İslamifobi ve İsveç. Helvadan yapılmış putların yenmesi
İslam karşıtlığının merkezi haline gelen Avrupa ülkelerinde Müslümanlara karşı fiziksel ve duygusal şiddet eylemlerinin her geçen gün artarak devam etmesi gelecek açısından kaygı vericidir.
Bu saldırıların sadece marjinal aşırılıkla açıklanması mümkün değildir.
Saldırılara karşı yönetimlerin sessizliği, esas hedefin İslam’ın Avrupa’dan
tasfiyesi olduğunu göstermektedir.
Öte yandan Avrupa ülkelerinde devlet politikası haline gelmeye başlayan bu
hedef doğrultusunda yasal düzenlemeler yapılarak İslam karşıtlığı, yasalar ile
hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması şeklinde, tarihe utançla hatırlanacak
notlar düşülmektedir.
Batı dünyasında özellikle İslam’a, Müslümanlara ve İslam medeniyetine yönelik
Sürekli nefret körükleniyor, İslamifobi oluşturuluyor.
Şu bir gerçek ki nasıl Antisemitizm bir insanlık suçu ise İslamifobi de o
kadar insanlık suçudur.
Evrensel insan hakları ihlali olarak değerlendirilmesi gereken bu eylemler
sadece ifade özgürlüğü ile kategorize edilemez.
İfade özgürlüğü gibi liberal ilkeler, Günümüzde İslami yaşamı dövmek için
kör bir silaha dönüştürülmüş durumda.
Avrupa da İslam’ın Kutsallarına ve Müslüman topluma yönelik provokasyonlar
daha öncede Aşırı sağcı Stram Kurs partisi öncülüğünde denenmiş, yapılan protestolar
İsveç'te şiddet olaylarına dönüşmüştü. 2020'de yapılan protestolarda
Malmö'deonlarca araba ateşe verilmişti.
Aşırı sağcı Eylemci Paludan’ın elinde
kuran ile megafonla konuşurken, protesto amacıyla bir rahip tarafından yerel
bir kilisenin çanları çalınarak sözlerinin bastırılması bu olayın en azından
bilinçli İsveç toplumu tarafından tasvip edilmediğinin, amaçlı bir siyasi eylem olduğunun
göstergesidir.
Kur-an yakma eylemini gerçekleştiren figürden çok İsveç hükümetinin
olaya yaklaşımı önemli.
Zira; İsveç hükümetinin yaklaşımını kendi iç hukuklarıyla da
bağdaştırmak mümkün değildir.
İsveç Anayasası devlet kurumlarını dini ayrımcılıkla mücadeleyle
yükümlendirmiştir. İsveç Ceza Kanunu toplumun bir kesimini dini inancından
dolayı aşağılayan ve böylece o dini gruba karşı diğer insanları kışkırtan bir
kişiye dört yıla kadar hapis cezası verilebileceğini öngörmektedir.
Gel gör ki İslamofobi ve nefret suçlarının yükselişi karşısında
İsveç kamu kurumlarının hem uluslararası hukuku hem de kendi iç hukuklarını
uygulamakta gösterdiği zafiyet Avrupa normları ile tamamen bir çelişki arz
etmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’uncu
maddesinde ifade özgürlüğünün sınırları açıkça belirtilmiştir. Bu çerçevede,
Kur’an-ı Kerim yakma eylemine izin verilmesinin ifade özgürlüğü kapsamında
değerlendirilemeyeceği aşikardır. Bilakis bu türden faşizan eylemlerin nefret
suçu oluşturacağı noktasında kuşku bulunmamaktadır.
Avrupa hukuku açısından İsveç helvadan yaptığı
Putu yeme durumunu yaşıyor.
Madalyonun diğer yüzünde ise İsveç ve
Avrupa’daki Müslümanları öfke ve isyana itme düşüncesi yatmaktadır. Bu durumda
Müslümanlar ve onlar hakkındaki görüşler doğrulanacak daha da önemlisi,
Avrupa’da Müslüman topluma karşı uygulanacak sert politikalar haklı çıkacaktır.
Bu politikalar İsveç başta olmak üzere birçok
yerde halihazırda tüm hızıyla devam ediyor. Bu türden eylemler sadece retorik
olarak desteklenmekle kalmayıp resmi olarak desteklenen siyasi partilerce
piyasaya sunulmaktadır.
Bu türden eylemler ile sağcı partilerin Avrupa
demokrasisinin geleceğine ve İsveç siyasi söyleminin odağına verdiği mesaj bu
eylemlerin kendisinden çok daha tehlikelidir.
Uluslararası sistemi ve güç haritasını Yeni bir medeniyet çatışmasına göre şekillendirmeye
çalışan, Batı ve ABD’nin 11 Eylül eksenli küreselleşme serüveninin bugün
geldiği nokta tamda budur.
Avrupa’da yükselen İslam karşıtlığına karşı İslam dünyasında, Müslümanların
inanç ve ibadet özgürlüğünün ötesinde, var olma hakkının muhafaza edilmesi için
var olan tüm mekanizmalar harekete geçirilmeli veya daha güçlü bir mekanizma
oluşturulmalıdır.
İslam Dünyası ve Avrupa demokrasisi bu güçlü mekanizmayı oluşturacak tüm
dinamiklere sahiptir. İnanıyoruz ki bu dinamikler en kısa zamanda İslamifobi ve
antisemitizme karşı tüm insanlığın ve inançların, kendilerini güvende
hissedecekleri bir Dünya yaratacaktır.