İslâm’ın adaleti ve Nil geleneği!
Eski Mısır'da suların belli bir zamanda taşması veya nehrin kurak geçmesi bu nehre ilahî bir vasıf yüklenmesine sebep olmuştur. Onlara göre Nil’de, Tanrı Hapi diye bir tanrı varmış. Bu Tanrı Hapi, yeşil sakallı ve bereketin sembolü olarak göğüslü bir erkek olarak tasvir edilir. Başında papirüs demeti bir taç bulunur. Elinde taşıdığı ve içinde çeşitli besinlerin olduğu bir tepsi vardır.
Mısırlılar, Nil Nehri’nin taşmaması için Nil Tanrısı Hapi için her yıl güzel ve bakire bir genç kızı yakut ve mücevherlerle süsleyip nehre atıyorlardı. Ayrıca binlerce ekmek, peksimet, tonlarca tahıl ve şeker de nehre atılıyordu. Mısır, İslâm orduları tarafından fethedildiğinde de bu kötü gelenekleri devam ediyordu. Müslümanlığı kabul etmiş ve özümsemiş halktan bir kesim Mısır Valisi Amr İbnü’l Âs’a bu durumu şikayet eder.
Bunu duyan Mısır Valisi Amr İbnü’l-Âs, bu geleneği devem ettiren gurubu huzuruna çağırttı. Onlara bu davranışlarının İslâm’a uygun olmadığını, haksız yere cana kıymanın, binlerce nimetin israf edilmesinin doğru olmadığını söyler. Normalde astığı astık, kestiği kestik bir vali olan Amr İbnü’l-Âs, Mısırlılarla ikinci iletişim kanalını kullandı. Ve bunda da başarılı oldu. Çünkü o, biliyordu ki Halife Hz. Ömer’in bir valisiydi. Adaletiyle maruf bir halifenin valisiydi. Bu nedenle hukuk terazisinin ucu azıcık titrese Hz. Ömer’in hışmına uğrardı.
Vali ince bir siyaset güderek, bu âdetlerini terk etmek istemeyen Mısırlıları, Halifeye bir mektup göndererek şikayet eder. Ve bu âdeti, İslâm hukukuyla bağdaşmadığı vesilesiyle yasakladığını yazar.
Hz. Ömer mektubu alır almaz bir cevap mektubu yazar. Halife, mektubunda Mısır Valisine bu âdeti yasakladığı için teşekkür eder. Ve Nil Nehri’ne atılmak üzere bir pusula yazar. Pusulada “Ey Nil! Eğer sen kendi kudretinle taşıyorsan taşma, bizim sana ihtiyacımız yoktur. Eğer Allah’ın kudretiyle taşıyorsan hemen taş!” diye yazmaktaydı. Hz. Ömer, pusulaya ayrıca Kuran-ı Kerim’den Hûd suresi kırk birinci ayeti de yazmıştı. Ayet şöyleydi. “Nuh dedi ki: Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan pek esirgeyendir.”
Mısır Valisi Amr İbnü’l-Âs Hz. Ömer’in yazısını Nil’e atmıştır. Yazı, Nil’e düşünce Nil Nehri; deniz gibi coşup akmaya, yükselmeye başlar ve Mısır halkı bu olaya sevinir. Nehir o yıl İslâm Halifesinin mektubuna sadakat gösterdi. Daha sonraki yıllarda ise orta bir yol bulundu.
Nehre atılacak güzel ve bakire bir kız yerine tahtadan yapılmış bir kız heykeli Nil Nehri’ne atmak adet oldu. Valiyi, adalet çizgisine getiren Halifesi aynı zamanda ona marifet yolunu da göstermişti.
Yani onu ''marifet''e ulaştıran, yanlışlarını ayıklayan ''mutlak ölçü''ye bağlı adaleti''dir. O, bize “İslâm devletinin aslında bir marifet devletine erdiğini ispat etmişti. Bunun da ispatı ''ölçü''den asla ayrılmamaktı. O zamanlar için vali erdem çizgisinden uzaklaşsaydı ve ceberrut devlet anlayışına sahip olsaydı. Mısırlılar, tanrılarına sahip çıkacaklardı.
Bugün bile belirli zamanlarda Nil Nehri kıyısında yapılan festival ve şölenlerde tahtadan yapılan bir kız heykeli Nil Nehri’ne atılır. Şair Bosnalı Sâbit de bu tarihî olayı hatırlatırken “Ömer’in mektubu rahmet pınarı olup Gökyüzü Mısırı’na Samanyolu’ndan Nil Nehrini akıttı.” diyerek mektubun bir yağmura dönüşmesi bağlamında ilgi kurmuştur.
Şair Sabit bu tarihi olayı şu beytiyle anlatıyor:
Misâl-i nâme-i Fârûk ayn-ı rahmet olup
Akıtdı Mısr-ı sipihr üzre Kehkeşan’dan Nîl