İslam'da ruhbanlık yoktur
Dinimiz İslamiyet, kendisinden önceki dinlerin hükümlerini kaldırmış din adına uydurulan tüm yanlışlıkları, sapkınlıkları da reddetmiş; yerlerine doğruyu ve en güzeli ikame etmiştir.
İşte bu yanlışlıklardan bir tanesi de ruhbanlık anlayışıdır.
Bilindiği gibi Hz. İsa'dan sonra onun getirdiği ilahi vahiy talimatı terkedilmiş, onun adına uydurulan yeni bir din ihdas edilmiştir. Hz. İsa tarafından adı bile telaffuz edilmemiş olan bir Hristiyanlık çıkarılmıştır ortaya. Hz. İsa'nın öğretisinde Hristiyanlık diye bir şey yoktur.
Hristiyanlık adıyla uydurulan dinin temel dayanağı da ruhbanlık olmuştur. Ruhbanlık din adına, Allah adına otorite kullanmak demektir.
Tanrı adına hareket ettiğini söyleyen, sözleri ve kararları onun sözleri ve kararları kabul edilen ruhban sınıfı oluşmuştur.
Bu sınıfın keyfi karar ve uygulamalarıyla yeni bir kast sistemi çıkmıştı ortaya. Ayeti kerime de şöyle buyuruluyor.
“Onlar, hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu İsa mesihi Allahtan başka rabler edindiler. Hâlbuki onlar, ancak bir olan ve kendisinden başka ilah olmayan Allaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah onların koştukları ortaklardan münezzehtir. (Tevbe suresi 9/31)
Burada beyan edilen ruhban sınıf o kadar etkiliydi ki, bu ruhbanların sınıfsal nüfuzları ve maddi güçleri zamanla krallara bile diz çöktürür hale gelmişti. Onların dedikleri Tanrı’nın dedikleriydi. Onlar yanılmazdı ve onlarsız hiçbir iş yapılamazdı.
Bugün de böyle. Papa özür dilemez, çünkü o yanılmaz. Böyle inanıyorlar. Onlar olmadan, yani ruhbanlar olmadan ayin-i ruhani icra edilemez, din adına ve dünya adına hiçbir şeye karar verilemez olmuştu.
İslam'ın yıktığı en önemli tabulardan birisi de işte bu ruhban sınıfının otoritesi idi. Yani İslam böyle bir anlayışı kabul etmiyor, insanları Allah'ın kulluğunda eşitliyordu. “Ey insanlar, halis din işte budur. Hidayete gelin ve içinde bulunduğunuz maddi ve manevi esaretten kurtulun” diyordu.
Âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ, en başta Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’e şu talimatı veriyordu:
“Ey Resul’üm, de ki ben de ancak sizin gibi bir beşerim. Bana ilahınızın yalnız tek bir ilah olduğu vahyolunuyor, o halde ona yönelin. Ondan bağışlanmanızı dileyin. Müşriklerin vay haline.”(Fussilet suresi 41/6)
Ve yine buyuruyordu ki: “O,(peygamber) kendi arzu ve hevasından konuşmaz, onun her konuştuğu Allah tarafından vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm suresi 53/3-4)
İslamiyet’te tüm güç ve kudret, tüm otorite ve yönetim âlemlerin rabbi olan Allah'a aittir. O her şeyi bilen ve her şeye gücü yetendir.
İslam’da sorumluluk ortaktır
Bu hususu beyan eden ayeti kerimede şöyle buyrulmaktadır; “İçinizden hayra davet eden, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte onlardır.” (3:104)
Peygamber Efendimiz (sav) de din anlayışı ve insanların dini hükümler karşısındaki konumlarını açıklayıcı ifadelerinde buyuruyordu ki: “Sizden herhangi bir kimse bir münker (İslam’a aykırı bir durum) gördüğünde onu eliyle değiştirsin. Buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa kalbiyle değiştirsin, bu ise imanın en zayıfıdır.” (Buhari: Tecrid, c.3, s.177)
Daha birçok hadis-i şerifinde “her kim”, “sizden bir kimse”, “içinizden herhangi biri” gibi ifadelerle herkesi şahsen görevini yapmaya davet ediyor, herhangi bir kimsenin dini hükümler karşısında ayrıcalığının bulunmadığına işaret buyuruyor.
Yani Müslümanların görevlerinikişisel sorumlulukları kolektiftir. Herkes kendisine düşen görevi yapacak, herkes dininin ilası, yani bütün insanlar tarafından kabulü için çalışacak, bu görevler birilerine özellikle tahsis edilmeyecektir. Müslümanların bu görevi yapmalarına da hiç kimse mani olamayacaktır.