Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
10 Mart 2018

İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi

"Ezmanın tağayyürü ile ahkamın tağayyürü inkar olunamaz." Mecelle.

Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan 8 Mart Kadınlar Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada "İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi gerekir" diyerek yeni bir tartışma başlatmakla kalmadı, Cumhurbaşkanı sıfatıyla gelecek asırlara yön verecek değerli bir fikir de ortaya atmış oldu.

Bu açıklamadan sonra yapılan yorumların çoğunlukla makul olması sevindirici, lakin kimi hocaefendiciler "Cumhurbaşkanı filan adamın düşüncesine uygun konuştu" diyerek olayı futbol rekabeti seviyesine çekerek konuya negatif katkıda bulundular.

Bir kere konu "hocalarla" izah edilemeyecek kadar köklü, elzem ve de kendisinden kaçılamayacak kadar hayati önemi haizdir.

Önce Sayın Cumhurbaşkanının söylediklerine bakalım:

"İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi vardıru2026"

Bu sözden "içki haramdır, helal mi olacak" ya da "kumar helal olabilir mi?" yahut da "Namaz 5 vakitten 2 vakte ya da 6 vakte inip çıkabilir mi" gibi ilkokul din kültürü dersinden sınıfta kalacak seviyedeki fehm ve vehm ile çıkarsamada bulunmak ve bunun üzerinden Cumhurbaşkanına kem söz söylemek meczuplara mahsus olsa gerek.

Şimdi "İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi" konusuna geçebiliriz.

Vahiy kaynaklı hukuklarda temel ilkeler ve hükümler haricinde bilhassa maslahat içeren ve örfi hükümler Kur'an'ın hedefleri gözetilerek zamanla değişikliğe gidilebilir. İnsanoğlunun yaşadığı dünya zaman, mekan ve ihtiyaçlar konusunda farklılıklar barındırmaktadır. Lakin unutulmamalıdır ki hukuki hükümler konusundaki güncelleme hiçbir zaman kesin, kat'i, ilkesiz ve mesnetsiz olamayacağı gibi güncellenmeye açık ve kapalı olan hükümlerin dikkate alınması elzemdir.

İslam hukukunun asıl amacı ve hedefi toplum hayatının gerisinde kalmak değildir. İbn Haldun'un belirttiği gibi, "Cihanın ve milletlerin hal, adet ve mezhepleri tek çizgi üzerinde ve sabit bir yoldan devam edip gitmez." Hayat içinde yaşanan değişiklikler dinin kırmızı çizgisi olmayan konularda da kendini hissettirebilir. Bu sebeple, Allah Tebarek ve Teala'nın göndermiş olduğu vahyin nurundan ve tüm ayetlerin, hükümlerin en güzel uygulayıcısı Muhammed Mustafa'nın sav örnekliğinden hareketle toplumun yaşantısına yön vermek ilim erbabının boynunun borcudur. Bundan dolayı İslam hukukunda yapılacak güncellemeler seküler, pozitivist endişelerle değil, İslam'ın o konudaki amacına uygun ve 'genel hedeflerin tespiti' yaklaşımı ile yapılır. Bu ilkeden hareketledir ki asırlardır ictihad müessese olarak varlık gösterebilmiştir.

İlk asırdan itibaren zamanla güncellenen hükümlerde adaletin sağlanması ve 'def'-i mefsedetin celb-i maslahattan önceliği', yani 'zararlı şeyleri uzaklaştırmak, faydalı şeyleri elde etmekten öncelikliği' ilkesine uyma esas alınmıştır. Bu ilkeye matuf güncellemeler-değişiklikler "vesileler-hükümler" merkezinde "vesileler" üzerinden yapılagelmiştir. M. Zerka'nın belirttiği gibi, "Aslında değişen şey, Şariin gayesine ulaştırmak üzere hükümlerin bağlandığı vesilelerdir, hükümler değil. Bu vesileler de her zaman diliminde daha uygunu ve problemin çözümünde daha etkili olanı seçilebilsin diye din tarafından sınırlanmamış mutlak olarak bırakılmıştır."

Yukarıda izah etmeye çalıştığımız "güncelleme" usülcüler tarafından "esneklik" olarak ifade edilmektedir. Mefhum olarak 'esneklik', dindeki 'değişmez öz'den, zaman, mekan, kültür ve örfte değişiklikler olunca "yeni ve uygun" hüküm irad etme özelliğidir.

Örnek:

Enfal Suresi 60. ayette Allah cc, "Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayınu2026" diye buyururken bugün kimse savaş için at hazırlamaya çalışmıyor. Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu ayette "güç" vasfediliyor ve gücümüzün düşmanları korkutup caydıracak nitelikte olmasına vurgu yapılıyor. Dolayısıyla ayette o günün 'en geçerli ve bir savaşı kazanmak için en uygun aracı' emredilmişken, buna karşın bugün bizim yaptığımız Allah Tebarek ve Teala'nın emrini çiğnemek değil, aksine Allah'ın bu emrindeki maksadına uygun güç sahibi olmaktır. Demek oluyor ki, "değişmez öz" yani ayet ve hükmü sabit ve değişmezken, bu ayette istenilen gücün "ne"liği zaman ve mekana uygun değişebilir. Lafız ve hüküm baki kalarak mana ve maksat açısından güncelleme budur. Yani "Ezmanın tağayyürü ile ahkamın tağayyürü inkar olunamaz." Mecelle ilkesi burada kendisini gösteriyor.

Mesela, "örf" İslam hukukunun oluşmasında bir kriterdir. Kur'an'da da evlilik, boşanma, miras, cinayet gibi çok önemli konularda Bakara/178, 180, 229; Nisa/6 ve Talak/2. ayetlerde olduğu gibi Allah cc "örfe göre"liği hüküm olarak belirlemiştir. Yani mezku00fbr konularda Allah cahiliye örfünü makbul görmüştür. Bugün aynı konularda o günün örfünü bütün zamanlar için kayıtsız ve şartsız evrensel kabul etmek Allah'ın maksat ve rızasına uygun düşmemektedir. Güncellenen bu yeni durum ilk nesil, yani Ashab-ı Kiram ra döneminden itibaren Allah'ın cc gerçekleştirmek istediği 'maksada ve plana' uygun olarak anlaşılagelmiştir.

Mesela,

Hz. Ömer (r.a) halife olduktan bir süre sonra toplanan zekatı dağıtma mevsimi gelmiş, haklı olarak adaletiyle gurur duyduğumuz Hz. Faruk da pay sahiplerine zekattan belli miktarlarda dağıtıyordu. Kur'an-ı Mubin'in zekattan pay verilmesini emrettiği sekiz sınıf arasında yer alan ve Hz. Peygamber sav ile Hz. Ebubekr r.a döneminde kendilerine zekattan pay verilen Müellefeti'l Kulub yani "kalbi İslam'a ısın(dırıl)abilecek" kesim olarak bilinen gayri Müslimler de gelip zekattan kendi paylarını istemişler. Çünkü Kur'an Tevbe Suresi/60. ayette zekattan Müellefeti'l Kulub'a da pay verilmesini emrediyor. Resul-i Ekrem (sav) bu ayetin indiği günden itibaren bu gruba zekattan gerekli miktarda bir pay vermiş idi, Resul-i Ekrem (sav) vefat ettikten sonra Hz. Ebubekr (r.a) da bu sınıfa uygun olan payı vermişti. Lakin Hz. Ömer (r.a) halife olduktan sonra kalbi İslam'a ısındırılacak olan bu kesim gelip kendisinden zekattan pay talep edince Ömer (r.a) mealen, "Hayır, artık size zekattan pay yok, vermiyorum, çünkü size ihtiyacımız kalmadı" diyor.

Hz. Ömer'in (r.a) uygulamasının özüne ve maksadına uygun olarak meseleye bakmaz, sadece ayetin lafzına dayanarak hüküm verir isek Hz. Ömer için, "Kur'an'a ve Hz. Muhammed Mustafa sav ile Ebubekr es Sıddık'a ters düşüyor" vehmine kapılabiliriz. Halbuki Ömer (r.a) Kur'an-ı Kerim'in ilgili ayetini "Allah'ın kastına" uygun okuyor, anlıyor ve uyguluyor.

Burada "u2026Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslam'ı beğendim...." Maide/3. ayeti ile ilgili itirazlar gelebilir. Bu ayette kast edilen "kemal" yani dinin kemalinden maksat, Şatibi'nin de belirttiği gibi "Dinin cüz'iyatı (tali meseleler) değil, genel prensipleri, kaideleri ya da ibadetler itibarı ilediru2026" Yoksa ayetten bütün cüzi hükümlerin vazedildiği anlamını çıkarmak imkansızdır. Tarih şahittir ki cüzi hükümlerin hitamı olmaz, olamaz. Hem bu ayetten sonra "riba" ve "kelale" ayetlerinin indiğini de dikkate aldığımızda ayetteki "kemal" konusunun, temel ilkelerin tamamlanmışlığı ve kusursuzluğu ile alakalı olduğu netleşecektir.

Son olarak Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın Kur'an ve Sünnet konusundaki hassasiyeti dikkate alındığında "hükümlerin güncellenmesi" açıklamasının kimilerinin -inanmasa da- yaydığı gibi "endişe verici" olmayıp, aksine gelecek nesiller için açtığı bir hayırlı çığır olmuştur.

Yazı çok uzadı, bir yazı daha gerekli, biraz gecikecek ama inşaallah.