Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Eylül 2012

İslamcılığın imtihan alanı-1

GEÇEN yazımızda İslamcılığın bugün için atması gereken ilk adımından bahsetmiştik. Bu adım, İslamcılığın ve islamcıların bugünkü durumunu ortaya koymak ve belki bir yol haritası çizmek bağlamında anlamlı olacaktır. Ancak bu ilk adımın ardından, İslamcıları bekleyen hayati soru(n)lara dair cevaplar üretmesi mümkün olacak ve herkes kimin ne dediğini belki daha iyi duyacaktır.

İçinde bulunduğumuz durumda İslamcılığı bekleyen en önemli sorunun etnisite problemleri olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla İslamcılığın en çağdaş imtihan alanlarından birisidir. Bu problem özelde PKK, BDP, Türk, Kürt gibi anahtar kelimeler üzerinden yürümektedir. Geldiğimiz noktada, siyasi ve siyaset dışı enstrümanlarla devam eden ve yelpazesi olabildiğince toplumsal boyutları kapsayacak derecede genişlemiş devasa bir konu halledilmeyi beklemektedir.

En başta peşinen belirtelim ki, bu etnik problemi halledebilme imkanına sahip yegane yaklaşım ancak İslamcılık olabilir. Peki ama niçin? Bu soruya cevap verebilmek için meselenin nereden çıktığını, kimlerin ne söylediğini ve ne tür yaklaşımların bulunduğuna kısaca değinmek gerekmektedir. Bu değiniler, aynı zamanda onların imkanlarının sınırlarını göstermesi bakımından da önemlidir.

"Nation" karşılığı ulusçuluk, Fransız İhtilali sonrası dünyaya epey sorunlu bir bakıye bırakan bir ideoloji. Ulusçuluk ideolojisinin, en nihayetinde etnik problemler çıkaracağı zaten tahmin edilir. Şu anda Türk ve Kürt arasında oluşturulmaya çalışılan gerilim de en nihayetinde bu sonuçlardan biri. Karşılıklı olarak ulusçuluktan beslenen bir mentalite, son kertede Türk ve Kürt insanları arasında bir düşmanlık ve ayrımcılığı daha da derinleştiriyor. Etnik vurgu taşıyan eylemler, karşı etnik aidiyet ve söylemleri kışkırtıp keskinleştirmekten başka bir şey yapmıyor. Bunları hem söylem hem de eylem düzeyinde hergün tecrübe ediyoruz.

Diğer yandan, marksist ya da sol yaklaşımlar da, söylem ve pratikler düzeyinde bir şey söylemedikleri gibi, neticede çatışmacı bir dilin üzerinden konuşuyorlar. Bugün herkes biliyor ki, PKK ve BDP marksist bir arkaplandan beslenerek yollarına devam ediyor. Fakat kullandıkları ezilmişlik söylemini adalete tahvil edecek enstrümanlardan tabiatıyla yoksunlar. Halbuki ezilmişlik meselenin bir tarafıdır. Buradan en nihayetinde PKK ve BDP maalesef şiddet söylemi üretmeye devam ediyorlar ve neticesi adalet ve insaftan oldukça mesafeli. Ulusçu söylemle de birbirilerini besliyorlar. Liberal ve postmodern söylemlerin ise ne söyledikleri bile belli değil.

Tüm bu ideoloji ve söylemler dünyevi sınırları aşamayan ve dolayısıyla da aşkın ile bağlantıları zayıf. Şimdi özelde Türkiye'de tarih ve sosyolojiyi de dikkate alan sahici bir şeyi kim söyleyebilir? Öncelikle belirtmek lazımdır ki, ne Marksizm, ne ulusçuluk ne de liberalizm üzerinden bu ülkede ortak bir hafıza kurulamaz. Yüzlerce yıldır Anadolu'da birlikte yaşayan halkların, ortak hazıfalarına seslenecek, onları yaşatacak, bir şey söylediğinde diğer etnik ve dini unsurun aleyhine olmayacak söylemi kim inşa edebilir?

Etnik, sınıfsal, ekonomik vb. farklılıkların insan toplumlarının bir gerçeği olduğu, bu etnik, sınıfsal, ekonomik vb. farklılıkların sadece bir farklılık ve çeşitliliği tanımladığını; bunlardan herhangi birini yüceltmenin sadece çatışmaları artıracağını ama insanlığa karşı bir suikast olacağını hangi dünyevi ideoloji söyleyecek? Onların imkan ve enstrümanları buna uygun değil. İslamcılık, ortak hafızaya konuşacak, tarih ve sosyolojiyi buluşturabilecek ve bu konuda tarihi deneyimlere de sahip olan imkanlara sahip olan yegane yaklaşım olarak duruyor. Sorun; bunları ete kemiğe büründürecek bir çabanın başlatılmasında. İslamcılığın imtihan alanı ya da çetin sınavların ilki ve öncelikli görevi bana göre budur.