Dolar (USD)
35.28
Euro (EUR)
36.68
Gram Altın
2978.10
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
15 Eylül 2013

İslamcılık yeniden mi doğuyor

İslamcılık öldü mü, yoksa miadını mı doldurdu tartışmaları geçtiğimiz yıllarda sıkça tartışılan konuların başında geldi. Başta İslami kesim entelektüellerinin irdelediği mevzu diğer kesimlerin ilgisini de çekti. Bununla birlikte belki de düşünce ve kalem erbabının üzerinde en az mutabık kaldığı başlıklardan biri oldu.

İslamcılık incelenirken fikir ayrılıklarının çıktığı noktalar o kadar fazla ve çeşitliydi ki bu sonucun ortaya çıkması da bir yerde doğal sonuçtu. Kavram ve menşe'den başlayan farklı düşünce ve yorumlama biçiminin detaya indikçe genişleme temayülü göstermesi yadırganmadı. Ülkemizde ve dünyada son dönemlerde ortaya çıkan sosyal konjonktür, öncelikle İslami kesim tarafından İslamcılığın öldüğü yorumlarını ortaya çıkardı.

İslamcılığın öldüğü tezinden hareket eden aydın kesimi, eski İslamcılar için yeni bir terim ikame etmekten de geri durmadı. İslamcıların eskiden pek de haz etmediği "muhafazakarlık" kelimesi eski İslamcıların yeni sıfatı haline dönüştürülmüştü.

İslamcılıktan, muhafazakarlığa geçişle bu kesimin mevcut yapıyla ciddi bir entegrasyon yaşadığı tezi desteklenmiş oldu. Aynı zamanda da tüm uygulamaları savunma sorumluluğu bu kesime yüklenmişti. İslamcılar böylelikle mevcudu savunma gerekliliği ve İslamcılık gibi bir kavramın yüklediği aksiyonerlikten uzaklaştırılmaları sonucu çift yönlü başkalaşma etkisiyle karşılaşmışlardı. Bir tür pasifizasyon hareketine maruz kalan İslamcılık için son sözlerin söylendiği iddiaları son aylarda yaşanan sosyal hareketlilikle ömrünü bitirdi gibi...

Gezi Parkı eylemleri bu konuda tetikleyici önemli bir unsur olarak ortaya çıkar. Düzenlenen karşıt eylemler uzun yıllardır meydanlardan, protestolardan uzak duran acer muhafazakarların aktifliğine bir girizgah oluşturmuştur. Genç muhafazakarlar ilk defa bu kadar büyük ölçekte meydanlara çıkmış, sloganlar atmış, yürümüşlerdir!

Gezi Parkı olayları soğumadan Mısır'da yaşanan darbe Türkiye'deki eylemlerle ilişkili bulunmasının da harekete geçirici etkisiyle muhafazakarları meydanlara çıkaran yeni bir zincir kurdu. Hemen her şehirde yapılan eylemler meydanlarda hatırı sayılır kalabalıklar toplamıştı.

Mısır'daki insanların katledilmesiyle devam eden meydan hareketlenmeleri Suriye'de kimyasal silah kullanılması iddialarıyla yeni bir dalgaya yol açmıştı. Meydanlar, Ortadoğu ve İslam dünyasının durumunu sorgulamaya başlamış, çözüm isteyen muhafazakarlara ev sahipliği yapıyordu.

Gezi'yle başlayıp Mısır ve Suriye'yle devam eden sosyal hareketlenme aslında göründüğü kadar basit anlamlar taşımıyordu. Yaşananlar sadece bir kesimin sokaklara dökülmesinden daha anlamlı mesajlar vermekteydi!

Çoğunluğunu gençlerin, bir kısmını kadın ve çocukların oluşturduğu kalabalıkları iki şekilde yorumlamak mümkündü. Ya muhafazakarlar değişmekteydi ya da yeni muhafazakarlar eski İslamcı kimliklerini hatırlamaya başlamışlardır. Nereden baktığımıza göre değişecek tespit aslında içerik olarak çok da farklı anlamlara gelmiyordu. Bunun muhafazakarlığın dinamizm kazanması ya da İslamcılığın geri dönmüş olması çok da önemli değildi. Mühim olan atıl ve savunmacı pozisyonu çoktan içselleştirmiş bir kesimin yeni fark edişler yaşaması ve hareketli sosyal bir kesime dönüşmesiydi.

Üstelik bu hareketlilik sadece meydanlarda görünmüyordu. Basın-yayın, sosyal medya bağlamında etkisi ve gücü artan bir muhafazakar trend hakim olmaya başlamıştı. Her ne kadar bu, artık daha siyasallaşan bir topluluğa işaret etmek anlamına gelse de sosyal olaylara karşı daha bilinçli ve hassaslaşmanın da izlerini taşımaktaydı.

1990'ların aksiyoner İslamcıların yeni versiyonları aynı hareketliliği sürdürmeye mirasçı olduklarını ilan edercesine her yerde görünmeye başlamışlardı. Düne kadar ülke ve dünya meselelerine karşı duyarsızlıkla suçlanan muhafazakarlar -özellikle gençler ve kadınlar- durumun aslında hiç de öyle olmadığını anlatıyorlardı. Muhafazakarlar, ülke ve dünya gündemini takip eden, reaksiyoner, düşüncelerini ortaya koymaktan çekinmeyen, dinamik bir bünyeye sahip olduklarını göstermişlerdi.

Yeni kuşak muhafazakarların 90'lı yıllardaki İslamcılardan en bariz farklılıkları görüntüsel olsa gerekti. Meydanlarda/medyada şortlu delikanlılarla dekolteli kadınlar, sakallı erkeklerle siyahlara bürünmüş kadınlar yan yana yer alıyordu. Neredeyse aynı kelimelerle konuşan bu insanların yanındakileri şekillerinden dolayı yargılamadıkları da ince ve önemli bir detaydı aslında. Sonuç olarak tüm bunları ister muhafazakarlığın değişimi ister İslamcılığın geri dönüşü olarak yorumlayalım gerçek, bir değişim ve başkalaşımın yaşandığıdır, vesselamu2026

twitter.com/sabihadogann