Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.87
Gram Altın
2433.85
BIST 100
9645.02
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

30 Aralık 2022

İslami değerler açısından demokrasi

Adı ne olursa olsun, insanların huzur ve mutluluğu için yürütülen çabalara İslam’ın herhangi bir itirazı söz konusu değildir ve olamaz da.

Tarihi süreç içerisinde, batılı değerlerle harmanlanarak gelişmiş ve uygulamada Batı medeniyetinin ilke ve kurumlarının taşıyıcısı konumu dolayısıyla demokrasiye yapılabilecek meşru itirazlar saklı kalmak şartıyla, kavram ve içerik olarak Müslümanların çoğunlukta olduğu ve İslam hukukunun uygulandığı toplumlarda uygulanmasının önünde bir engel bulunmadığı, hatta İslam’ın zorunlu veya tavsiye niteliğindeki prensiplerinin önemli bir kısmının, demokrasi ile amaçlanan insan iradesine dayalı toplumsal düzen ve siyaset/yönetime halkın katılımı ilkelerini hayata geçirmeyi hedeflediğidir.

İslam ve demokrasinin bir birinin zıddı veya alternatifi olmadığını bilmemiz lazım.

İslam’ın bir din olarak çoğunlukla kabul edildiği, hatta siyasal/idari mekanizmalarda belirleyici bir konuma yükseldiği ülke ve toplumlarda da pratikte demokratik bir yönetimin olması İslam’ın Tevhid ilkelerine kesinlikle aykırı değildir.

Özellikle şu hususun altını çizmekte fayda bulunmaktadır: Kur’an her hangi bir yönetim biçiminin adından bahsetmemiş ve insanlara genel olarak uygulamaları gereken bir yönetim biçimi emretmemiştir. Kur’an’da bulunan toplumsal işlere ilişkin ayetlerde bu hususta açık ve net bir emir bulunmamaktadır. Bununla beraber, yöneten ve yönetilenlerin hak ve sorumlulukları, yönetimde uygulanacak etik ilkeler, Müslüman yöneticilerin sahip olmaları gereken nitelikler ve benzeri alanlarda yönetsel ilkeler olarak değerlendirilebilecek birçok husus bulunmaktadır. Bu durum, ilke olarak, İslam’ın devlet/siyaset/kamu yönetimi alanlarına önem verdiği, yönetime ilişkin adalet ve şura gibi bazı vazgeçilmez ilkelerin yanında bazı tavsiyelere de yer verdiği, ancak yönetim modeli konusunu dönemin ihtiyaçlarına, insanlarının kültürel yapısına, oluşan siyasi şartlara, zamanın ve coğrafyanın getirdiği imkan ve zorunluluklara göre (yukarıda bahsedilen temel ilke ve esaslara aykırı olmamak kaydıyla) insanlara bıraktığı sonucuna ulaşılabilir.

Demokrasinin (daha doğrusu demokrasinin değer boyutunu da içeren çağdaş demokrasinin) en belirgin özelliklerinden birisi olan hukukun üstünlüğü ilkesi, İslam’ın en belirgin özelliklerinin başında gelir.

İslam’da hukukun üstünlüğü ilkesi modern anlamda adil yargılanmayı ve hukuk önünde eşitliği de kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Modern anlamda İslam’da hukukun üstünlüğü ilkesi, hukukun herkes ve her kurum için geçerli olması ve kararın ona ait olması anlamına gelir.

İslam aynı zamanda cezanın kanunsuz olamayacağı, herkesin kanun önünde eşit olduğu tezini de vurgular.

Demokrasi, kurumsal olarak sadece bir devlet başkanlığının seçimi ile değil, çeşitli devlet işlerinde danışma ve kural koyma işlerini de yürüten yasama işlevi ile ilgilidir. İslami hukuk ilke ve prensiplerine önem verilen Müslüman ülkelerde, demokrasiyi kurumsal olarak işletecek bir yasama ve danışma meclisinin bulunması mümkün olduğu gibi, İslam tarihinde de “Şura kurumu” adıyla bir meclis hep olmuştur. Bu meclisin işlevsel kılındığı dönemlerde devlet işleri buralarda yapılan istişareler ile yönlendirilmiş ve devlet yönetiminde çoğulculuk bu yöntemle sağlanmıştır.

“Onların işleri, aralarında danışma iledir” (Şûrâ: 95/38) ayeti, Müslümanların hem kendi aralarındaki işlerde, hem de devlet işleri ve diğer toplumsal işlerde böyle bir işleyişi öngören bir emir durumundadır.

İslam’ın benimsediği böyle bir idari yapı, danışma (meşveret) üzerine kurulması gerektiğinden hareketle, 'otokrasi', 'teokrasi' veya 'oligarşi' den tamamiyle ayrılmaktadır.

Zira, Sosyal bir toplumda İslam’ın öngördüğü en önemli değerler, insanlar arasında, eşitliğin, adaletin ve ferdi hukuk dokunulmazlığının sağlanmasıdır ki bu şekilde, Uhrevi alemin tarlası olan Dünyayı daha doğru bir şekilde imar edebilelim.