İslâm'ın kısa bir tarifi- 10
İslâm’ın temeli imandır. İmanın kelime anlamı, herhangi bir şeyi doğru kabul edip tasdik etmektir. Dinî manası ise şöyledir; halkın avam tabakasının dahi Hazret-i Muhammed’in dininden olduğunu bilecek kadar meşhur olan hükümlerin tamamını kalben tasdik etmek yani bunların doğru olduğunu kabul etmektir. Allahü Teâlâ’nın bir olduğu, insanların öldükten sonra tekrar diriltilecekleri, namazın farz olduğu, içkinin, fâizin ve zinanın haram olduğu hükümleri gibi. Bu ve benzeri hükümlere inanmayan kimse mümin değildir.
İman, büyük bir lütuftur. Allah, onu dilediğine nasip eder. Ancak bu
nasiplenmede, kulun hiçbir rolünün olmadığı da söylenemez. Zira insan, önce
imana talip olur. Bu istek üzerine Cenab-ı Hak da ona iman ve hidayeti nasip
eder. Bunun içindir ki İslâm âlimleri imanı, “Cenâb-ı Hakk’ın, istediği
kulunun kalbine, o kulun cüz’î irade ve ihtiyarını sarfetmesinden sonra koymuş
olduğu bir nurdur,” diye tarif etmişlerdir.
İnsan, beden ve ruhtan oluşan bir varlıktır. Yeme, içme, nefes alıp
verme gibi işler bedenimizle; inanmak, sevinmek ve mutlu olmak gibi olgular da
ruhumuzla ilgilidir. İnsanı diğer yaratıklardan ayıran başlıca özellik budur. İnsanın
ruh yapısının en belirgin özelliği ise, imandır yani inanmaktır. Yeryüzünde; en
eski zamanlardan günümüze kadar inanma ihtiyacı duymamış bir topluluk yoktur.
İnanç, maddî hayatımızla da ilgilidir. İnançlı insan, zorluklara ve
güçlüklere karşı daha dayanıklıdır. İnanç, insana çalışma, yaşama ve başarma
gücü verir. İnsan, hayata inançla başlar ve onunla değer kazanır. İnançlı kişi,
insanlara faydalı olmaya çalışır.
Kişi, inancını kuvvetlendirmek için pek çok şeyi öğrenmek,
öğrendiklerini düşünüp değerlendirmek ve böylece hayatını düzenlemek
durumundadır. İyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini ve doğruyu-yanlışı böylece ayırt
edebilen insanlar, ahlak ve davranış yönünden de kişilik kazanırlar. Demek ki
inanç, insanın yaratılışı gereği olan tabiî bir olgudur.
Çevremizde yüz binlerce varlık mevcuttur. Yeryüzünde çeşit çeşit
insanlar, irili ufaklı pek çok hayvan, renk renk çiçek ve bitkiler vardır.
Gökyüzünde de ay, güneş ve sayısız yıldızlar yer alır. Bütün bunları ve
bunların yaratılışındaki eşsiz sanat ve dengeyi gözümüzün önüne getirip
düşünürsek, bunların asla kendiliğinden var olmadıklarını; bunları yoktan var
eden Kaadir-i mutlak bir Yaratıcının bulunduğunu hemen anlarız.
Gözlerimizle görmesek bile evrenin baş döndürücü büyüklüğü, eşsiz düzeni,
harika ahengi ve dengesi bize bir Yaratıcının varlığını göstermektedir. İşte
İslâm dininde, bütün evreni ve her şeyi yaratan bu yaratıcıya “Allah”
denir. Biz Müslümanlar, Allahü Teâlâ’nın varlığına ve birliğine, bütün kemal
sıfatlarla muttasif ve bütün noksan sıfatlardan münezzeh olduğuna samimi olarak
inanırız.
İman, insanın yaratılma sebebidir. Yani o, Yaratanını imanla tanımak ve
ibâdet etmek için yaratılmıştır. İnsan, bu yaradılış gayesine uygun hareket
ederse, âhirette ebedî saadete nâil olacak ve cennete girecektir. Aksi takdirde
cehenneme atılacaktır. Bu bakımdan iman, insan için ebedî saadeti kazanma
vesilesidir ve cennet anahtarıdır. Zira imansız olarak cennete girilemez.
İslam inanç sisteminin bazı temel özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:
1) İslâm’ın inanç esasları sade, açık ve anlaşılabilir mahiyettedir.
İslâm inanç esaslarında kapalılık ve anlaşılmazlık yoktur. Akl-ı selim sahibi
ve tarafsız düşünebilen bir insan, İslâm inanç esaslarını anlayıp benimsemekte
zorlanmaz.
2) İslam’ın inanç esasları dogmatik değil, vahiy kaynaklıdır. Bunun
için mümin, baskı ve zorlama altında olmaksızın İslâm’a gönülden bağlı olan
kişidir. Ayrıca İslam inanç esasları hakkında aklî ve naklî muazzam bir temellendirme
yapılabilmektedir.
3) Aklı ve iradesi sağlıklı işleyen her insan, İslâm inanç
esaslarını kavrayabilir ve bunun için kimsenin aracılığına ihtiyaç duymaz.
4) İslâm inanç esaslarında itidal ve denge vardır. Yani mümin, Allahü
Teâlâ’nın merhametinden ümitli olduğu gibi, azabından da korkar. Bu yüzden mümin,
Allah’ın rahmetine güvenip sorumluluklarını aksatmaz ve günahlarına bakarak rahmetinden
de ümidini asla kesmez.
(Devamı haftaya…)