Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.70
Gram Altın
2440.88
BIST 100
9915.62
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

17 Haziran 2012

İslamcı yazarların kalemlerine RTÜRK çakalım

İslamcı yazarların kalemlerine RTÜRK çakalım

Son sözü söylemeyi sevenlerdenim. Aslında iki ayrı insanı içimde taşır gibiyim. Bir yanım çok fedakar, alttan alan, empati kurandır; diğer yanım da bildiğinden şaşmayan, ideallerinden kopmayan, kendini önceleyendir. Bir yanım umman kadar sabırlıyken diğer yanım, karşımdakinin seviyesizliği halinde söylediklerine daha doğru ifadeyle saçmalıklarına karşı en tahammülsüz ve bıkkın hali taşır. Örneğin tartışmalara hemen dalmam, önce herkesin anlatacaklarını bitirmesini, eteğindeki taşı dökmesini beklerim. Tabii bunun için söylenenlerin tutarlılık testini geçmesi, çifte standart içermemesi gerekmektedir.

Eğer kişi kötü niyetli değilse, söylenenler tekrara dönüşmüyorsa -zaman zaman olduğum mekandan farklı boyutlara kaysam da- en uzun konuşmaları bile ilgiyle dinliyor gibi gözükürüm. Hı hı'larla, ya gerçekten mi'lerle çok iyi bir dinleyici olduğumu da söyleyebilirim. Yakın eş dostumun, konu komşumun sık sık dertlerini, sıkıntılarını anlatmak için kapımı tıkırdatmaları, telefonumu çaldırmaları da boşuna değildir. İnanınız, "Her tür sıkıntı hiç ses çıkartılmadan sonuna kadar dinlenir." tabelasıyla iş yapacak bir danışman varsa o sadece ben olabilirim. İnsanların saatler süren dert anlatmalarını gülümseyerek, alakalı bir tavırla dinleme maharetine sahibim. Bunun dışında, konu ciddi meselelere gelince yine başarılı bir dinleyici olduğumu söyleyebilirim.

Aklı başında, ne söylediğini bilen kişilerin belli seviyeyi koruyan konuşmalarını -hele bir de fikirle harmanlanmışsa- hiç kıpırdamadan dinleyebilirim. Ancak söz konusu konuşmada seviye kayıplara karışmışsa, lafa farklı şeyler dolanmaya başlamışsa işte o zaman gördüğünüz en sabırsız, tahammülsüz kişi demektir. Oturduğum yerde biteviye kıpırdanır; elim, yüzümde gözümde bıkkınlıkla dolaşır, boşluktaki sağ ayağım peş peşe sallanmaya başlar. O anlarda yüzümü görmediğim için nasıl bir şekle büründüğünü ayn-el yakin bilemem. Ama kişisel kanaatim yüzümün, hiç kimseye anlatamayacağı gizlilikte ve derinlikte büyük bir sıkıntısı, sırrı, ıstırabı olan kişilere özgü bir şekle büründüğü yönündedir. İşte o vakit içimde, zaptedemediğim büyüklükte bir sıkıntı hasıl olur. Bedenimde görülen yansımalar, iç dünyamdakinin yanında çok basit ve kontrollü kalır.

Eğer ortam seviyeli ve entelektüelse herkesin konuşmalarını, fikirlerini, iddialarını büyük bir sessizlikle dinlerim. Tabii bu sırada duygu ve düşünce durumuma eş olarak yüzümde görülen güzel yansımalardır. Kimi zaman başımla ret veya onay hareketleri yapabilir, hemen o an, söz daha eskimeden müdahale etmek fikrini zihnimden kovuşturabilirim. Hasılı kelam, herkesin sözü, kelimesi bitince söze girer, fikrimi beyan ederim. Şimdi, tüm bunları sizlerle niye paylaştığıma gelince; sözü konuma, son günlerin gündemine taşımak isterken bunun geç kalmış bir yazı değil, son kelamı elinde tutma çabasının gayreti olarak yorumlanmasını istediğimdendir. Yoksa kişilik analizimi yapmak gibi bir derdim yoktur.

Kürtaj olmalı mı, olmamalı mı; benim bedenim, senin kararın mı tartışmaları yazar için birçok açıdan incelenme, her bir bakış açısından hareket ederek farklı değerlendirmelerde bulunma potansiyeli açısından bulunmaz Hint kumaşı formatında bir malzeme taşımaktadır. Ayrıca konu sıkıntısında olan, gündeme gelmek isteyen, dikkat çekmek isteyenler için de güzel bir fırsattır. Benim de tüm bunları görmezden gelerek bu fırsatı kaçırmak istediğim düşünülmesin, esas sebebin son sözü söyleyenler arasında yer almak olduğu bilinsin. Eh, artık bu konuda söylenenler bitme, tartışmalar sönme temayülü göstermeye başlayınca benim yazma sıram da gelmiş demekti.

Ben diğerleri gibi "kürtaj caiz mi değil mi veya bu konuda karar merci, herkes adına karar verme ve düşünme selahiyyetini elinde tutan mekanizma olan devlet midir" tartışmalarını iki elimin tersiyle itekledikten sonra konuya farklı bir yerden giriş yapmak istiyorum. Bu konu, herkes ve her kesimden önce İslami camiada tartışıldığından çok sayıda yazar, olayın tarafı oldu. Burada, kimin neyi tartıştığına girecek değilim. Ortada uçuşan fetvalardan, eleştirilerden, dini terminoloji içeren cümlelerden de bahsetmeyeceğim. Neyi anlatacağımın hepiniz tarafından merakla beklendiğinden emin olduktan sonra, konuyu kürtaj tartışmaları İslami kesim için ne getirdi, ne götürdü çerçevesinde inceleyeceğimi açıklıyorum!

Tartışma öncelikle, kaynağını aldığı yer ve beslendiği konu itibarıyla İslami kesimin düne kadar pek konuşmadığı, konuşmak da istemediği bir mevzu olma özelliğine sahip. Baştan beri çeşitli konuları görmezden gelen, yok sayan "İslami değil, İslamcı bakış açısı" burada devre dışı kaldı. Sadece kendi bacısının, karısının değil tüm İslamcı kesim kadınlarının namusunu koruma, kollama, kurtarma gibi ağır ve zor bir yükün altında olan İslamcı camia, tüm savunularını da bunun üzerinden yaptı. Burada esas dikkat çekmek istediğimse, İslamcı taifenin bunu hangi yol ve üslupla yapmış olduğudur. Neredeyse her eli kalem tutan kişi bu konuyu işlerken ilgimi çeken -İslamcıların da diğerleri gibi- konuya ilişkin bütün betimleme ve ifadeleri hiçbir çekince ve sakınma duymadan kullanmaları oldu. İslamcı yazarlar, konuyla ilgili sarf edilen tüm kelime ve ifadeleri herhangi bir süzgeçten geçirme derdine bile düşmeden aynen kullanmaktan çekinmedi. Bu konuda herhangi birilerinin sarf ettiği argo yahut müstehcen kabul edilecek sözleri aynen kullanmada hiçbir beis görmedi. Düşünüyorum da acaba daha önce bir başörtülü yazar bu minvalde kelimeler kullanarak yazı yazsaydı, eli kalem tutan İslamcılar nasıl bir tepki verirdi? Yoksa artık İslamcı yazarların kalemlerine birer RTÜRK mekanizması eklemenin zamanı mı geldi!