İslam ve Sosyalizm
Geçen yüzyılın başlarında yaşamış S. Müşir Hüseyin Kidvai’nin Ayrıntı yayınlarından çıkmış “İslam ve Sosyalizm” kitabı, İslam’ın erken tarihini sosyalizm açısından okuma girişimi olarak dikkat çekmektedir.
“Sol” düşünce ve hareketler farklı
kavramlarıyla birlikte uzun süredir dikkatimi çekmeye devam ediyor. Bu sebeple
fikr-i takip yapmayı da gerekli görüyorum. Daha önce “Kur’an’a Soldan Yaklaşım”
isimli bir makale ile Birikim dergisinde bir analiz yayımlamıştım. Ardından
İslam ve sol ilişkisi üzerine söyleşiye de cevap vermiştim.
Öncelikle
İslam ve sosyalizmin konumlarına dair nerede durduğumu belirtmek zarureti var.
İslam sosyalizm, kapitalizm ve hatta diğer ideoloji, felsefe ve düşüncelere
eklemlenerek ifade edilemez. Dolayısıyla İslam teolojisinden dünya ile
irtibatına kadar bağımsız bir bakış açısını tanımlamaktadır. Bu bağlamda
sosyalizm ve kapitalizmden bağımsız bir dünya görüşünün adıdır.
“İslam”ın
bu konumlandırılmasının ardından diğer sistem, düşünce ve dünya görüşleri ile
ilişkisinin nasıl kurulacağı önem taşımaktadır. İslam üzerine görüş belirten
bir kısım yaklaşımlar, İslam’ı diğer dünya görüşü, felsefe ve sistemlerden
yalıtarak ele almakta; böylece kapalı bir dünya görüşü oluşturmaktadırlar.
Bugün özellikle neo-selefi ve fundamentalist hareketler bunun örneklerini
oluşturmaktadır.
Öncelikle
dünyada mevcut her türlü varlığı insanlığın birikimi ve tecrübesi şeklinde
kabul etmek gerekiyor. Nitekim tarihsel süreç iyi incelendiğinde çok farklı
medeniyetlerin öne çıktığını, kültürler arası etkileşimle bu birikimlerin
oluştuğu görülmektedir. Öte yandan elbette medeniyetler ve kültürler arasında
paradigmal farklılıklar vardır ve her paradigma kendi zaviyesinden bir
perspektif ve dünya ile irtibat kurar. Fakat bu farklı medeniyet ve kültür
dairelerinin birbirlerinin birikimlerinden yararlanmayacağı anlamına gelmez.
İslam
üzerine birçok yargılar aceleci genellemeler üzerinden verilebilmektedir. Söz
gelimi; fiyatların piyasada oluşması gerektiği, serbest piyasa, insan
girişimciliği gibi kimi başlıklara bakarak bazıları İslam ile kapitalizmi
eşitlemektedir. Öte yandan İslam’ın kolektiviteye önem veren tavrı, zekat, yardımlaşma
vb. kavramlar üzerinden de İslam ve sosyalizm eşitlenebilmektedir. Halbuki bu
genellemelerin hepsi yanlıştır.
Başta
belirttiğimiz İslam ve sosyalizm kitabı da bu genellemeleri ihtiva etmektedir.
Nitekim kitapta Hz. Muhammed (SAV) ve bazı halifeler (özellikle Hz. Ömer)
sosyalist olarak nitelendirilmektedir. Diğer yandan iktibas edilen birçok
ayetler sosyalizme referans gösterilerek yorumlanmaktadır. Doğrusu İslam ve
sosyalizme dair erken yazılmış bir kitap olması hasebiyle bu tür analojiler
yapılmaktadır.
Tam
da bu noktada iki hususa değinmeliyiz. Birincisi, gerek liberalizm gerekse
sosyalizm ve diğer çağdaş ideolojiler çerçevesinde düşünüldüğünde ve hatta
onlara diğer çağdaş düşünceler de eklendiğinde, modernliğin bilgi, bilim ve
kültür olarak ciddi bir birikim oluşturduğunu görmekteyiz. İslam düşüncesi
şayet geleceğe doğru bir projeksiyon geliştirmek istiyorsa, bu birikimlerle bir
şekilde temas kurmak, onları değerlendirmek ve hatta onlardan yararlanmak
durumundadır. Böylece hem kapalı bir dünya görüşü olmaktan kurtulacak hem de bu
birikimleri hazmedecektir.
İkincisi,
İslam düşüncesini ve tarihini “sol” düşünce ile karşılaştırmalı analiz etmek,
aslında hem aralarındaki ortak noktaların tespiti ve daha da önemlisi İslam
düşüncesinin sol düşüncenin birikimlerini değerlendirme ve kendisini yeniden
inşa etme bağlamında önemli görülmelidir. Öte yandan “sol”un dine dair yeni bir
dil tutturma çabaları da dikkatten kaçmamalıdır.