İslâmda iyiliğin yeri ve önemi-3
“İyilik” çok geniş, çok kapsamlı ve
insanlık için çok elzem bir kavramdır. İyilik; empati, dayanışma, nezâket ve
daha pek çok mefhumu ihtiva etmektedir. İyiliğin içinde duygu ve düşünce kadar
eylem ve hareket de vardır. İyilik, eylemsel bir sevgidir! Evet karşı tarafa
olan samimî sevgimiz, bizi herekete geçiriyor ve ona iyilik yapmamıza vasıta
oluyor.
İyilik eyleminin faydası karşı tarafla
sınırlı değildir. İyilik yaptığımızda aynı zamanda kendi geleceğimize de yatırım
yapıyoruz. Çünkü yaptığımız iyilik, mutlaka günün birinde bize geri dönüyor. İnsana
geri dönmeyen bir iyilik yoktur. Çünkü insanlar, görünmez bağlarla birbirlerine
bağlıdırlar. Bu kanaati doğrulayan şöyle bir hikâye anlatılır:
“İstanbul’da çok iyi kalbli bir kahveci
varmış. Kahvehanesi her gün müşterilerle dolup taşıyormuş. Günün birinde
kahvehanesine kabadayı bir adam gelmiş. Adam, kahvehanede oturan herkese kahve
ısmarlamış. Ancak orada kıyafetinden Rum olduğu anlaşılan bir adam varmış.
Kabadayı, kahveciye yalnız bu adama kahve verme, demiş. Kahveci, herkese
kahvesini vermiş… Sonunda iki fincan daha kahve yapıp Rum müşterinin yanına
gidip oturmuş ve kabadayıya; “bu kahveler senden değil benden,” demiş. Aradan
biraz zaman geçmiş, Sisam Adası’nda Rumlar isyan çıkarmış. Bu kahveci de isyanı
bastırmaya giden askerler arasında imiş. Her nasıl olduysa Rumlara esir düşmüş.
Rumlar kahveciyi satmak üzere köle pazarına çıkarmışlar. İyiliksever kahveci böyle
şaşkın şakın âkıbetini beklerken bir Rum çıkagelmiş ve kahveciyi satın almış.
Adam, kahveciyi köle pazarından satın alıp uzaktaştırdıktan sonra, ona şöyle
demiş, “beni tanıdın mı? Ben o kabadayıya rağmen kahve ikram ettiğin kişiyim.
Sen unutmuş olabilirsin ama 40 yıl geçse de ben o kahveyi unutmadım. Onun
hatırı için seni serbest bırakıyorum, şimdi özgürsün, git, yolun açık olsun,” demiş. İşte “bir fincan
kahvenin 40 yıl hatırı vardır,” sözü buradan geliyormuş.
Bunun için yaptığımız her iyiliğin bize
bir şekilde dönüp geleceğinin farkında olarak hareket etmeliyiz. Bazan iyilik bize
geri dönüyor fakat biz farkına varamıyoruz. Mesela iyilik, başımızdan bir
belanın define sebep oluyor. Bu dünyada olmasa da âhirette mutlaka iyiliğin faydasını
göreceğiz. Boşuna “iyilik yap denize at, balık bilmezse Hâlik bilir,” dememişlerdir.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“İyilik çürümez, günahlar unutulmaz! Deyyan
(hâkim olan Allah) ölmez, o halde dilediğin
şeyi yap; davrandığın gibi sana davranılacaktır.” (Kenzü’l-ummâl 43672)
İyilik yapmak, hayatımıza anlam katıp ilişkilerimizi
güzelleştiriyor. Yanlış algıları düzeltiyor. İyilik yapan insanlar,
çevrelerince kabul görüyor ve daha çok seviliyorlar. İhtiyaç halinde daha kolay
sosyal destek bulabiliyorlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “İnsan, kendine
iyilik edene sevgi, kötülük edene de nefret duyacak şekilde yaratılmıştır.” (Ebu
Nuaym)
İyilik yapmanın, şâhit olan üçüncü
kişilere de faydası vardır. İyiliğe tanık olmanın iyilik yapmaya ilham
verdiğini ve bunun iyiliğin yayılmasına sebep olduğunu isbat eden ilmî
araştırmalar mevcuttur.
Maddî ve manevî hiçbir iyiliği basit
görmemeliyiz. Çünkü rastgele yapılan iyilikler tahmin edemediğimiz iyilikleri doğurabiliyor.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“Ey Ebu Zerr! Kardeşini güler yüzle
karşılamak şeklinde bile olsa hiçbir iyiliği küçük görme! Et satın aldığın veya
bir tencere kaynattığın zaman suyunu artır, ondan komşuna bir avuç (kadar
da olsa) ver.”
(Tirmizi)
İyilik insana iyi geliyor. İyilik
insanı mutlu edip hayata anlam katıyor. Öz saygımızı artırıyor. Kişinin kendisini
iyi hissetmesine sebep oluyor. İnançsız insanlar dahi, iyilik yaptıklarında
mutlu olduklarını itiraf ediyorlar… Dolayısiyla iyilik yapmayı yaşam felsefesi
haline getirmemiz ve çocuklarımıza da aşılamamız lazım.
“Ben bundan sonra elimden geldiği
kadar hep iyilik yapacağım, kötülüklere ise, dur diyeceğim,” şeklinde düşünmemiz
ve bunu kendimiz için bir hedef haline getirmemiz gerekir. Böyle yapabilirsek, cemiyetimizdeki
kötülükler nisbeten azalır ve herkes daha çok mutlu ve huzurlu olur…
(Devamı haftaya…)