İslam ve psikoloji
İslam ve psikoloji arasındaki ilişkinin kurulması günümüzde çok önemli bir konu olarak karşımızda durmaktadır. İnsana dair söylenilenlerin yapaylaştığı ve sığlaştığı bir dünyada, psikoloji insanı anlayan, keşfeden ve ona istikamet gösteren bir faaliyet olmaktan ziyade insanın kullanıldığı ve tüketildiği bir araca dönüşmüştür. İnsana ve doğasına dair sahih bir çerçeve sunan İslam ışığında psikolojinin anlaşılması, günümüzün acil bir ihtiyacıdır.
İslam, insanı nefis ve ruh sahibi varlık olarak konumlandırmaktadır. Ruh bilimi anlamına gelen psikolojide, nefsin veya ruhun hiçbir yeri, anlamı ve işlevi bulunmamaktadır. Modern psikoloji, insanı bir makinaya veya et yığınına indirgeyen ruhsuz bir mekanik bilimden başka bir şey değildir. İslam, insanın makinalaştırılmasına veya et yığını olarak anlaşılmasına karşı çıkan bir dindir. İnsan nefis ve ruh sahibi bir varlık olarak anlaşılmadan, insana dair söylenilenler, hep eksik, yüzeysel ve ilkel kalacaktır.
Modern psikoloji, insana dair darmadağınık, parçacı ve materyalist fikirlerle doludur. Modern psikoloji, sahici anlamda bir insan bilimi olup olmadığına karar bile vermiş değildir. İnsan ve hayvanları eşit gören psikoloji, insan ve hayvan davranışlarını incelemeyi kendisine tek hedef seçmiş durumdadır. İslami açıdan sahih bir psikoloji, ilmunnafs olmalıdır. İlmunnafs, insanı, nefis, kalp, akıl ve ruh boyutlarıyla bir bütün olarak ele almaktadır. Bu boyutlardan hiçbiri ihmal edilemez.
Nefis, gelişme ve olgunlaşma yönünde kendisini geliştirebilen, değiştirebilen ve yenileyebilen dinamik bir insani gerçekliktir. Modern psikolojinin iddia ettiğinin aksine, insan sadece dış uyarıcıların etkisinde ve kontrolünde olan, her esen rüzgarın önünde savrulan basit bir obje veya makina değildir. İslami açıdan insan, sürekli olarak kendi nefsini inşa etmekle ve yenilemekle meşguldür. İslam, insanın gelişme ve olgunlaşma boyutlarını kabul etmekle beraber, insan nefsinin karanlık boyutlarını da tanımaktadır. Nefis ilmi disiplinine göre, insan nefsi, kötülüğe yönelen (nefsül emmare bilsui), kendi kendisini zem edebilen (nefsul levvame) ve itminana ulaşmayı başarma (nefsul mutmainne) yeteneklerine ve yönelimlerine sahiptir.
Fıtrat kavramı, İslam’ın insan doğasına dair en kapsamlı kavramsallaştırmasıdır. Fıtrat kavramı, insanın saf ve doğal halinin ifadesidir. Fıtrat, Tevhit hakikatinin insanda doğal bir şekilde bulunmasıdır. İslam, insan doğası ile Tevhit hakikati arasında doğal bir ilişki ve bütünsellik kurmaktadır. Modern psikoloji, hiçbir şekilde Fıtrat ve Tevhit kavramlarına yer vermemektedir. İnsanın akıl ve kalbinin Tevhit hakikatini kavraması ve yaşaması, başka bir ifade ile sürekli fıtratının farkında olması sağlıklı bir ilmunnefsin temelini oluşturmaktadır.
Allah, Tevhit hakikatiyle donanmış bir şekilde insan fıtratını yaratmıştır. İnsan, fıtratı gereği Allah’a yönelme ve kul olma arzusu içindedir. İnsan fıtratının temel gereksinimi Allah’a kul olmaktır. Bütün gelgitlere rağmen insan, sürekli olarak Allah’a ibadet etme ve O’na yönelme ihtiyacı duymaktadır. İnsan fıtratına yön veren temel hakikat, Allah inancıdır.
Dünyanın cazibesi ve şeytanın oyunları, insanı Allah’a kul olmaktan alıkoymak içindir. Dünya kavramı, Müslüman tecrübesi içinde insanı Allah’tan alıkoyan gelip geçici her şeyi ifade eden bir metafor olarak kullanılmaktadır. İslam, insan psikolojisinin İlahi hakikate odaklanmasını ve dünyanın gelip geçiciliğinin farkında olacak şekilde olgunlaşmasını istemektedir.
İnsanın hayattaki en önemli görevi, nefsini bütün dünyevi kirlerden ve paslardan arındırmaktır. Nefsin tezkiyesi, kişinin sürekli olarak uğraşması gereken bir faaliyettir. Nefsimizi temizlemek, terbiye etmek ve ona karşı cihat etmek, hayattaki en önemli çalışmadır. Nefiste değişimin sağlanması, insanda ahlak ve fıtratın rafine edilmesinin, yani tehzibinin yolunu açmaktadır. Müslüman tecrübesindeki ilmunnafs kavramı, psikolojiye ahlaki ve manevi bir yön ve muhteva kazandırtmaktadır.