Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
06 Aralık 2023

İslamcılık söylemi: Müslümanlıktan vazgeç(me)mek

Osmanlı’nın son döneminde batıcılık akımının, ancak toplumun içerik ve form olarak batılılaşması durumunda “geri”likten kurtulacağını öne sürmesi, “İslam” ile irtibat noktalarının yeniden gözden geçirilmesi noktasında elbette uyarıcı olmuştur. İslamcılık ise, bundan sonra “islam” ile irtibatın devam ettirilerek kurtuluşun elde edileceğini öne sürmüştür.

Osmanlı için modernlik, içinde bulunduğu gaileden kurtulmak anlamına gelmekteydi. Bu sebeple Batı ile temasını geliştirmek ve gerekli olan sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel düzenlemeleri yapmak zorunlu olarak görülmekteydi. Bu süreçte Osmanlı’nın İbn Haldun’un deyişiyle “asabiyet”inin zayıflamış olması meselenin ruhunu anlama konusunda elini zayıflatmaktaydı.

Batılılaşma ve/veya modernleşme bugüne kadar hız kesmeden devam etmiştir. Her ne kadar aralarında detay görüşler açısından benzerlikler söz konusu ise de, tarihsel süreçte gerilim batıcılar ile İslamcılar arasında oluşmuş görünmektedir. Batıcıların savları ile pratiklerinin egemen olduğu zamanlarda, İslamcıların bu durumdan kurtuluşa dair batıcılara rezervlerinin dışında kuvvetli iddiaları bulunmaktaydı. Hatta İslamcılar “yerlilik” kavramından yola çıkarak tarımdan eğitime, ekonomiden sağlığa kadar farklı alanlarda sorunları ancak kendilerinin çözeceğine dair tezler öne sürmekte idiler.

Hatta 1970’lerden itibaren İslamcılığın tedrici olarak yükselişine tanıklık etmeye başlandı. Bu tedrici gelişmenin içinde entelektüel alanda kendisini göstermeye başladı. Bilhassa 1980 ve 90’lar mağduriyetlerle birlikte İslamcılığın entelektüel söylemlerini geliştirdikleri bir zaman dilimiydi.

Öncelikle İslamcılık, toplumun ve bu toprakların islam ile irtibat noktaları açısından önem taşımaktadır. Fakat “İslamcılık” bir akım ve perspektif olarak sosyolojik bir yapı niteliği taşımaktadır. Bir başka deyişle, İslamcılığın İslam ile bağlantısı ontolojik olmayıp konjonktürel ve sosyolojiktir. Fakat kimi görüşler İslamcılığı ontolojik olarak İslam ile irtibatlandırmaktadırlar.

Bu bağlamdan yaklaşıldığında, üzerinde durulması gereken nokta İslamcılığın İslam ile irtibat kurma biçimidir. İslamcılık islamı bir bütünsellik içinde ele almak bakımından holistik bir yaklaşıma önem vermekle birlikte, son kertede kendi konjonktürü ve dünyayı çok iyi analiz edebilmiş değildir. Hasılı bugünden bakıldığında İslamcılığın geniş ölçekli bir kritiğinin yapılması zaruret arz etmektedir. Bu, aynı zamanda kendine eleştirel bir bakışı da gerektiren bir durumdur.

İslamcılığın eleştirisi gündeme geldiğinde, bazıları islam ile tek irtibat kurma biçimi olarak İslamcılığı düşünmüş olmasından dolayı, bunu bir müslümanlıktan vazgeçiş şeklinde algılayabilmektedirler. Şunu belirtmek gerekir ki, İslam bu toprakların, kültürün gelecek projeksiyonunun vazgeçilmez bir ögesidir.

Fakat bugün batı karşısında yaşanan başarısızlığa dair duygusal, akli ve zihinsel bunalım daha da derinleşmiş görünmektedir. Bunun en temel göstergesi, genç nesilden başlayarak kendi paradigmasına güvenmemek; geleceğini kendi paradigmasında görmemek ve nihayetinde geleceğini Batı’da görmek şeklinde tezahür etmektedir. Elbette böyle bir gerçekliğin varlığı, uzun veya kısa vadede müslümanların kendilerini ciddi anlamda kritik etmelerini zorunlu kılmaktadır.

Bu kritik çerçevesinde Müslümanlar yaşanan zafiyet noktalarını dikkate alarak islam ile irtibat noktalarını yeniden kurmaları gerekmektedir. Dinin tanımından başlayarak dünya ile sahih bir ilişki kurmaya, bilgi üretimi ve kritiğinden ilişkilerin ahlakiliğine kadar yeni bir tefekkür zorunlu görünmektedir. İslam’ın metafizikleştirilerek sorunları görmezden gelme tavrının uzun vadede sonuç vermeyeceği bilinmelidir. Çünkü gezegenimizin yaşadığı sorunlar karşısında paradigmatik bakış açısı gereklidir; fakat metafizikleştirme sorunların üzerini örtmektedir.