İslam'dan ihsan, insandan izan
Sevilenle geçirilen her vakit paha biçilmez bir ömür değerindedir, özeldir, güzeldir. Bunun içindir ki gitmesin diye eteğinden tutmak istediğimiz o vakitler çabuk tükenir. Ramazan; okunan her akşam ezanının ardından bir hüzün bırakarak gidiyor. Eksilen zamanların lirik sızısı gönüllerimizden önce çocukluğumuza uğruyor. İçini dua yüklü bir serinlikle süsleyen yağmur ayı yine, sevilenle geçirilen vaktin doyumdan uzak duruşunu sergiliyor.
Belki ben, yeni görmeye başladığım için; belki içim Ramazan'ın hep huzur tarafında asılı kaldığı için özellikle son yıllarda, bilhassa bu mübarek ayda Müslümanlar üzerindeki baskı ve eziyetin artırıldığına şahitlik ediyoruzu2026 Görünen ve aslında gösterilen muamele karşısında gönüllerimiz, öyle büyük bir yangınla buluşuyor ki, adına ümmet ayı verilen bu kutlu zamanlarda duaya ısrarla sarılmak kaçınılmaz oluyor. Suriye'de, Mısır'da, Arakan'da, Filistin'de, Kobane'de, Doğu Türkistan'da katledilen insanlığa bakınca hangisine daha fazla üzüleceğimizi bilemiyoruz. Her defasında görüyoruz ki, acı aynı; Müslümanların, yaratılanı insanlık imtihanına tabi tuttuğu büyük ağrıu2026 Sadece acının resimleri, bölümleri, isimleri farklıu2026
Ömrümüz, vahşet karşısında dehşete düşen yüreğimizin, dilimize bıraktığı lanetleri, küfürleri, bedduaları tekrarlamakla geçiyor. Suç, hep aynı kelimeler üzerinde dolaşıyor ve birinde kilitleniyor; Batıu2026 Asırlardır başımızı kendisine çeviren ve bizleri yalancı cazibesine ram eden bu kelime, şimdi de dönüp kendimize bakmamızı engelliyor. Aslında o bizi varlığı ile meşgul etmiyor, biz onun varlığıyla meşgul oluyoruz. Soramıyoruz; Nerede hata yapıyoruz? Neden, kendimize dönüp bakmıyoruz? Neden imanımızı, ihlasımızı, ezcümle yüreğimizi tazeleme ihtiyacı hissetmek yerine her defasında büyük gürültülerle kelimelerimizi, öfkemizi, çare arayışımızı Batı'nın omuzlarına bırakıyoruz?
Batı'ya bu zulüm için müsaade eden bir kudret var!
Batı'ya bu zulüm için müsaade eden kudretten daha mı merhametliyiz ümmetin evlatlarına karşı? Öyle ise neden, müsaade edilene karşı ah, buğz ve hakaretlerle harcadığımız mesainin hiç değilse yarısını, müsaade edene yakarmak yolunda tüketemiyoruz? İzin verenin verilenden daha büyük olduğu şuurunu layıkıyla idrak edebilsek sorunun çözülebileceğini göremiyoruz.
Bu yakıcı zulmete izin verenin sevgisi de, merhameti de, mü'minin mü'mine duyduğu o rakik hissiyattan daha büyük. Öyle ise sadrımızı kardeş imtihanıyla daraltanın bizden bir talebi olmalı.
Perşembe günü, içinde bulunduğum mecliste Nurettin Topçu ile alakalı bir anekdot paylaşıldı. Merhum, ziyaretlerine giden talebelerinden birine, mutluluğun geçmiş zamanlarda mı yoksa şimdi mi hükümran olduğunu soruyor. Cevap veriliyor; "Elbette şimdiu2026 Odun ateşinde pişirilen yemek, ayaklar altında çiğnenerek yıkanan çamaşır, taşıma su, ısınma çilesi yerini hayatımızı kolaylaştıran makinalara bıraktı. İnsana daha çok vakit kaldı" Bunun üzerine Topçu "yanlış" ikazında bulunuyor. "Hayatımızı kolaylaştıran detaylar bizleri yeni arayışlara, doyumsuzluğa ve huzursuzluğa itti."
Yüce kitabımızın tartışmasız haram kıldığı fiiller var. Kavimlerin helak sebebi olan sapkınlık "onur" adı altında teşhir edilip başta millete vekil diye seçilmişler tarafından destek görüyor. Dinlerinden ötürü kendilerine yaşam hakkı bile tanınmayan kardeşlerimiz can pazarında mücadele verirken arşı inciten çirkin isyan, bizleri, geleceğe dair umutsuzluğa sevk ediyor. Tuhaf olan ise haya gösterilmesi, baş eğilmesi, saklanması gereken bu görüntülerin kınama adı altında resimlenerek elden ele yayılıyor olması. Bu çirkin görüntüler, dünyayı henüz idrak etmeye başlayan körpe beyinli, billur kalpli gençlerin olduğu sayfalarda fütursuzca gezdiriliyor, hakaretlerle sergileniyor, adeta onların gözlerine sokuluyor. Edep birazu2026
İhtiyacımız olan, lütuftan önce izan. Basiret ve irkiliş gelirse, kurtuluşu da beraberinde getirir.
Selam ile.
Nuray Alper