İslâm'da iyiliğin yeri ve önemi-2
“İnsanın meşrû bir ihtiyacını karşılayan, insan menfaat ve dileklerine uygun düşen, kişiye ve topluma yarar sağlayan her türlü iş ve davranış” olarak tarif edebildiğimiz “iyilik”, sünnet-i seniyyede çok geniş yer almıştır. Eshab-ı kiramdan Nevvâs bin Sem’ân radıyallahu anh şöyle diyor:
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve
selleme iyilik ve kötülüğün ne olduğunu sordum. Buyurdu ki: “İyilik
güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise; kalbini tırmalayıp duran ve insanların
bilmesini istemediğin şeydir.” (Müslim)
Bu hadis-i şeriften anlıyoruz ki;
hakikî mânâda güzel ahlâklı olan mümin, iyilikten başka bir şey yapmaz. Güzel
ahlâk, yüce dinimiz İslâm’ın insanları kanalize etmek istediği hedeftir. Güzel
ahlâk, İlahî emir ve yasaklara harfiyyen uyan müslümanın alacağı manevî şekil
ve kıvamdır. Allahü Teâlânın yüce buyruklarına samimiyetle uyan müminin
vücudunu bir elbise gibi saran bu güzel ahlaklı olma durumu, onun mükemmele
ulaşmasına hizmet eder. Böyle bir kimse, cemiyette hep hürmet görür ve bütün
davranışları insanlarda hayranlık uyandırır.
Başkalarının duymasını istemediğimiz,
ya duyarlarsa diye bizi tedirgin eden haller ise, o davranışların kötü olduğunu
gösteren çok önemli işaretlerdir.
İnsan iyi ve kötünün ne olduğunu
öğrenmeli, kötülükten sakınıp iyiliğe sarılmalıdır. İnsana yakışan budur. Fazilet,
hayır ve iyilik diye bilinen haller ve davranışlar güzel ahlâktan ibarettir. Dolayısiyla
insan, gönlünü rahatsız ve tedirgin eden davranışların günah olduğunu anlamalı
ve onlardan titizlikle uzak durmalıdır.
İyi olabilmek, iyiliğe varabilmek için,
insanın kendinden bir şeyler vermesi gerekir. Bu, yerine göre “îsâr” yapmak yani
başkasını kendine tercih etmek, haksızlığa uğrasa bile haksızlık yapmamak,
kendisine fenalık yapanları bağışlayabilmektir. İyiliğe ulaşabilmek için Allah
yolunda harcama yapmayı tavsiye eden âyet-i kerime, iyiliğin; kendinden bir
şeyler vermenin maddî ve somut cephesine işaret etmektedir. Âyet-i kerimede
şöyle buyuruluyor:
“Allah yolunda sevdiğiniz şeylerden
harcamadıkça, iyiliğe asla eremezsiniz. Ne harcarsanız Allah onu hakkıyla
bilir.” (Âl-i İmran 92)
Zengin servetini harcayarak, makam
sahibi itibarını iyi yönde kullanarak, âlim ilmini öğreterek, bedenen güçlü
olan kişi, hakkı ve haklıyı savunarak iyiliğe ulaşabilir. İyiliğe
ulaşabilenler, sahip oldukları bu güzel ahlâk sayesinde Allahü Teâlânın
rahmetini, cennetini ve rızâsını kazanacakları için hayatlarını, kendilerinden
beklenen yönde ve şekilde dolu dolu yaşamış bahtiyar kimselerdir. Allahü Teâlâ,
bizleri de onlardan eylesin.
Bir insanın bizzat kendisine ve aile efradına
karşı görevlerini yerine getirmesi bir iyiliktir. Komşusu ile olan
ilişkilerinde kırıcı olmaması, ona her konuda yardım elini uzatması bir
iyiliktir. Bir yoksulun, bir yetimin yedirilip giydirilmesi ve barındırılması
nasıl maddî bir iyilikse, güler yüz ve tatlı sözle gönüllerinin alınması, sevgi
ile başlarının okşanması da bir iyiliktir.
Üzgün ve dertli birini teselli etmek,
bildiklerini başkalarına öğretmek, insanlara doğru yolu göstermek, hasta, yaşlı
ve kimsesizleri ziyâret etmek bir iyiliktir. İnsanların yardımına koşmak;
hasta, yaşlı ve sakat kardeşlerimize toplu taşım vasıtalarında yer vermek, görme
engellinin elinden tutup yolun karşısına geçirmek, bir yolcuya, bir misafire
gideceği veya aradığı yeri göstermek bir iyiliktir.
Sokakta, caddede, mahallede, çarşıda,
pazarda taşı, çamuru pisliği, dikeni yani insanlara eziyet veren ve tiksinti
uyandıran şeyleri ortadan kaldırıp atmak iyiliktir. Kısacası Allah ve Resulünün
bizden yapılmasını istedikleri şeylerin tamamı iyiliktir. Hatta kötülükten
sakınmak ve başkalarına kötülük yapmamaya çalışmak da bir iyiliktir. Bütün bu
iyilikler aynı zamanda “sadaka”dır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“(Mümin)kardeşinin yüzüne tebessüm etmen senin için sadakadır. İyiliği emredip
kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden adama yolu göstermen senin
için sadakadır. İyi görmeyen kimseye yardımcı olman senin için sadakadır. Yoldan
taş, diken ve kemik (gibi sıkıntı veren şeyleri) kaldırıp atman senin
için sadakadır. Kendi kovandaki (suyu) kardeşinin kovasına boşaltman
senin için sadakadır.” (Tirmizi 1956)
(Devamı haftaya…)