İslamcılığın Bugünkü Anlamı
İslamcılığın köşe yazılarında ele alınması -gazete köşelerinin de doğası gereği- ister istemez konunun bir çok boyutunun sistematik bir biçimde analiz edilememesini sonuçlamaktadır. Bu bağlamda İslamcılık konusunun derinlikli tartışmaların yapılmasına zemin hazırlayan platformlara taşınması bir zorunluluk olarak görünmektedir.
Bu kısa dönem içerisinde yapılan İslamcılık tartışmaları, konunun tarihi, teolojik, sosyolojik vb. bir çok boyutlarına değindi. Fakat tam da bu noktada İslamcılığın bugün için ne anlama geldiği, nasıl bir nitelik kazandığının anlaşılması gerekiyor. Böylece İslamcılığın neliği, çerçevesi, sınırları, hedefleri, misyonları konusunda daha net bir resmi görebilmek imkan dahiline girecektir.
İslamcılığın özellikle üç boyutuna dikkatle bakmalıyız. Birincisi, İslamcılık entelektüel bir harekettir. Onun bugünkü zaman diliminde entelektüel bir hareket olmasını ortaya çıkaran koşullar, aslında başından beri devam etmektedir. Müslümanlar Osmanlı'ya ve/veya İslam dünyasına yapılan meydan okuma karşısında, külli sorunlarla karşı karşıya kaldılar. Çünkü yapılan meydan okuma askeri, ekonomik, kültürel, sosyal, siyasal vb. çok boyutlu idi. Giderek dağılan ümmet, sömürü, işgal, ilerleme, sosyal Darwinizm, eğitim, sanayileşme gibi sorunlar müslüman dünya içinde cevaplanmak üzere ortaya çıktılar. Batıcılar ve Türkçülerden farklı olarak İslamcılar, bu soru(n)lara cevap üretmede İslami projeksiyon geliştirmeye çalıştılar. Bunda ne kadar başarılı oldukları bir başka tartışma konusudur ancak bilinmesi gereken şey, gündelik yaşamın islam ile sahih irtibatını sağlama konusunda İslamcıların önemli bir cehd göstermiş olmalarıdır. Özellikle bu cehdin, yüzyıllardır kendisine arkaplan oluşturan İslam'dan şüpheyen düşmeye başlayan yeni aydın ve entelektüellerin ortaya çıktığı dönemde çok daha anlamlı olduğunu burada görmek gerekir.
İkinci boyut da tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. İslamcılar için islam, bir dünya görüşünün temel referansıdır. Dolayısıyla yukarıda saydığımız soru(n)lara islamcılar, İslam'ı bir projeksiyon ve bir dünya görüşü sayarak cevap üretmeye çalışmışlardır. Tabii ki ürettikleri tüm cevapların isabetliliği tartışılabilir. Hatta zaman zaman İslam'ın bir meşrulaştırma ameliyesi olarak işlevselleştirilmesi bile söz konusu olmuştur. Fakat tüm bunlar, İslamcılığın temel yönelimleri ve hedeflerine suikast yapan unsurlar değildirler.
Üçüncü boyut ise, İslamcılar, modern dünyanın din için öngördüğü sınırlı alanı sorunsallaştırmış ve İslam'ı hayatın bütününe şamil bir din olarak görmüş ve bu yönde argümentatif savunular yapmıştır. Böylece İslamcılık, İslam'ın sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik vb. bütüncü bir proje olduğu tezini savunan bir hareket olmuştur.
Şimdi bugüne gelelim. Bugün özelde Türkiye ve İslam dünyası, genelde ise tüm dünyada insanlık ağır sorunlar ve krizlerle yüzyüzedir. Aslında ikiyüz yıl öncesine göre sorunlar temelde değişmemiştir; sadece yeni duruma göre yeni formlar kazanmıştır. Tüm dünyada sömürü ve işgaller hala devam etmektedir. Dünyanın çok büyük bir bölümü açlık ve yoksulluk sınırları içinde yaşamaktadır. Küreselleşme, bu sorunları daha da derinleştirmiştir. İşgaller artarak devam etmektedir. Küresel aktörlerin (Amerika, İngiltere, Fransa vb.) hegemonyası özelde "ümmet" denilebilecek bir alan bırakmamış, her şeyi tarumar etmiştir. Suriye'de katliamlar olurken, küresel aktörlerin insafı beklenmektedir. Dünya liberalizmin, kıskacı ve hegemonyası altına girmektedir. Türkiye'de ve dünyada etnik problemler, ciddi terör olayları ile insanları sindirmektedir. Tüketim ahlakı, gündelik yaşamı yeni bir tüketim dini ile karşı şarşıya bırakmıştır. Eğitim, gündelik hayatı sağlıklı bir biçimde inşa edecek içeriklerden yoksundur. Hasılı dünya ciddi anlamda bir kriz ve bunalım ile karşı karşıyadır ve maalesef bu kriz derinleşerek artmaktadır.
Şimdi önemli olan bu sorunlara, içinde bulunulan coğrafyadan başlayarak evrensele doğru genişleyen cevapların nasıl üretileceğini sormalıyız. Tam da bu noktada Türkiye'de hangi düşünsel çevrelerin ne cevaplar ürettiğine kısaca bakabiliriz. Bugün marksizm, liberalizm, postmodernizm bize bir yaşam biçimi sunmaktadır. Fakat bunların hepsi son kertede aynı paradigma ve dünya görüşünün içinde konuşmaktadırlar. Marksizm, sürekli homurdanmakta, liberal dünyayı protesto etmektedir. Ancak insanlığı üzerinde inşa edeceği bir ahlaki, sosyal ve kültürel zemine sahip değildir. Doğrusu bunun metafiziksel imkanlarından yoksundur. Postmodernizm, "bıraksın yapsınlar"ın olabildiğinde genişletilmiş relatif çerçevesi olarak, insanlığı birarada tutacak ortodoksisi olan bir hayat tarzı sunmadığı gibi, küresel emperyalizmin yeni çerçevesi ve ideolojik kalıbı oklarak işlev görmektedir.
İşte tam da bu noktada, hem paradigma hem de dünya görüşü olarak, diğer ideoloji ve düşünsel çerçevelerden farklı olarak İslamcılığın bugün için nasıl bir anlama geldiği, hangi konuma oturduğu ve ne gibi misyonlara sahip olduğu daha iyi anlaşılacaktır. İslamcılık, bugün insanlığa sunulabilecek yegane önerilerin İslam ile mümkün olduğu temel tezini dillendirmeye devam ederek anlamı ve önemini sürdürecektir.
Tabii ki bu sadece propaganda ile yapılacak bir iş değildir. Türk-Kürt gerginliği gibi etnik problemlere yaklaşımı, ümmetin yeniden diriltilmesi, global emperyalizme üretilecek çözümler, Tüketim ahlakına karşı gündelik hayatta İslam ahlakının inşası vb. sorunlara üreteceği cevaplar ve pratikler ile mümkün olacaktır.
Şunu bilmek lazımdır ki, bu dünyayı aşamayan seküler hayat tarzını önerenler, ulusalcılıktan öte evrensel insanlık gibi bir imkanı olmayan ideolojiler, dini sosyal ahlak üretmeyen ibadet zanneden muhafazakarlar, İslamcılığın sahip olduğu birikim ve potansiyel imkanlardan yoksundurlar. Sorunları zaten mevcut paradigma üretiyor; onun dışına çıkılmadıkça sorunların sadece farklı formlarıyla karşılaşıyoruz o kadar.