Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Ekim 2024

​İslâm'ın kısa bir tarifi- 12

İslâm dininin en önemli özelliklerinden biri de hiç şüphe yok ki, “adâlet” kavramıdır. Yüce İslâm dini; hiçbir insana, hiçbir topluma ve hiçbir sosyal gruba üstünlük tanımayan perensipleriyle bütün beşerî hukuk sistemlerinin gerçekleşmesini imkânsız gördüğü mutlak “adâlet”i gerçekleştirmeyi tek başına üstlenmiştir. İslâm; insan olma noktasında bütün insanları eşit sayıp, kimsenin kimseye üstünlüğünü asla kabul etmez. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“Ey insanlar! Biz, sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhip çıkmanız için milletlere ve kabilelere ayırdık. Şunu unutmayın ki, Allah’ın indinde en üstün olanınız, takvada en ileri olanınızdır.” (Hucurat 13)

“O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de; gökleri ve yeri yaratması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda, bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.” (Rum 22)

Evet bu âyet-i kerimelere göre;bütün insanlar aynı asıldan ve aynı kaynaktan türemiştir. Yine bu âyet-i kerimeler, bütün insanların eşit olduğu hakikatini ortaya koymakta ve bütün insanlığın tek bir iradenin mahsulü ve tek bir zincirin halkaları olduklarını haykırmaktadır. Buna göre; kimse ikinci sınıf insan olmadığı gibi, kimsenin kimseye zulmetme hakkı ve yetkisi yoktur. Adalet önünde bir tarağın dişleri gibi eşit olan insanlar için tek üstünlük sebebi vardır ki; o da daima mütevazı ve saygılı olmayı gerektiren takvayani Allah korkusudur.

Milletler; “adâlet”i hâkim kılmakla ayakta kalırlar. Bunun için ikinci halife Hazret-i Ömer radıyallahü anh; “adâlet, mülkün tenelidir,” tarihîtesbitinde bulunmuştur. Binaenaleyh zulmün, baskının ve insan haklarına tecavüzün olduğu bir toplumun yıkılması muhakkaktır. Âyet-i kerimelerde buyuruldu ki:

“Gerçek şu ki Rabbin, halkını uyarmadan memleketleri zulüm ile helak etmez.” (En'am 131)

“Rabbin; halkı, dürüst hareket eden; hem kendi nefislerini, hem de birbirlerini düzeltmeye çalışan diyarları haksız yere asla helak etmez.” (Hud 117)

İslâm dini; “adâlet”in gerçekleşmesi üzerinde ısrarla durmuş; ferdî yaşantımızda, aile hayatımızda, insanlar arasında hüküm verirken ve şâhitlik yaparken “adâlet”ten ayrılmamamız gerektiğini kesin ifadelerle vurgulamıştır. Âyet-i kerimede buyuruldu ki: “Onun için Sen durma hakka davet et ve Sana emredildiği gibi dosdoğru ol, sakın onların keyiflerine uyma ve şöyle de: Allah, hangi kitabı indirmişse ben ona inandım. Hem bana; aranızda adâletle hükmetmem emredildi.” (Şura 15)

Toplum, “adâlet” ile ayakta durur. “Adâlet” kanunlarının öngördüğü müeyyideler olmadan yeryüzünde ne fenalıkların önü alınabilir ne de emniyet ve âsâyiş sağlanabilir. Herkesi kucaklayan bir “adâlet” uygulaması, fertlerin birbirleriyle kaynaşmasına vesile olur. Haksızlık ve adaletsizlik ise, huzursuzluğa sebep olur. Çünkü hiçbir kimse, hakkının bir başkası tarafından çiğnenmesinden memnun olmaz. Kuran-ı kerimde, “adâlet”ten yoksun olan kişi ile âdil olan kimse, bir misalle şöyle mukayese edilmektedir: “Allah bir de şu temsili getiriyor; iki kişi var. Birisi dilsiz, hiçbir şey becermez, efendisine sadece bir yüktür. Ne tarafa gönderirse hiçbir işe yaramaz! Şimdi hiç bu zavallı ile, hakkı hakikati bilen, adâleti dile getirip gerçekleştiren, dosdoğru yol üzere ilerleyen bir insanla eşit tutulabilir mi?” (Nahl 76)

İslâm’ın öngördüğü “adâlet”, arzu ve menfaatlere bağlı olmayan bir adalettir. Öfke, kin ve nefret gibi duyguların burada yeri yoktur. Böyle bir “adâlet” fikrine inanan müslümanlar; bir fert veya bir topluluğa düşman olsalar, kin ve nefret duysalar dahi; bu duyguları onları adaletsizliğe sevketmez. Allahü Teâlâ, bu “adâlet”in uygulanmasını bir sorumluluk olarak müminlere yüklemiştir. Âyet-i kerimede buyuruldu ki:

“Ey iman edenler! Haktan yana olup vargücünüzle ve bütün işlerinizde adâleti gerçekleştirin ve adâlet nümunesi şâhitler olun! Bir topluluğa karşı, içinizde beslediğiniz kin ve öfke, sizi adâletsizliğe sürüklemesin. Âdil davranın, takvaya en uygun hareket budur. Allah’a karşı gelmekten sakının! Çünkü Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır.” (Mâide 8)

(Devamı haftaya…)