Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Eylül 2023

İslamiliğin içerikleri

Çok genel anlamda medyadaki tartışmalara bakıldığında, farklı dünya görüşlerinin sembolik meseleler üzerinde kısır tartışmalarla vakit geçirdikleri rahatlıkla anlaşılacaktır. İnsanlığı ortak olarak ilgilendiren insanlığa kastetmiş sorunlar üzerine yoğunlaşma ne kadar gecikirse, insanlığın ifsadı da o oranda hızlanacak görünmektedir.

Müslüman muhafazakarlar “dini” olarak adlandırdıkları problemleri öncelediklerini düşünmektedirler. Ya da onlar genel olarak püre dini sorunlar olduğu kanaatindedirler. Bu bağlamda “dini” olanı diğerlerinden ayırt edecek şekilde bağımsız bir kategori olarak ele almaktadırlar. Nitekim bakıldığı zaman başörtüsü, namaz, faiz, kumar vb. kavramları bu çerçevede konuşma eğilimindedirler. Bunu özellikle bugünlerde “şeriat” kavramı etrafındaki tartışmalarda müşahede etmekteyiz.

Öyle bir hava oluşturulmaktadır ki, “İslam” ilan edilen bir şey ve ilan edildiği andan itibaren yeryüzü sihirli değnek değmiş değişecek diye düşünülmektedir. Ayrıca “islamilik” de sadece fıkhın hukuki boyutuna indirgenerek gündelik hayatta bir meşrulaştırma ameliyesine dönüşmektedir. Ayrıca “fıkh”ın arkaplanında varolan epistemolojik, ahlaki vb. bütün boyutlarının atlanarak bir dincilik yaratıldığı da gözlerden kaçmamaktadır.

Kıymetli arkadaşım Abuzer Dişkaya geçenlerde “Arzu edilen erdemlerin hukuk yoluyla insanlara dayatılması”nı toplumsal mühendislik olarak tanımladı. Bunu biraz daha genişletecek olursak, tüm güç mekanizmalarının kullanılması durumunu da ekleyebiliriz. 1980 ve 90’lı yıllarda farklı şekillerde “güç” ögelerine maruz kalan müslümanlar özgürlük talep etmekteydi; zira başörtüsü de dahil olmak üzere bir toplumsal mühendislik uygulaması söz konusuydu.

Devran değişti ve şimdi müslümanların söylemlerine bakıyorum; hoşlanmadıkları her şeyin hukukça yasaklanmasını istiyorlar. Yani bir dönem maruz kaldıkları şeyi şimdi kendileri talep ediyorlar. Üstelik bu yasaklama talepleri dinin farklı cemaatsel yorumları söz konusu olunca o kadar çeşitleniyor ki, buradan toplum mühendisliğinden başka bir şey çıkmaz. Şunu belirtmek lazımdır ki, toplum mühendisliği yakın tarihsel örneklerinden de anlaşılacağı üzere olumlu sonuçlar üretmez. İşte tam da bu sebeple, sorun epistemolojik ve ahlaki düzlemde odaklanmaktadır.

Sorun Türkiye özelinde son 20-30 yıl dikkatle takip edildiğinde, “niçin ilmi ve entelektüel boyut gelişme gösteremiyor?” sorusunu da aynı odak sorun etrafında analiz edebiliriz. Hukuk mekanizmasıyla birçok şeyi yasaklayarak sorunu halletme zihniyeti, konuyu entelektüel düzeyde tartışma zahmetine girmeyecektir. Bu açıdan bir gerçeği ifade etmek gerekirse, 1990’lı yıllardan bugüne entelektüel düzeyde bir gerilemeden söz etmek olası hale gelmektedir. Faiz, eşcinsellik, neo-liberalizm, kapitalizm, bireyselleşme vb. birçok sorunla ilgili entelektüel çözümlemeler yapılmış mı? “İslami ekonomi” kategorisinin “faiz haramdır” hükmünden ileri giden bir cümlesi var mı? Meselâ; emek ve sömürü hakkında müslümanlar ne söylüyor? Doğrusu “emek” kavramını Marksizmin temellüküne terk etmiş bir zihniyet daha çok ortada dolaşıyor.

“Science” ile özdeşleşmiş bir bilim anlayışının bugün müslüman zihniyette belirleyici olduğu görülmektedir. Bu da makinalara hayranlıkla bakan bir halet-i ruhiyeyi yaygınlaştırmıştır. Fakat eşya ile geliştirilecek ilişkide epistemolojik ve ahlaki zemin kaybolduğu zaman, karşı olduğunuz şeyi çok rahatlıkla din adına hayatınıza alıp meşrulaştırırsınız.

İnsanlık bugün çok daha ağır sorunlarla karşı karşıyadır; insan, emek, tohum, fakirlik, sömürü, Özgürlük, tüketim, kapitalizm vb. Belirtmek gerekir ki, bu sorunları aşacak potansiyeller İslam’da olmakla birlikte müslümanlarda henüz yok. Açıkça söylemek lazımdır ki, daha nerede durduklarını bile bilmiyorlar ve maalesef peygamber misyonuna çok uzaklar.