İslâm'da çocuk eğitim ve terbiyesi- 1
Çocuklarımız, Allahü Teâlâ’nın bizlere ihsan buyurduğu çok büyük bir nimettir. Çünkü âhirete göç ettikten sonra, bize hayır dua eden evlatlarımız vesilesiyle amel defterimiz kapanmaz ve bize sevap gelmeye devam eder. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
“İnsanoğlu öldüğü zaman, bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden sâlih evlat.” (Müslim) Demek ki ölümden sonra çocuğumuzdan fayda görmek yani bize du etmesini istiyorsak, onu sâlih yani hayırlı bir Müslüman olarak yetiştirmemiz gerekir.
Bazı eğitim uzmanlarına göre; altı yaşa kadar çocuğun karakteri nasıl ise, ondan sonraki yaşantısında fazla ekleme yapılmadan aynı izler devam eder. Çocuklar, gelecekte hayatlarına yön verecek ahlakî değerleri aile içinde ebeveyninden öğrenirler.
Efendimiz aleyhisselam; çocuğun yetişmesinde ailesinin fonksiyonunu şöyle ifade buyurmaktadır: “Her çocuk fıtrat üzerine doğar, onu anne ve babası Yahudileştirir veya Hristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.” (Müslim). Dolayısıyla bize emanet edilen çocuklarımızı, fıtrat üzere yani İslam ahlakı üzere yetiştirmek, bizim vazifemiz olduğu gibi faydamıza olan bir iştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Bir baba, evladına iyi bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakamaz.” (Buhari)
Eğitim gibi mühim bir işin ilk basamağı, çocuğun varlığını tanımak, ona insan olmakla doğuştan hak ettiği saygıyı göstermektir. Muhatabına değer vermeyen ve onun kişiliğine saygı duymayan bir eğitimcinin başarılı olması zordur. Dolayısıyla çocuklarla iletişimde; onları adam yerine koymak gerekir. Fikirleri değer gören, duyguları dinlenen ve ihtiyaçları dikkate alınan bir çocuğun anne babası ile sağlıklı bir iletişim içinde olacağı, dolayısıyla terbiyesi için harcanan gayrete olumlu tepkiler vereceği açıktır. Efendimiz aleyhisselam, çocuğu bir şahsiyet olarak görüp muhatap alırdı. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
“Enes radıyallahu anh, çocukların yanından geçerken onlara selam verdi ve: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de, çocuklara böyle selam verirdi, dedi.” (Buhari)
“Usame bin Zeyd radıyallahü anh şöyle anlatıyor: Allah’ın Resulü beni bir dizine, Hasan’ı diğer dizine oturtur ve bizi bağrına basarak şöyle derdi: Allah’ım, bunlara rahmet ve mutluluk ihsan eyle. Ben bunların hayır ve mutluluklarını diliyorum.” (Tirmizi)
“Hazret-i Enes radıyallahü anh şöyle diyor: Ailesine karşı Efendimiz aleyhisselamdan daha şefkatli olan hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in, Medine’nin kenar mahallelerinde oturan sütannesi vardı. Sütannenin kocası demircilik yapmaktaydı. Beraberinde biz de olduğumuz halde Peygamberimiz aleyhisselam, oraya çocuğu görmek için giderdi. Varınca, duman dolu eve girer, çocuğu kucağına alarak koklar ve öper, bir süre sonra dönerdi.” (Buhari)
“Enes bin Mâlik’in kardeşi Ebû Umeyr’in, kendisiyle oynadığı Nuğayr denen serçeye benzer, kırmızı gagalı küçük bir kuşu vardı. Nuğayr ölünce, Ebû Umeyr üzülmüştü. Resulullah onu görünce: ‘Ya Ebâ Umeyr, Nuğayr’a ne oldu,” diyerek onunla şakalaşmıştı.” (Buhari)
“Allah Resulü, şaka yapmak için beş yaşında olan Mahmud bin er-Rabî’in yüzüne su püskürtmüştü.” (Buhari)
“Râfi’ bin Amr diyor ki; çocukken bir gün ensarın hurmalarını taşlarken yakalandım. Beni, Allah Resulü’nün huzuruna götürdüler. Resulullah bana, “çocuğum, hurmaları neden taşlıyorsun,” diye sordu. Ben de ‘yemek için’ diye karşılık verdim. Bunun üzerine Peygamberimiz, “hurmaları taşlama da altına düşenlerden ye,” buyurdu. Sonra başımı okşadı ve “Allah’ım, onun karnını doyur,” diye dua etti” (Ebu Davud)
Bu ve benzeri hadis-i şeriflerden anlıyoruz ki; Allah Resulü sallallahü aleyhi ve sellem, çocuğu hakları ve saygınlığı ile bir şahsiyet olarak kabul eder ve bu güzel anlayış çerçevesinde ona yaklaşırdı. Onun, çocuklarla sevgi ve merhamet ekseninde kurduğu bu güzel ilişki ve iletişim tarzı; üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli bir konudur. Ebeveyn ve eğitimcilerin, çocuğun duygu, düşünce ve gelişim dünyasını göz önünde bulunduran bu kutlu yaklaşımı rehber edinmeleri gerekir.
(Devamı haftaya…)