İslamcı kadınları evde oturtun
İslamcılık tartışmaları eski hızını biraz kaybetse de hala devam ediyor. Konuyla ilgili bazı satırbaşları ise zihinlerimizde yankı bulma açısından zirve yaptı. Benim için konuyla ilgili en ilginç anekdotlardan birini Abdurrahman Arslan'ın Milat'taki röportajında, İslamcı erkek ve kadın arasındaki eşitsizlik, tespiti oluşturdu. Açıkçası bugüne kadar çoğu kez kadınlar tarafından dile getirilen bu realitenin, bir çifte standart vurgusunun, bir İslamcı erkek tarafından söylenmesi hem aklımızın hem de duygumuzun hoşuna gitti.
Kabul etmek istesek de istemesek de dinin kaynağına, aktarma yollarına, iletişim diline, kırmızı çizgilerini oluşturma, ön plan çıkacakları ve geride kalacakları belirleme gibi tüm hak ve yetkilere erkekler hakim. Bilhassa Emeviler'den sonra başlayan mevali ve erkek üstünlüğü anlayışının, kadını öteleyen Yunan felsefesiyle İslam dünyasında buluşması sonucu, Müslümanların kadına bakış açısında ciddi bir başkalaşım görülmeye başlanır.
Daha evvel sosyal yaşamda ve ilim dünyasında var olan kadınlar, bu dönemden sonra bastırılıp ve eve kapatılmaya başlanır. Emeviler'de başlayan daha sonra tüm Arap ve İslam dünyasına yayılan bu düşünceden dolayı Müslüman kadınlara yeni bir rol biçilmiştir. Eğitimden mahrum bırakılan, eve kapatılan kadın, doğal olarak bir kimlik değişikliği yaşayarak atıl ve cahil bir hale gelmiştir. Daha doğrusu getirilmiştir. Tüm bunların üstüne kadını kolayca idare etme isteği, kıskançlık, tüm tehdit unsurlarını bertaraf edip rahat etme arzusu da eklemlenince kadın üzerinde ciddi bir baskı oluşmuştur.
Arkadan gelen nesil, eve kapatılan ve cahil bırakılan kadının kontrol edilmesinin daha kolay ve rahat olduğunu fark edince ve bu uygulamalar dinle bütünleştirilince Müslüman kadının uzunca sürecek yazgısı belli olmuştu artıku2026
Anadolu'nun İslamlaşması, devamında Osmanlı'nın güç kazanması bu, Arap-İslam anlayışının bizim topraklarımızda yayılmasına da yol açmıştır. Dine ihtiramda diğer milletlerden daha hassas duygulara sahip olan milletimiz de Arap kültür ve zihinsel kodlarının ürünü olan, kendilerine de din olarak sunulan algı ve muamelatı hemen benimsemiştir. Hatta bu işi o kadar abartmıştır ki, dini içerikli olmayan birçok uygulamayı da dinmiş gibi, dine saygıymış gibi kendi kültürüne, yaşam biçimine monte etmiştir.
Bir ara elime değişik kitaplar geçmişti de, toplumda fitne çıkarmayayım diye, okuduktan sonra hiç okumamış, bilmemiş, duymamış gibi düşünmeye, davranmaya, konuşmaya devam etmiştim. Düşünmeye dedim evet, öncelikle bunları hiç okumamış gibi düşünmeye devam etmeye çalışmıştım. Çünkü mütedeyyin bir ailenin çocuğu olarak dini bakış açısının, yaşam biçiminin hakim olduğu bir hayatım olmuştu. Yedi yaşımda kendi isteğimle namaza başlamış, daha parmak kadar bir çocukken yine kendi isteğimle başımı örtmüştüm. Dini, yani dinimi çok seviyor ve çok güveniyordum. Din adamlarının, alimlerinin kadınlara yönelik ayrımcı bir tutum içerisinde olabileceklerine inanmak istemiyordum. Bana dinimi öğreten, sevdiren babam kadar güveniyordum onlara...
Bu okuduğum kitaplarda, kadını kontrol altında tutma isteği ve onlara karşı eleştirel tutum o kadar belli oluyordu ki, hayret etmiştim. Örneğin şöyle diyordu bir alim fetvasında: Kadınların ayaklarını göstermesi caizdir, ama bunu kadınlara söylemeyiniz. Böyle olursa kadınlar ayaklarını açmaya çalışacaklardır, eğer söylerseniz başka bir yerlerini. Sanırsınız bu kişi İslam alimi değil de Harvard'da, "kadın psikolojisi ve kadının davranışlarını kontrol altında tutma", üzerine burslu doktora yapan bir psikolog, davranış bilimcidir. Amaç, dinin verdiği hakkı kadına iletmek değil de, kadının bir sonraki hamlesini engellemektir sanki.
Yine bir başka alim -artık fetvası mı, tavsiyesi mi dersiniz bilemem- erkeklere eşlerini dışarı çıkarmamalarını öğütlemektedir. Bunu, dini kaynaklara dayanarak temellendiren alimin isteği gayet makul görünür: Karılarını dışarı bırakmayınız ki, başka erkek görmesinler de, sizinle kıyaslamasınlar!
Bu ve benzeri erkek alimlerin diğer erkek alimlere yaptığı bu tavsiye uzun zaman etkili olmuş belli. Nitekim İslam dünyasında yüzyıllarca ön plana çıkan bir kadın alime, mütefekkire, şaire yahut yazara rastlanmamıştır. Ne zaman ki Avrupa'da zihinsel dönüşümler başlamış, bunlar da dinin etkisinin kırıldığı Tanzimat Osmanlısına etki etmiş, işte bizim dünyamızın kadınları işte o vakit yüksek tahsil görmeye, sosyal hayata girmeye başlamışlar. Hal böyleyken, şimdi bir de erkekler, neden tarihte ünlü kadın şair, yazar, düşünür yok, diye karşımıza dikilivermezler miu2026 Hani neredeyse kadın taifesinin kafasının bunlara pek yatmayacağını ima etmezler mi bu fakülte bitirmiş delikanlılar, o vakit iyice daralıyorumu2026 Hz. Aişe'nin en çok hadis rivayet edenlerden biri olduğunu da mı hatırlamaz bu İslamcı gençler, bir savaşa kumanda ettiğini deu2026
İşte bir vakitler, okuduktan sonra aman kimseye söylemeyeyim, kimsenin aklını karıştırmayayım, zihnini bulandırmayayım diye sadece itikadından emin olduğum yakın çevremle paylaştığım şeyleri konuşma zamanı geldi galiba. Son günlerde İslamcılık nedir konusundan, İslamcı kadın ve erkeğin misyonu ve sorunları gibi konulara kayan gündem, nedense bana geçmişte okuduğum, bastırmaya çalıştığım ama bir türlü başaramadığım bu ve benzeri dosyaları açıverdi. Belki şimdi İslam ve İslamcılık namına tüm sorgulamalar yapıldığından belki de artık bundan dolayı bir fitne çıkmayacağına olan inancımdan dolayı böyle düşünmüşümdür, kimbiliru2026
Hamiş: Geldiğim nokta itibarıyla twetter kullanmama prensibimi daha fazla sürdüremeyeceğine kanaat getirip yeni bir kullanıcı olmuşumdur, okurların bilgisine...