Dolar (USD)
35.16
Euro (EUR)
36.73
Gram Altın
2977.27
BIST 100
9949.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Ağustos 2012

İslamcılığa en çok bugün ihtiyacımız var

Osmanlı'nın son dönemleri hepimizin malumu. Tüm dünyayı etkisi altına alan eşitlik, özgürlük, adalet teraneleri burada da etkisini göstermiş, aydınlar teyakkuz halindedir. Dış dünyayla u2013bundan Batı'yı kastediyoruz- ilişkiler had safhadadır. Gerek devlet eliyle gerekse özel teşebbüsler sayesinde Garba gitme imkanı bulan aydınlar bilgi ve birikim edinme yerine, zihinlerini bu üç kavramla doldurarak ülkeye dönmektedirler.

Dinin etkisinin azalmaya başlamasıyla birlikte Batı dünyasındaki milliyetçilik akımı bizi de etkilemeye başlamış. Her bir azınlık ve etnik yapı, bu üç kavramı kendi yapısıyla içselleştirerek var olma mücadelesini başlatmış. Ayrıca ortaya yeni fikirler çıkmaktadır. İşte Batıcılık, Türkçülük ve İslamcılık işte bu hal ve şerait içerisinde neşv-ü nema etmiştir.

Bir anlamda İslam dininin, referansları dışında kalan tüm inanç ve öğretilere karşı birleştirici ve koruyucu kalkan olma misyonunu üstlenen İslamcılık, Osmanlı'nın yıkılmasını az da olsa geciktirmeyle birlikte yeni bir yapılanmanın oluşmasında da etkili olmuştur.

Nitekim devletin bölünmesini engellemek isteyen II. Abdülhamid'in Panislamizm için bu kadar gayret göstermesi de boşuna değildir. Ancak Osmanlı'nın devamındaki yapının bu düşünceden uzaklaşması, bastırılmışlık dönemi ve ardından gelen susturulmuşluğun sonuçları İslamcılığın eski güç ve misyonundan uzaklaşmasına yol açmıştır.

1980'ler sonrası ülkemizde değişmeye başlayan yapı, yeni bir dönüşüm noktasını oluştururken İslamcılığın da daha bilinçli bir tarafgirlik kazanmasına yol açmıştır. Artık daha eğitimli, daha bilinçli kişilerin ellerinde olan İslamcılık, postmodernizmle birlikte tüm fikirlerde olduğu gibi bir değişim ve dönüşüm yaşamaya başlamıştır. Her bir inanç ve fikrin, ana temellerden uzaklaşmamak şartıyla, dönemin koşullarına göre şekil değiştirmesi, zamanı yaşayan kişilerle birlikte yeni bir form alması kaçınılmazdır.

Uzun yıllar muhalif bir kimlik taşıyan İslamcılığın bu fikrin müntesiplerinin iktidara taşınması neticesinde yeni bir biçem alması da yadsınamaz. Tabii bu arada, iktidara geçenler muhafazakarlar mı, İslamcılar mı tartışmasında kişisel kanaatimiz, İslamcılığın değilse bile dinamikleri buradan beslenen kişilerin iktidara taşındığı yönündedir. Durum böyle olunca da savunulan fikrin yaşanan siyasi-ekonomik ve sosyal değişiklikler neticesinde bir değişim göstermesi, söylemsel ve yaşamsal dönüşmeler göstermesi kaçınılmaz olmuştur. İktidarın uzun müddet devam etmesi ve İslamcılığın karşı durduğu sekülerleşmenin neredeyse, tüm İslamcılara sirayet etmesinden dolayı son yıllarda buna bağlı bir yorum ve anlayışın gelişmesi de son derece normal.

Gelinen noktada İslamcılığın artık miadını doldurarak muhafazakarlık, milliyetçilik gibi fikri akımlara doğru evrilerek bölündüğünü kabul etmek mümkün değil. Veya İslamcığın sadece özgürlük, eşitlik ve adalet için var olduğunu, olması gerektiğini; namaz, oruç gibi muamelat kısmından çok çok uzaklarda ve ilgisiz olduğunu da onaylamamız doğru olmaz. Evet, İslamcılık modernizmin ortaya çıkardığı din kaynaklı sosyal kuramlarla örüntülenmiş bir fikri cereyan olsa da, her fikrin iddia ettiği, önerdiği bir de yaşam biçimi, muamelat kısmı bulunmaktadır. Bu söylediklerimizden her dindarın İslamcı olarak algılandığı zehabına varılmasın; her abdestli namazlı İslamcı değilken, bir dönem Fransız İhtilalcılarının sonra İttihatçıları ağızlarına pelesenk olan üç kardeş kavramın savunusunu yapan her kişi de İslamcı kabul edilemez.

Eğer İslamcığı ibadetten ayırmaya başlarsanız, işin özünü kaybedersiniz. İslamcılık, kuru kuruya bir siyasi görüşler manzumesi yahut eşitlik ve adalet bazlı bir fikri cereyan değildir, olamaz da! Eğer İslamcılığı sadece bu kavramlar üzerine inşa etmeye kalkarsak ortaya yavan bir izm'den başkası çıkamaz. Ve bunu bekli de geçmişte sosyalistler, şimdilerde liberaller, İslamcılardan daha hararetli ve temelli olarak savunmaktadırlar. Dün akşam, Che Guivera'nın hayatını okuyan kızımın gözlerinde parlayan ışığı ve ona duyduğu hayranlığı görmeliydiniz. "Anne ne kadar müthiş bir adammış, her şeyi adalet için yapmış" demesini ardından da şakayla karışık, "Üzerinde onun resmi olan bir tişört alıp giyeceğim" demesiniu2026

Yani, demek istediğimiz, İslamcılık salt bir kavramlar dizgesi ve eşitlik üzerine inşa edilmiş herhangi bir teoriler bütünü değil; bir yaşam biçimi, hayat felsefesi ve muamelatla, görünürlükle birleşen düşünce yapısıdır. Hem de bugün en az geçmişte olduğu kadar ihtiyaç duyduğumuz bir hayat algısı, felsefesidir...