İslam ve Şiddet
Bismillahirrahmanirrahim…
Narin cinayetine, ülke olarak üzüldük ve gözyaşı döktük… Ama şuna emin olun ki, Narin kızımız ne ilk ne de son olacak…
Toplumumuz dini ve ahlaki değerlerden uzaklaştıkça, bizler bu vahşeti yaşamaya ve görmeye devam edeceğiz.
Siyasî despotizmleri, iktisadî sömürüleri ve ahlâksızca yaşantılarını sürdürebilmek için karanlık güç odakları, failleri oldukları terör olaylarını kullanarak İslâm’ı şiddetle özdeşleştirmekle, gerçek mü’minlerin hakları ve hürriyetlerini daha da çiğneyebilmek için gerekçeler üretmeye çalışmaktadırlar.
Bu sebeple İslâm penceresinden bakarak şiddet olgusunu değerlendirmeye çalışacağız.
Şiddet, güç sergilemektir. İslâm, korku salan, güvenliği sarsan, zulüm doğuran şiddeti yasaklar. Adâleti emreden, zulmü yasaklayan, zâlimleri telin ve ilâhî azabla tehdid eden bütün Kur’ân’î ve Nebevî düsturlar, bu yasağı yasallaştırmaktadır.
YASAKLANAN, ZALİM ŞİDDETTİR
Çok iyi bilinmelidir ki İslâm’ın yasakladığı şiddet, zâlim şiddettir. Zâlim şiddetin derecesi ile orantılı ve sınırlı olup, onu ve faillerini kahredecek, güveni ve adâleti yaşatacak âdil şiddet ise İslâm’ın takdis ve tavzif ettiği bir rahmettir.
Hiç şüphesiz İslâm’ın önceliği barıştır, karşıt inançlara ve düşüncelere tahammüldür, adâlet, ikram ve merhamettir, estetiği içeren aklî ve ilmi yöntemlerle mücadeledir, bağışlayıcılıktır, kötülükleri iyiliklerle karşılamaktır. Aşağıda sunacağımız âyetler bu gerçekleri açıklamaktadır.
“Ey iman edenler! Hepiniz toptan barış içine girin…”
“Allah’ın dışındaki varlıklara yakarıp sığınanlara; onların kutsallarına sövmeyin”
“Onlarla en güzel yöntemlerle mücadele edin…”
“Dininizden ötürü sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara maddi ve manevi iyiliklerde bulunmanız ve onlara adâlet göstermenizden Allah sizi menetmez. Bilakis Allah (iyilik ve) adâlet sahiplerini sever.”
“…Allah buyruğunu getirinceye kadar affedici ve hoş görücü olun…” “Kötülüğü, en güzel olan ne ise onunla sav(ın)“ (Bakara 208, En’am 108, Nahl 125, Mümtahine 8, Bakara 109, Mü’minun 96)
Sunulan âyetlerin öngördüğü erdemlerin yüceliği ve insani bir hayata yönlendiriciliği gerçek ise de zulme sapmakta, terör estirip korku ve yılgınlık saçmakta ısrar eden fertlerin, ulusal çıkarları için savaş açan toplulukların, içselleştiremedikleri bu değerlerle durdurulamayacakları da bir hakikattir.
ANLADIKLARI DİLDEN MUKABELE
Onlara anladıkları dili kullanmak ve yaptıklarının benzerleri ile mukabelede bulunmak gerekir.
Gerektiği içindir ki Yüce Mevlamız şöyle buyurmaktadır:
“…Eğer bir kimse size saldırıda bulunursa yaptığı tecavüzün aynıyla karşılık verin…”
“Zira kötülüğün cezası yapılan kötülük kadardır. Bağışlayan ve barışan kişinin mükâfatını ise Allah verir.( Bakara 194, Şura 40)
Bu ve benzeri âyetlerle yüklenen ve zâlim şiddeti mukabili âdil bir şiddetle durdurmak ve cezalandırmak olarak nitelendirilebilecek olan bu görevin kurumsallaştırıldığı ana İslâmî kurumlar, kısas ve de silahlı cihaddır.
ÂDİL ŞİDDET KURUMLARI KISAS VE SİLAHLI SAVAŞTIR
Canları, malları ve ırzları tecavüze uğrayan fertlere tecavüz anında güç yetirebildikleri ölçüde bilfiil karşı koyma hakkı verilmekle birlikte, kişisel planda yapılanı benzeri ile cezalandırmanın ana yolu Kısas’dır.
İslâm ceza hukukunun omurgasını oluşturan Kısas, Kur’ân’ımızın Bakara Sûresi’nin 178. ve Maide Sûresi’nin 45. âyetiyle meşrulaştırılmış bir ceza kurumudur.
Kısas, suça verilen bire bir karşılıktır; kol kıranın kolu kırılır, göz çıkaranın gözü oyulur, öldüren de öldürülür. Ancak kısasın uygulanması, tecavüz edilen kişide oluşan zararın mislini aşacaksa kısas uygulanmaz, diyet (tazminat) ödettirilir.
Kısas, ihkak-ı hak yoluyla değil ancak ve ancak kamu otoritesince, doğrudan değil, mağdurun veya maktulün varislerinin talebi üzerine uygulanır. Onlar mütecavizi bağışlayabilir veya tazminat almakla da yetinebilirler.
Görüldüğü gibi İslâm, zulüm amaçlı şiddeti yasaklarken, zâlim şiddeti benzeri ile cezalandıran âdil şiddeti yani kısası onaylamakta ve görev kılmaktadır.
TOPLUMSAL SALDIRIYA KARŞI SİLAHLI CİHAD
Haklar ve özgürlükleri çiğneyici eylemlerin topluca yapılması ve silahlı eylemlerin toplumun bütününe yönelmesi durumunda başvurulacak İslâmî yöntem de silahlı cihaddır.
Bunun içindir ki İslâm, Mü’minlere gerekli kuvveti edinmelerini emretmiş, silahlı cihad görevini de bu görevi meşrulaştırıcı sebepleri açıklayarak yüklemiştir.
Bakara Sûresi’nde şöyle buyurulur:
“Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın. Ama (amacınızı aşıp) saldırganlık yapmayın, doğrusu Allah saldırganları sevmez.
Size savaş açanları bulduğunuz yerde öldürün… (savaştan) vazgeçerlerse (siz de bırakın). Unutmayın ki Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır.
O halde artık zulüm ve baskı kalmayıncaya (hiç bir cezalandırma korkusu duyulmadan Allah’a ibadet edilinceye ve böylece) din yalnızca Allah’ın oluncaya kadar sizlerle savaşanlarla savaşın. Ancak vazgeçerlerse (bilinçli olarak) zulmedenlerin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona erdirilecektir.” (Bakara 190-193)
Bu âyetlerden açıkça anlaşılacağı üzere kendilerine savaş açılan, yurtları işgal edilen, hakları ve özgürlükleri şiddetli baskılara maruz bırakılan Mü’minler’e silahlı savaş ruhsatı ve emri verilmiştir.
Bir diğer ifadeyle mütecaviz şiddetin âdil şiddetle durdurularak barışın sağlanması emrolunmuştur.
Onu, muazzez şerîatiyle bir bütün olarak kabul edemeyen bilgi ve şuur yoksunu Müslümanlar’ın zâlim şiddete yönelmeleri mümkündür. Bu durum İslâmı değil, zâlimleşen kişileri bağlar.
Bu sebeple İslâm’dan ve onun bağlısı olan duyarlı ve düzeyli Müslüman fertler ve toplumlardan değil, onlara karşı şiddet kullanmaktan ve Müslümanlar’ı İslâmî eğitim ve öğretimden yoksun kılmaktan korkulmalıdır. Korkulmalı ve Mü’minler’e yönelik zulmedici şiddetten kaçınılmalıdır. Zira “merhamet ve harp peygamberi” olan Hz. Muhammed’in (sav) izinde yaşayan Müslümanlar, şiddet yöntemiyle hakları ve hürriyetlerinden yoksul kılınarak çökertilemez. Çünkü onlar için zâlim şiddetin mağduru olmak da, âdil şiddeti kullanmak da Allah’ın rızasını kazanma ve Cennet’e girme vesilesidir. (El-Camius-Sağîr 1/108)
ADALET KURUMLARI: KISAS VE CİHAD!
Yüce Mevlamız şöyle buyurmaktadır: “…Eğer bir kimse size saldırıda bulunursa yaptığı tecavüzün aynıyla karşılık verin…” (Bakara 194) Bu ve benzeri âyetlerle yüklenen ve zâlim şiddeti mukabili âdil bir şiddetle durdurmak ve cezalandırmak olarak nitelendirilebilecek olan bu görevin kurumsallaştırıldığı ana İslâmî kurumlar, kısas ve de silahlı cihaddır. Canları, malları ve ırzları tecavüze uğrayan fertlere tecavüz anında güç yetirebildikleri ölçüde bilfiil karşı koyma hakkı verilmekle birlikte, kişisel planda yapılanı benzeri ile cezalandırmanın ana yolu Kısas’dır.
ÂDİL ŞİDDET, ASKERÎ STRATEJİLERİN ÖZÜDÜR
Adâlet amaçlı şiddetin bütün hukukî ceza yasalarının ve tüm medeni askerî stratejilerin özünü oluşturduğu gerçeğini kavrayamayan ve iftiralarıyla İslâm’ı, şiddeti içermek ve beslemekle yermeye kalkışanlar çok iyi bilmelidirler ki İslâm, insan doğasıyla örtüşen gerçekçi bir hayat düzenidir. Böyle olduğu içindir ki O, zâlim şiddeti durduracak ve cezalandıracak merhameti ve âdil şiddeti kutsallaştırmakta ve kurumsallaştırmaktadır. Çünkü İslâm merhametli ve âdil olan Allah’ın dinidir.