiştirmektir. “Ahlak
ilmi”, kötü alışkanlıklardan koruyarak ve iyi alışkanlıklar edindirerek,
insanı kendisine de çevresine de faydalı hâle getirir. Güzel ahlakı aşılayarak
sağlam karakterli insanlar yetiştirmek, içtimaî hayat açısından da çok
önemlidir. Çünkü toplumsal hayatın devamı; ancak yapıcı ve faydalı ortak
değerlerin devamıyla mümkündür.
Güzel ahlakın öğretilmediği
toplumlarda; çok para kazanmak, yüksek makamlara gelmek ve şöhret olmak gibi
bencil arzular ön plana çıkar. İnsanlar, bu süflî hedeflerine ulaşmak için de;
meşru ve gayr-ı meşru her türlü yolu mubah görürler. Böylesi cemiyetlerde
anne-babalar, çocuklarını; topluma faydalı fertler yerine, çok kazanıp çok
tüketen bireyler olarak yetiştirme yarışına girerler. Binaenaleyh, sağlıklı bir
toplumun tesisi için, ahlak eğitiminin; erken çocukluk çağında başlaması,
gençlik döneminde hızlanması ve hayatın sonuna kadar sürdürülmesi gerekir…
(Devamı haftaya…)