İslam'da tevekkül (I)
Dini “gereksiz” gören seküler dünya inanan insanların bile Allah ile
bağını öyle zayıflatmış ki pek çok kavrama yabancılaştığımıza şahid oluyoruz. Pek
çok konuda olduğu gibi Allah-insan ilişkileri insan lehine değiştirilmek
istenmektedir. Bunun sonucu profan bir dünyaya paraşütle düşmekten öte bir şey olamaz.
Tevekkül de yabancılaştığımız bir
kavram, bir haldir. Âlemlerin Rabbi ile ilişkimizi belirleyen bu kavram ile hem
bilgi hem bilinç ve hem de yaşantımıza etkisi anlamında aramız pek de iyi
sayılmaz. Dinin bir bütünlük arz ediyor olması ilkesince dini bilinçlenmede de
gösterilen zayıflık zincirleme bir seyir izler ve sair konuları da olumsuz
etkiler.
Tevekkül
nedir?
Tevekkül, iman eden insanın (mu’min) Kâinatın
Yegâne Yaratıcısı, Sonsuz Kudret ve Azamet Sahibi Allah’ın her yaptığının hayır
olduğuna,
Mevla’sına duyduğu güvenle, Kadir-i
Mutlak Rabbulalemin’in takdir ettiğine hoşnutlukla ve tam bir teslimiyetle rıza
göstermektir.
Allah Subhanehu Teâla eşyayı (Kendisi
dışındaki her şey) yaratmasından itibaren, onu çekip çevirmesine ve ahirde
eşyayı “yok” etmesine kadar şeylerin
her aşamasına müdahildir. Çünkü O cc
eşyanın ve mülkün Sahibi’dir, Sani’i’dir. Âlemlerin Rabbi böyle tanınmalı, O’na
böyle iman edilmeli ki eşyayı, mülkü ve bunlar üzerindeki tasarrufu Yüce
Allah’a has kılabilelim. O zaman adımız-sıfatımız “mütevekkil” olur.
Tevekkül kulluğun esasıdır, aslıdır,
diğer adıdır kulluğun. Hem iman etmek hem
de iman ettiğine yeterince itimat etmemek, güvenip kararına razı olmamak eksik
kullukla alakalıdır. Kulluk bilinci gereği O cc ne demiş, ne yapmış, ne
yapacaksa hepsine rıza göstermek mütevekkilin vazgeçilmez özelliğidir.
Tevekkül, mütevekkilin
vekile itimadıdır. Allah’a tevekkül eden de O’na ne kadar güven duyuyorsa,
o kadardır imanı, ihlası, samimiyeti… Böyle olan tevekkül sahipleri Âlemlerin
Rabbi tarafından yalnız bırakılmaz, korunur, kollanır:
Allah Subhanehu:
Gerçek
şu ki: İman edip de yalnız Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın)
bir hâkimiyeti yoktur. (Nahl:99)
müjdesiyle mütevekkili desteklediğini, kolladığını buyurur.
Resul-i Ekrem de (sav):
“Allah’ım!
Sana teslim oldum, sana inandım, sana tevekkül ettim, sana yöneldim.” buyurarak teslimiyeti, imanı
tevekkülle birlikte zikretmiştir. Tevekkül edilen Âlemlerin Rabbi ise O’na her
konuda sonsuz güven duyulmalıdır/iman...
Yine Hz. Peygamber:
“Eğer
sizler gereği gibi Allah’a tevekkül etseniz, muhakkak kuşların rızkını verdiği
gibi sizin rızkınızı da verecektir. Kuş sabahleyin aç gider, akşamleyin tok
olarak yuvasına döner!”
buyurarak hem tevekkülün ne denli ehemmiyet arz ettiğini hem de mütevekkilin
Rabbi tarafından nasıl kollanacağını ifade buyurmuştur. Keza;
İslam uleması da eserlerinde ve
yaşantılarında tevekküle büyük ehemmiyet vermişlerdir. Öyle ki İmam Gazali, “Tevekkül imanın kapılarından olup temeli
tevhiddir” demiştir.
İslam metafizikçileri ise tevekküle
bambaşka bir anlam vermişlerdir. Asıl anlatmak istediğimiz de tevekküle olan bu
yaklaşımdır:
Onlara göre her iş ve oluşta Âlemlerin
Rabbi’ni görmek gerekmektedir. Doğrusu bu yaklaşım Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i
Şerifler’e de muvafıktır. Ne de olsa evrende hiçbir iş ve oluş O’nun (cc) ilmi,
iradesi, izni dışında gerçekleşemez. O zaman tasavvuf şeyhlerinin, “Tevekkül, aracıları görmemek, onları
kaldırıp her şeyi Allah’tan görmek ve bilmektir…” demeleri daha anlaşılır
hale gelmektedir.
Yine, “Allah’ın cc yaptığına da rıza göstermektir tevekkül” demeleri de
tevekkülün teslimiyetle kopmaz ilgisini ifade etmişlerdir. Yani, Sufilerin
tevekkül anlayışında, Allah’tan,
yaptıklarından bila kayd u şart razıyım demektir. Mutlaka ama mutlaka tevekküle
rıza eşlik etmelidir. Aksi halde tevekkül sayılmaz. Tevekkül, üzerine düşeni
yaparak sonuçta çıkana razı olmaktır.
Devam edecek inşaallah…